Paylaş
Cumhurbaşkanı Gül, yoğun bir gayret göstererek bu teklifin kuvvetler ayrılığı ilkesine ve AB standartlarına aykırı olduğunu anlattı, bazı maddelerini veto edebileceği beklentisi doğdu. Meclis Başkanı Çiçek, kuvvetler ayrılığı ilkesine dikkat çekti. Teklifin Anayasa’ya aykırılığı konusunda ciddi eleştiriler oldu.
Belki hepsinden etkilisi, Başbakan’ın Brüksel ziyaretidir. Bir aydır AB’den gelen uyarılar da biliniyor. Başbakan’ın kendisi de bu uyarıları dikkate aldıklarını, alacaklarını söyledi.
Ekonomide çalkantılar yaşanırken AB kurumlarıyla sorunlar çıkarmak daha fena sonuçlar doğururdu.
NEDEN TEPKİ ÇEKTİ?
Bu teklif niye bu kadar tepki çekti? Cevabı basit: Teklif yasalaşsaydı, yargı yürütmenin kontrolü altına girecekti! Günlerdir yazdığım için burada tekrarlamıyorum. 2010 referandumuyla adliye müfettişlerinin yürütme erkine bağlı olmaktan çıkarılmasını Sayın Başbakan da “Yanlış yaptık” diye niteleyerek, teklifin özünü anlatmış oldu zaten.
Gelinen noktada iktidar ve muhalefetin uzlaşacağı anayasal bir çözüm geliştirilmeli veya HSYK teklifi tarihe karışmalıdır.
Meclis’te çoğunluğun desteğine sahip olan bu teklifin askıya alınmasını ben demokraside kamuoyunun, kurumsallığın, hukuk duyarlılığının ve AB kriterlerinin bir başarısı olarak görüyorum. Fakat...
ADALET AKADEMİSİ?
Başbakan, teklifin Adalet Akademisi’yle ilgili bölümünü yasalaştıracaklarını söyledi. Halbuki bu da aynı derecede kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırıdır.
AB uyum sürecinde oluşturulan bugünkü Adalet Akademisi Genel Kurulu 31 üyeden oluşur, bunun 8’ini Adalet Bakanlığı belirler, diğerleri yargı kökenlidir. Meclis’teki teklifte ise Adalet Bakanı’nın atayacağı üye sayısı 22’ye çıkacak!
Varsın çıksın... Fakat, Akademi Genel Kurulu HSYK’ya bir üye seçiyor, HSYK bakımından önemlidir bu.
İkincisi, hâkim ve savcı alımlarında son kararı veren “Mülakat Kurulu”nda zaten Adalet Bakanlığı bürokratları çoğunluktadır. AB Komisyonu öteden beri bunu eleştirir. Yeni teklifte, Akademi’nin gönderdiği Yargıtay ve Danıştay kökenli iki üyenin yerini de yine Bakanlık tarafından gönderilen isimler alacak, yürütme tek başına egemen olacaktır.
Amaç bu değilse, Akademi’de daha iyi sempozyumlar, yayınlar yapılsın diye mi bu kavga gürültü?
‘TARAFSIZ KURUL’
Yaklaşık beş yıl önce şöyle yazmıştım:
“Kurulların tarafsızlığı ancak üyelerinin tek kaynaktan değil, değişik kaynaklardan gelmesine, çeşitli sorumluluk duygularının kurulda temsil edilmesine bağlıdır. ‘Tek görüşlü’ kurullar asla tarafsız olamaz!” (Milliyet 17 Temmuz 2009)
Bu düşünceyle referandumda “Evet” demiştim. Bugün de aynı ilkenin doğru olduğunu biliyorum ve savunuyorum.
Yasama ve yargı yönetim alanlarında kararlar alan Anayasa Mahkemesi, HSYK ve Adalet Akademisi gibi kurulların hukuki anlamda tarafsız olabilmeleri için üyelerinin “çeşitli” olması, değişik kaynaklardan ve farklı tercihlerle oraya seçilmesi şarttır.
Adaleti siyasetten üstün tutuyorsak, bunun yolu, bu kurullarda çeşitliliğin olmasıdır. Akademi’de 30 üyeden 22’sini yürütme erki, yani siyasi iktidar belirleyecekse, orada tarafsızlık olamaz, kurumlara güven sarsılır.
HSYK gibi Adalet Akademisi teklifi de bırakılmalıdır. Mutlaka değiştirilmek isteniyorsa, mutlaka “çeşitlilik” ilkesine dayalı yeni modeller geliştirilmelidir.
Tabii artık seçimlerden sonra, salim kafayla.
Paylaş