Paylaş
Bu davayla igili kafa karışıklığı olması normaldir. Çok karmaşık bir dava, bilhassa bilgisayar teknolojisiyle ilgili olduğu için de son derece teknik bir dosyadır.
Türkiye’nin bir bölümüne göre bütün deliller sahtedir, başka bir bölümüne göre, hayır, kanıtlanmış, kesinleşmiş bir davadır.
Cemaat’e karşı açtığı kampanyada iktidarın da “Orduya kumpas yaptılar” diye konuşması, AKP tabanında da şu veya bu ölçüde “kumpas” yönünde görüş değişikliği yaratmış; gelen mail’lerden anlıyorum bunu.
HANGİ TARİHLERDE?
Dünkü yazımdaki tarih hatasını da burada düzelterek, önce şunu netleştirmek isterim: Gölcük Donanma Komutanlığı’nda 6 Aralık 2010 tarihinde Savcı Fikret Seçen’in ve askeri yetkililerin gözetiminde yapılan aramada, çeşitli evrakla birlikte “5 No’lu harddisk” bulundu. Bu tarihten sonra, “manipülasyon” ya da “kumpas” yapıldığına dair bir iddia bile yok.
Birçok kimse, harddiski adli kolluk ele geçirdikten sonra emniyette manipülasyon yapıldığını sanıyor, öyle değil.
Bu harddiskin işletim sisteminin son kullanma tarihi 28 Temmuz 2009’dur. Bu tarihten sonra, aynı harddisk bilgisayardan çıkarılarak “sistem tarihi geri alınmış bir bilgisayar”da “ikincil harddisk” olarak kullanılmış... TÜBİTAK’tan üç uzmanın son raporu bunu tespit ediyor.
Demek ki, “manipülasyon”, 28 Temmuz 2009 ile savcı ve polisin diski ele geçirdiği 6 Aralık 2010 tarihi arasındaki 1 yıl 4 ay 8 gün zarfında ve disk Donanma Komutanlığı’nda bir yerlerde iken yapılmış olmalıdır. Mahkeme, “Sanıkların kendileri güncelleme yaptı” diyerek mahkûmiyet kararı verdi. Ama hangi sanıklar, nasıl yaptı bu manipülasyonu? Belli değil.
Savunma tarafı ise, “Güncellemenin kanıtı olmadığına göre, birileri kumpas yaptı” diyor.
ZORLAYICI SOSYAL İHTİYAÇ
Bu şüphe bu haliyle bırakılamaz. Hele de Başbakan ve başdanışmanı genel anlamda da olsa “kumpas” dedikten sonra, yeniden yargılama yapılması, AİHM’nin terimiyle “zorlayıcı sosyal ihtiyaç!” haline gelmiştir.
Bu kavram artık sadece sosyolojik değil, hukuki bir kavramdır, bir hukuk devleti için.
Avukatların yerel mahkemeye yapacakları başvuru ve itirazlar reddedilince, Adalet Bakanı, CMK 309’a göre, dosyayı Yargıtay Genel Kurulu’nda görüşülmek üzere başsavcıya göndermelidir.
Yargıtay Genel Kurulu’na da güvenmemek hukuken kabul edilemez. Son nokta Yargıtay Genel Kurulu’dur, adil yargılanma hakkı açısından da AYM ve AİHM’dir.
Bu tür davaların hukuk yolları tamamlanmadan kalması, büyük toplumsal gerilimler ve hele de adalete büsbütün güvensizlik yaratır.
ETKİN SORUŞTURMA
Aynı “zorlayıcı sosyal ihtiyaç”, yolsuzluk soruşturması için de geçerlidir. Diyelim ki, bazı savcılar iktidara “kumpas” kurdu... Sayın Hayati Yazıcı’nın da belirttiği gibi hukuken “darbe” denilemez ama hadi diyelim ki öyle... Hatta diyelim ki vatan hainleri, dış güçler falan...
Bu söylem hukuki problemi ortadan kaldırmaz. Toplumda yolsuzluklar soruşturulmuyor izleniminin yerleşmesi sistemi tahrip eder. AB’den de “Etkin soruşturma yapılsın” çağrıları geliyor. Çağımızda “etkin soruşturma” kavramı da AİHM içtihatlarıyla evrensel hukuk kuralı haline gelmiştir.
Siyasi husumet veya komployla yolsuzluk suçlamasına maruz kalan suçsuz insanların aklanması da yolsuzluğa bulaşanların cezalandırılması da ancak “etkin soruşturma”yla mümkündür.
Adalete sarsılmış olan güveni restore etmek zorundayız.
Paylaş