Paylaş
İlk işareti Deniz Feneri savcılarını mahkeme kapılarında süründürerek vermişti.
Yolsuzluk soruşturmalarının derinleştirilmesini, “en tepedeki hırsızlar imparatoruna” ulaşmasını böyle engellemek istediğini öğrenmiştik.
17 Aralık’tan sonra hırsızları değil, savcıları ve polisleri hedef almasıyla bu gerçeği artık sadece biz değil, polisler ve savcılar da öğrendi.
Bundan sonra hangi savcı, hangi polis bir yolsuzluğun üzerine gidebilir ki?
Çünkü her an “zamanlama manidar” olabilir, savcılar, polisler kendilerini “darbeci” konumuna düşürülmüş olarak bulabilirler.
Türkiye’yi yurtdışında temsil eden büyükelçilere düzenlediği “mitingde” yaptığı konuşmada söylediği sözlerden sonra, artık şunu da söyleyebiliriz:
Türkiye, dinci teröristlerin huzur içinde at koşturabileceği bir ülke olabilir!
El Kaide’nin Türkiye kollarına karşı yapılan operasyonu yürüten polislerin görevden alınması, savcıların şimşekleri üzerlerine çekmelerinin doğal sonucu bu olur.
El Kaide’nin bu ülkede kör terör ile onlarca kişinin ölümüne, daha çoğunun kalıcı sakatlıklarına sebep olduğunu unutmuş görünüyor.
Bu operasyonu yapanları ihanet ile suçluyor.
Bundan sonra hangi polis, hangi savcı, İslamcı teröristlere yönelik soruşturma yürütebilir?
Önceki gün itibariyle, bu örgütlerin faaliyetlerinin yol açacağı can kayıplarından, maddi zararlardan bizzat kendisi sorumludur.
Hesabını bu dünyada vermeyeceğini düşündüğü için rahat olabilir belki.
Ama unutmasın, bu dünyanın hesabı bu dünyada görülür!
Öbür tarafta hesabı nasıl vereceğini de kendisi düşünsün.
Utanma duygusu olmayınca
SBS’de çocukların notlarını yanlış hesaplamışlar, mahkeme böyle karar verdi.
Bu kaçıncı, siz saydınız mı bilmiyorum ama sınavları yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.
Küçücük çocukların gelecekleri ile oynadılar ve hiç utanmadan şimdi çıkmış yine “Zamanlama manidar” diyorlar!
Şu işi adam gibi yapsaydınız da kimse “zamanlama” yapma fırsatı bulamasaydı, daha iyi olmaz mıydı?
“Zamanlama manidarcı” Eğitim Bakanı diyor ki “Herkes müsterih olsun, güzelce tatil yapsın, okullara yerleştirilmiş çocuklar yerinden alınmaz, kazanılmış haktır.”
Yok artık, bari bir de onların haklarını ellerinden alsaydınız!
Peki yanlış hesaplama nedeniyle haklarını kaybeden, yıllardır hazırlandıkları sınavları kaybettiklerini düşündükleri için travma geçiren çocuklar ne olacak?
Onları şimdi “Hadi istediğiniz okulu kazandınız, oraya gidin” diye iyileştirmek mümkün olacak mı?
Türkiye siyasetindeki temel sorunun artık bir “utanma” meselesi olduğunu düşünüyorum.
“Utanma” duygusunu kaybediyorlar, pişkinlik yapıyorlar ve o pişkinliğin ısıttığı koltuklarında oturmaya devam ediyorlar.
İnternet de yasak hemşerim!
İNTERNET erişiminin devlet otoritesi tarafından kısıtlanabildiği ülkeleri kolayca sayabiliriz. Çin, İran gibi ülkeler başta geliyor, onları üçüncü dünyanın diktatörlükleri takip ediyor.
Türkiye de artık bu ülkelerden biri haline geliyor.
Memleketimizde de devlet otoritesi, internet erişimini istediği gibi kontrol edebilir, beğenmediği siteleri kapatabilir.
Bir alacakaranlık kuşağı ülkesi haline gelmiştik zaten, şimdi internet yasaklamalarıyla bunu iyice gözümüze sokacaklar.
İslamcı muhafazakârlık ile malul bir “ileri demokrasi” ancak bu kadar olabiliyor!
Diyorlar ki bu yasaklama sistemiyle “özel hayatlar” korunacakmış!
Özgür dünyada özel hayatlar kimsenin umurunda değil mi acaba?
Neden Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da, Almanya’da özel hayatları korumak gerekçesiyle internette yasaklamalar yapılmıyor?
Orada kötü niyetli insanlar yok mu?
Hiç kuşkusuz ki var.
Ama biliyorlar ki oralarda, gizlice kaydedilmiş görüntüleri, sesleri internette yayınlamaya kalkanı doğduğuna pişman edecek bir hukuk düzeni var.
Özgürlükler öyle korunur çünkü.
İdari yasaklarla değil, hızlı ve adil çalışan bir hukuk düzeniyle korunur.
Hem özel hayatın dokunulmazlığı korunur,
hem de herkes özgürce interneti de kullanabilir,
ifade özgürlüğünü de!
Ama bizimkilerin aklı sadece yasaklara çalışır.
Bu memleketin yüzlerce yıllık kaderidir bu.
Paylaş