Paylaş
Brüksel’e gelirken havaalanında söylemişti bunu. Ben de dönerken uçakta şunu soracağım Başbakan’a: Peki başarabildiniz mi?
* * *
AB Konseyi’ndeki üçlü basın toplantısını izledim, o salondaydım ama cevabını tam alamadım.
Hayır yani... HSYK düzenlemesini Avrupalılara anlatmakta ne var, leblebi çekirdek, onu söylemiyorum.
Olayı bir hükümet-AB krizine çevirmek isteyenler ne kadar zorlarsa zorlasın, istifinizi hiç bozmadan, eliniz cebinizde ıslık çalarak savuşturursunuz bu salvoları... Hollanda dersiniz, İtalya dersiniz, Portekiz’i, Almanya’yı filan örnek verirsiniz.
Sonuçta, hâkim ve savcı kurulları için standart bir uygulaması yok ki Avrupa Birliği’nin.
Çoğu ülkesinde üyeler, siyasi merciler tarafından seçiliyor. Onlar yaparken yargı bağımsızlığı elden gitmiyor da Türkiye’de olunca mı gidiyor?
Ve fakat yargıda, poliste patlak veren bu Cemaat muammasını nasıl izah edeceksiniz?
‘İhanet şebekelerinin oyunları’ diye kodladığınız ‘paralel devlet’ tuzaklarını somutlaştırabildiniz mi?
Adamların bildiği hiçbir modern olguya benzemiyor. Kopenhag kriterlerine de uymuyor, AB’nin hukuki ya da siyasi başka herhangi bir şeysine de...
Ne yargı sisteminde adı, ne polisliğin kitabında tanımlanmış bir yeri var. Hayalet bir güç, hangi surette kavratacaksınız?
Dün askeri vesayete karşı yan yana mücadele ettikleriniz, bugün size karşı yargı-polis vesayeti kurup askerin yerini almaya çalışıyor...
Sandığa girmeden iktidara kurulacaklar, bu çağda...
Ne derseniz deyin, Avrupalıların havsalası kolay almaz...
Başbakan’a diyeceğim ki, asıl bu absürtlüğü anlatmakta zorlanmadınız mı?
* * *
Evet, dönüş yolunda Başbakan’a ilkin bunu soracağım.
“AB karar üçgeninin tepe isimleriyle görüştünüz. Türkiye’de yaşanan bu Cemaat anormalliğini, demokrasilerde eşine rastlanmayan bu gayritabii durumu AB Konseyi, AB Komisyonu ve AP başkanlarına sırayla anlattınız mı?
Anlattıysanız bile, onlar bir şey anladı mı?...”
Peşine bir de takip sorusu takacağım. Diyeceğim ki evveliyatını katmadan, polis ve yargıdaki vesayet güçleriyle mücadeleyi basitleştirerek de açıklayabilirsiniz Avrupalılara.
Halka hesap vermeyen ve şeffaf olmayan yapıların, devlet içinde örgütlenerek siyasete müdahale ettiklerini söylersiniz, olur biter.
Mesela Adana’da durdurulan TIR’ları örnek gösterirsiniz. ‘Sizde de böyle mi oluyor’ dersiniz...
‘Kanunlarınız yetki vermediği halde, savcılar gizli servisin örtülü operasyonlarını denetliyor mu ülkenizde...’
‘İzlediğiniz politikaların doğruluğunu sorgulamak savcılara, onları çökertmek polislere mi düşüyor...’
Karıştırmadan, bir biçimde dersiniz hepsini...
Bir işin kanuni olup olmadığına bakmak yerine, doğru mu yanlış mı olduğuna, milletin yararına mı zararına mı olduğuna savcıların karar vermesi, AB içtihatlarına göre vesayete girmez mi?
‘Böyle şeyleri demokraside normal görüp yargının bağımsızlığına mı veriyorsunuz’ der, son taşı da gediğine oturtursunuz.
Kaldı ki 17 Aralık’ta size komplo kurulduğuna ikna etmişsiniz zaten muhataplarınızı. Konsey ve Komisyon başkanlarıyla aranızdaki ‘ağız birliği’ni gördük. İş bitmiş...
Ancak Van Rompuy’la Barosso, ta Brüksel’den neler döndüğüne uyandı da Kılıçdaroğlu hâlâ burnunun dibindeki kumpasa ayıkmadıysa bunda sizin de kabahatiniz yok mu? Barosso’ya anlattığınızı ona da anlatmadınız mı?
Paylaş