Paylaş
Buna karşılık, Cumhuriyet başsavcılıklarımızın açtığı suç soruşturmaları aynı dönemde neredeyse iki kat, yüzde 91.5 oranında artmış.
Sadece genel suçlara bakan Cumhuriyet başsavcılıkları değil bir de organize suçlar, terör suçları, devlete karşı işlenen suçlar gibi özel nitelikli suçları soruşturmakla görevli ‘özel nitelikli’ savcılıklarımızda da 2003’ten 2012’ye varana kadar dehşet bir yeni iş yükü oluşmuş, açılan soruşturma dosyası sayısı yüzde 41 oranında artmış.
Bu istatistiğe bakınca, 2003 yılından 2012’ye varana kadar ülkede dehşetengiz bir suç patlaması olduğunu düşünebilirsiniz. Tamamında AK Parti’nin iktidarda olduğu bu yıllarda savcılıklardaki iş yükünün artmasına başka ne isim verilebilir, bilmiyorum.
Ve yine, eğer aklı başında ve makul bir insansanız, savcılıklara soruşturma dosyası artışı olarak yansıyan bu suç patlamasının, mahkemelerimizin iş yükünü de benzer oranlarda arttırdığını varsayabilirsiniz.
Ama hayır. 2003 yılında özel yetkili veya değil her çeşit ceza mahkemesinde görülmekte olan dava sayısı 2012 yılında sadece yüzde 12.8 oranında artmışsa, bu işte bir yanlışlık var demektir.
*
Özel yetkili ya da değil, savcılıklarımız geçmişe göre katbekat fazla sayıda vatandaşımızı çok ama çok uzun sürelerle soruşturuyor.
Ne yapıyor soruştururken?
Telefonlarını dinliyor, gerekirse vatandaşı fiziki takibe alıyor, ilişkilerini öğreniyor, ona göre soruşturmasını genişletiyor; bazen soruşturmanın orta yerinde suçun niteliğini değiştiriveriyor, kişileri gözaltına alıyor, sorguluyor, çoğu zaman tutuklama istemiyle mahkemeye sevk ediyor, şüphelileri daha ilk soruşturma evresinde suçlu olarak duyuruyor, haklarındaki bilgi ve belgeleri basınla paylaşmakta sakınca görmüyor vs vs.
Peki sonunda ne oluyor? Dün de yazdım; soruşturduğu 10 dosyadan 6’sına dava bile açmıyor savcı. O altı dosyada soruşturulan kişiler mağdur olduklarıyla kalıyorlar, yakayı sıyırdıkları, haksız yere hapis yatmaktan kurtuldukları için neredeyse sevinç içinde evlerine dönüyor, onlara uzun süre hayatı zehir eden savcı aleyhinde bir işlem yapmayı akıllarına bile getirmiyorlar.
Ya savcının nihayet dava açtığı o 4 (aslında 3.8) dosya ne oluyor? Dün rakamlarıyla yazdım. Türkiye’de açılan ceza davalarının sadece üçte biri (yüzde 34) mahkûmiyetle sonuçlanıyor.
*
Bu rakamları bildiğiniz zaman, hiçbir savcının yürüttüğü hiçbir soruşturmaya kefil olamayacağınızı da biliyor oluyorsunuz. Yargı sistemi her yıl 15 milyon civarında vatandaşımızın sırf ceza davaları nedeniyle tezgâhından geçtiği bir sistem. Bu sistemin güvenilmezliği ve haksızlık yarattığı konusunda sokaktaki vatandaşın en ufak bir kuşkusu bile yok.
O yüzden, vatandaşı terörize etmenin, onu sürekli endişe içinde bekletmenin yeni adı, savcılık soruşturmaları. Sonunda hiçbir şey çıkmayacağı biline biline veya sırf birilerine çamur atma imkânı elde dursun diye soruşturma dosyaları açılmıyor olsa, böylesi bir ‘suç patlaması’ da yaşanmazdı Türkiye’de.
‘Efendim suç işleniyor ki soruşturma açılıyor, suç şüphesi olmasa neden açılsın bu soruşturmalar’ lafı boş bir laf. Suç işlense, gerçekten kuvvetli suç şüphesi olsa, savcılar dava açar, açtıkları davaları kazanır da. Zaten 10 dosyadan 6’sına dava açmıyorlar. Açtıkları davaların da üçte ikisini kaybediyorlarsa, burada fena halde çürümüş bir şeyler var demektir.
Savcılar hesap verebilmeli...
ELİMİZDE 2012 yılı istatistikleri var. Buna göre savcılıklarımız 9 milyona yakın insanı soruşturdu 2012’de. Aynı yıl 7.5 milyona yakın insanın da yolu, ‘mağdur’ veya ‘müşteki’ sıfatıyla adliyelere düştü.
Baktığınızda her yıl rakamlar buna benzer gidiyor. Yani, ‘Her fani adliyenin yolunu tutacaktır’ sözü hiç de yanlış bir söz değil.
Genel anlamda yargı sistemimiz iyi çalışmadığı için bir yandan şüpheli sıfatıyla soruşturduğu insanları, bir yandan da mağdur veya müşteki olarak gelen ve uğradığı haksızlığın/saldırının hesabının sorulmasını isteyen insanları mağdur ediyor.
Soruşturulanların yüzde 62’si boşa soruşturuluyor; mağdur/müştekilerin üçte ikisi şikâyetlerinden sonuç alamıyor.
Ve bu iş, mahkemelerden önce savcılıklarda düğümleniyor.
Eğer savcılarımız, boşa yürüttükleri ve bu yolla mağdur ettikleri gerçek kişilere hesap verebilir kılınsa, mesela doğrudan maddi manevi tazminat davası açılabilse onlara karşı, sistem kısa zamanda kendine gelebilir.
Maddi/manevi tazminatın sistemde kaosa yol açacağını düşünenler var. O zaman, belki devlet aleyhine dava açma yolu bugün var olandan daha az dolambaçlı, hatta doğrudan hale getirilerek doğacak tazminatın savcı veya hâkime rücu edilmesinin yolu açılabilir.
Bunlar vatandaşın işini kolaylaştıracak yeni hak arama yolları. Ama bir de genel olarak sistemin verimlilik sorununu çözmek, yani meseleye tamamen yönetsel/idari olarak yaklaşmak da mümkün. Bunun için de savcı ve hâkimlere mutlaka meslekte yükselme ve maaş artışı için çok sert performans kriterleri getirmek lazım. Açtığı hiçbir davayı kazanamayan bir savcının hesap vermeden oturması, üstelik de otomatik olarak maaş artışı alması kabul edilebilir bir şey değil.
Paylaş