Paylaş
“Ey Fatih Çekirge, durmadan Binali Yıldırım’ın yaptığı yatırımları övüyordun. Bak İzmir’de neler çıktı. Kese kâğıtları, rüşvetler, bacanak...”
Ben geçen yazımda tivitlerini tükürük gibi kullananlara bir cevap yazmıştım.
Bu sondu ama şimdi dayanamadım yine yazıyorum:
- Bak sevgili kardeşim...
Ben Binali Yıldırım’ın bu ülkeye ne yatırımlar yaptığını iyi biliyorum. Yüzmilyarlarca dolarlık altyapı. Keban kıyısından Karadeniz’e, Erzincan’dan İzmir’e, Adana’dan Antalya’ya kadar yapılan yatırımları gezdim. Sen yatağında uyurken, ben gece yarılarından sabahlara kadar yaşanan o şantiye hayatlarını izledim.
Bak arkadaşım...
Ben gazeteciliği yalnızca eleştirip,
kırıp döküp, vurmak olarak görenlerden değilim.
O yüzden doğru bulduğum şeyi, memleket için olanı alkışlarım.
Binali Yıldırım memleket için burada sayamayacağım kadar yatırımın altına imza attı.
Milyarlarca dolarlık projeleri tamamladı.
Tamam, İzmir’de bacanağının adı bir rüşvet olayına karıştı. Görüntüler de var.
O da “Babam olsa tanımam” dedi. Ben de tanımam. Sen de tanıma...
Kim rüşvet yiyor, diğerinin hakkını gasp ediyorsa en ağır cezayı alsın... Yerin dibine batsın.
Ama benim tanıdığım Binali Yıldırım’ın rüşvetle, haramla işi olmaz...
Aklı fikri yatırımdır, projedir, hizmettir.
Merak ediyorsan onu da yazayım. Yıldırım’la hiçbir akrabalık ilişkim yoktur.
Bu devirde bir gazetecinin bir bakana bunu yazması da yürek ister.
İltifat nadirdir.
İftira herkese kolaydır.
Allah kuru iftiradan saklasın...
Vesselam...
NEYİN ÜZERİNE GİDİLİYOR?
SÖZÜ hiç uzatmadan, kısa ve sırasıyla gidiyorum.
Yeniden yargılama talebinin ardında, öyle abartıldığı gibi, herkese af gibi bir hazırlık yok.
Daha farklı bir çizgi bu...
Kulislerdeki özet şu:
Bugüne kadar Ergenekon, Balyoz ve daha birçok davayla ilgili olarak bazı hükümet üyelerine sayısız şikâyet gitmiş.
“Çürük delil” ve “üretme belge” iddiaları bunlar...
Bilgisayar kayıtlarıyla oynandığı, tape’lerin değiştirildiği türünden iddialar. Bütün bunları da polislerin yaptığı söylenmiş.
Hükümet o zaman bunları dikkate almamış. Ama bugün yolsuzluk iddialarında, kamera kayıtlarında, bazı yakınlarına kurulan kaset tuzaklarında olanları görünce durum değişti...
Bir şok var. Zaten sırttan yenilen bir hançer vardı. Şimdi buna bir de bu şok eklendi.
Ve son olarak Savcı Zekeriya Öz’ün yürüttüğü yolsuzluk operasyonu da üstüne gelince, geçmişte gelen ihbarlar şimdi dikkate alındı...
Gülebilirsiniz. Aklınız neredeydi diyebilirsiniz. Kızabilirsiniz.
“Sana olunca mı aklına geldi” diyebilirsiniz.
Her şeyi söyleyebilirsiniz. Ne söylerseniz söyleyin.
Sonuç olarak...
Üretilmiş dijital kayıtlarla suçlanan birçok insanın bugün içeride yattığı iddiası var.
Ve eğer bu iddialar ciddiye alınıyor ve bu konuda bir adalet arayışı başlatılıyorsa bu önemlidir. Eğer onlar ispatlanırsa, hükümet de kendisine karşı kurulan tezgâhın aynı adresten kaynaklandığını ispatlamış olacak.
Fırsatçılık diyebilirsin. Aklına ne yatıyorsa onu söyleyebilirsin.
Ben o müptezel tartışmaya girmiyorum.
Sonuç olarak öyle ya da böyle, adalet yerini bulsun da...
Kurunun yanındaki yaş ayrılabilsin de...
O yüzden diyorum...
Üzerine gidilen şey “darbecilere af getirme” projesi değildir.
Asıl mesele...
Kurunun yanındaki yaşı ispat edip, kendilerine de aynı tezgâhı kuranları deşifre etmektir.
BİZİM HİÇ HUKUKUMUZ OLMADI MI
NE haldeyiz hiç bakıyor musunuz?
Kimse memnun değil bu ülkenin hukukundan...
Kimse beğenmiyor adaletini.
Kimse güvenmiyor.
Hükümet, “Böyle yargı sistemi olmaz” diyor...
Anamuhalefet, “Bu yapıyla adalet sağlanamaz” diyor.
BDP, KCK kuşatması nedeniyle, “Adalet yok” diyor.
Asker, “yargıdan” dertli...
Polis, “Mağdurum” diyor ve mahkemeye gidiyor.
Savcı adliyenin önünde bildiri dağıtıp adalet istiyor.
Yüksek yargıçlar “isyan” ediyor.
Yargı, yargının durumundan huzursuz.
Milletvekilleri yeminlerine bile zor inanıyor.
Meclis başkanı “Yargının bağımsızlığı öldü” diyor.
Vatandaş zaten yıllardır mahkeme kapılarında sürünüyor.
Bu manzarayı görünce sormadan edemedim:
“Yahu bugüne kadar biz hangi hukukla yaşadık?... 70 yıldır ne hukuku vardı bu ülkede?”
Çıldırıyoruz giderek...
Paylaş