Paylaş
Bu bireyler için böyledir. Peki ya bütün toplumu, ülke nüfusunun tamamını düşündüğümüzde?
Örneğin şu an Avrupa’nın çoğu ülkesi yaşlı nüfuslara sahip ama daha önce yarattıkları yüksek katma değer ve göreli zenginlik sayesinde, mesela çok daha genç olan Hindistan’a veya bize göre daha iyi yaşıyorlar.
Peki Türkiye yaşlandığında nasıl yaşayacağız? Bugün, ‘Onlar yaşlı ve ekonomik sorunları var’ diye hafiften burun kıvırdığımız Avrupa ülkeleri gibi mi geçirmek isteriz yaşlılığımızı, yoksa bugün sahip olduğumuzdan bile daha azıyla mı yetinmek zorunda kalırız?
Türkiye’nin önündeki soru bu. Bakmayın siyaset alanında yaşanan kavgaya gürültüye, bütün o kavganın gürültünün üstünü örttüğü, adam gibi konuşulmasını engellediği soru bu.
Çünkü bundan 26 yıl sonradan itibaren, yani 2040 yılından itibaren Türkiye nüfusunun ortalama yaşı, Avrupa’nın çoğu ülkesinden daha yaşlı olacak. Evet, yanlış okumadınız, Fransa, İngiltere, Hollanda, Almanya gibi ülkelerin ortalama yaşı bizden daha genç olacak.
Ağustosböceği ile karınca misaline benziyor hikâyemiz. Eğer bugünden karınca gibi olmazsak, yani çalışıp zor zamanlar için biriktirmezsek, fakirlik üzerimize yapışıp kalacak. Hatta bugünkünden daha azıyla yetinmek zorunda bile kalabileceğiz.
Gündelik siyasi kavgaların önemsiz olduğunu söylemiyorum ama arka planda duran bu büyük resmi hiçbir kavga bize unutturmamalı.
Benim oğlum 10 yaşında ve onun 40. doğum gününde nasıl bir ülkede yaşayacağı beni çok ilgilendiriyor. Bence sizi de ilgilendirmeli bu konu.
Ve çocuklarımızın 40’lı, 50’li yaşlarında nasıl bir hayat yaşayacağına, nasıl bir ülkenin genel şartları altında kendilerine yer bulmaya çalışacaklarına bugün bizler karar vereceğiz.
Türkiye ya gelişmiş bir ekonomi olacak ya da olduğu yerde (hatta belki gerileyerek) duracak.
Türkiye’nin gelişmiş bir demokrasi olmadan, hukukun üstünlüğünün kabul edildiği, bilimin yol göstericiliğinin benimsendiği ve eğitimin dünya kalitesinde verildiği bir ülkeye dönüşmeden gelişmiş bir ekonomi olması ise imkânsız.
Gelişmiş bir demokrasiyi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü ve dünyayla rekabet eder bir eğitimi bugün kurmayı başarırsak, neticesini de 10-15 yılda alırız.
Önümüzdeki fırsat penceresi dediğim gibi 25-26 yıl açık kalacak, ondan sonra işler bugünkü kadar kolay olmayabilir.
Takkemizi önümüze koyup karar verme zamanı.
Genç işsizlikte dünya şampiyonu olmak
ULUSLARARASI Çalışma Örgütü ILO’nun ‘Küresel Çalışma Eğilimleri’ raporu yayınlandı.
Bu raporda dikkat çekici grafiklerden biri, genç işsizliğiyle ilgili. 15-29 yaş grubunda olup da okulda, iş eğitiminde veya bir yerde çalışmayanların kendi yaş grubuna oranlarına bakıldığında Türkiye dünya şampiyonu.
Genç işsizliğin yüksek olması iki temel nedenden kaynaklanır genellikle:
1. Ülkede zaten işsizlik yüksektir; gençler arasında da işsizlik yaygındır; 2. Gençler, yeni işkollarının gerektirdiği bilgi, beceri ve donanımı kendilerine sağlayan bir eğitimden yoksundur.
Bizde sanırım her iki neden de mevcut.
Eğitim sistemimiz maalesef insanlarımızı gerekli bilgi, beceri ve yetenekle donatamıyor.
Daha önce bu örneği vermiştim. Güney Kore’de 25-35 yaş arası nüfusun yüzde 65’i üniversite mezunu, bizde ise aynı yaş grubunun sadece yüzde 17’si.
O yüzden biz Güney Kore’den telefonlar, televizyonlar, tablet bilgisayarlar, otomobiller, klimalar, yük gemileri ve tankerler ithal ediyoruz; onlara da eğer alıyorlarsa yabancı markalar için fason ürettiğimiz tekstil ürünlerini satıyoruz.
Genç işsizliği bir sebep değil, sonuç. Bu sonucu değiştirmek de aslında elimizde.
Paylaş