Paylaş
Yastıkla baş arasındaki, o “sessiz mahkeme”den kaçamayacağımıza göre...
Aynayla göz arasındaki mesafeden kaçamayacağımıza göre...
Bu toz duman arasından bize ne kalsın?
Elbette “masumiyet” kalsın:
Öyle ya da böyle.
Dün ya da bugün.
Geldiğimiz noktada, iddialar vahim...
Başbakan Erdoğan açıktan söylüyor.
Bakan Eroğlu, “Darbe yapmaya girişen askerin sayısı 10’u geçmez” diyor.
Adalet Bakanı açıktan söylüyor:
“Sahte delillerle tutuklamalar yapılmış, cezalar verilmiş...”
Peki şimdi ne diyeceğiz?
Söyleyenler sıradan isimler değil ki...
Hatta Adalet Bakanı bu iddiaları değerlendirmek üzere soruşturma açılacağını da ilan ediyor.
Ve onlar eğer böyle söylüyorlarsa ellerinde bir şeyler var demektir.
Efendim, “Neden şimdi söylüyorlar?...”
Sorabilirsiniz.
Hatta geçmişten örnekler verebilirsiniz.
Hatta, “Aklınız neredeydi” diye de yüklenebilirsiniz...
Ama ben bütün bunların ötesinde,
Bu tür siyasi polemiklerin uzağında...
Vicdanların en sakin noktasında.
Önce “masumiyet” diyorum.
Aklın ve mantığın önce masumiyeti araması gerektiğini söylüyorum.
Haksız yere içeride yatanlar... Masum olmalarına rağmen aylardır dört duvar arasında çile çekenler varsa, onlar için bir “masumiyet arayışı” lazım.
İşte tekrar söylüyorum:
- Kim milli iradeye kastediyorsa.
- Kim demokrasiye karşı bir eyleme girdiyse.
- Kim millet iradesinin üzerine çıkmaya çalışıyorsa adaletin önüne çıkmalı.
Ama ya masumlar...
Varsa eğer kumpas, onu kuranlar da ortaya çıkmalı.
Kurunun yanında yaş da yanar meselesi kimin içini acıtmaz ki...
İşte o yüzden...
“Daha önce aklın neredeydi?” diye sormak yerine...
Ben masumiyetin izinde olmayı tercih ederim.
Bu yüzden de adalet istemekten, hukuk demekten, demokrasi ve milli irade demekten başka bir çare görmüyorum.
Bu nedenle de bütün polemiklerin ötesinde...
Önce “masumiyet” diyorum.
VE HERKES İÇİN MASUMİYET
Hükümetin iddialarına göre bir “devlete sızma” eylemi tespit edilmiş.
Kriminal bir dosya oluşumu söz konusu.
Nitekim Ankara’ya gelen büyükelçilerimize açıktan bir talimat verildi:
“Milli iradeye darbe yapmak isteyen bir örgüt olduğunu yurtdışında anlatın!”
Çok zor bir durum.
Ama ben burada da “masumiyet” diyorum...
Bir an aklıma geldi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le bir Afrika gezisine çıkmıştık.
Kamerun’da bir Türk okulu gezmiştik.
Gülen Cemaati’nin okuluydu.
Pırıl pırıl, tertemiz, modern bir okul.
Orada okulun genç öğretmenleriyle uzunca bir sohbet yapmıştık.
Bin bir zorlukla gelmiş görev yapıyorlardı. Tertemiz kalpli çocuklardı.
Nasıl saygılıydılar. Nasıl özveriliydiler. Nasıl saf bir ruhla konuşuyorlardı.
Şimdi o nedenle yine “masumiyet” diyorum.
Eğer devlete sızan bir yapı varsa bu elbette ortaya çıkarılmalı.
Ama yine aynı şekilde, nasıl “darbeci” diye toptan bir linçle infaz yapıldığı iddia ediliyorsa,
burada da masumiyeti hatırlatmak istiyorum.
Kurunun yanında yaşın da yanma ihtimalini söylüyorum.
Eğer demokrasi diyorsak, hukuk diyorsak, milli irade diyorsak...
Önce “masumiyet” gibi bir hedefimiz olmalı.
Kim olursa olsun, suçluyla masumu ayıran adaleti yerleştirmeliyiz. Savcının işi yalnızca suçluyu bulup suçlamak değildir ki...
Kanunsuzluğu bulup üzerine gideceği gibi, masumu da bulup, suçludan ayırmaktır.
O yüzden önce “masumiyet” diyorum.
Yoksa her sabah bir operasyonla uyanmaktan, kaybolan gizli tanıklardan, korkudan, korkulanlardan, korkunç senaryolardan bıktık.
En geniş anlamıyla önce “masumiyet” diyorum...
Paylaş