Paylaş
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün askeri öğrencilere yaptığı konuşma, içinde bulunduğumuz kaotik durum açısından tam bir ders niteliğindedir...
Gül’ün konuşmasının tamamını okuyunca şöyle demek geldi içimden:
“Bir cumhurbaşkanı daha ne desin... Demokratik hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı prensibi en insani boyutuyla daha nasıl anlatılabilir...”
Bunu neden mi yazıyorum?...
Anlatacağım. Ama anlatabilmem için önce bir fotoğraf çekelim...
Manzarayı artık siz de biliyorsunuz.
İçinde bulunduğumuz durum ne yazık ki acıdır.
Bir savcı basın toplantısında gazetecilere “Aranızda polis var mı” diye soruyor...
Sivil polisleri dışarı çıkarttırıyor.
Başka bir yerde bir MİT ekibi kendilerini takip eden bir polis aracını ihbar ediyor.
İzmir Cumhuriyet Savcısı mahkeme kararını dinlemeyen polis hakkında soruşturma açıyor.
Ve hükümet, bir yargı-polis cuntasının kendisine darbe yaptığına inanıyor.
Özeti şudur:
1) Hangi bakanla konuşsam 17 Aralık’ın hükümete karşı bir darbe girişimi olduğunu söylüyor. Gerekçeleri ve tarihçesi var. 7 Şubat’ta MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılması. Ardından 4 bakan adının üç farklı soruşturmada aynı dosyaya konulması. 14 ay gizlice soruşturulduktan sonra birden patlatılması.
2) 4 bakan neden aynı dosyaya konuldu? Ve aynı anda patlatıldı?
3) 3 yıl boyunca soruşturulan İzmir Liman işletmeleri Binali Yıldırım adaylığını açıkladığı gün patlatıldı. Neden? Limanlar ve TCDD Yıldırım’a bağlı diye mi?
4) Hatay’daki esrarengiz TIR olayı nasıl bir inatlaşmaya dönüştü. Karşılıklı suçlama konusu oldu. Neden?
Hükümet bütün bunları topluyor ve paralel bir yapılanma halindeki yargı-polis darbesiyle karşı karşıya olduğunu söylüyor. Ve ekliyor:
“Eğer acil önlem almazsam bunun şiddetini artıracaklar. Amaçları Tayyip Erdoğan’ı ve hükümeti bitirmek...”
O yüzden de var gücüyle bürokraside operasyon yapıyor.
ÖTEKİ YORUM: Hükümet acil önlem alarak polise ve savcılara karşı bir hareket başlattı. Bu da yargı ve polis camiasında hükümete karşı bir yargı ve polis kenetlenmesi yaratmış olamaz mı?
YENİDEN YARGILAMA: Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik açıkladı: “Yeniden yargılama tümüyle ve sıfırdan yargılama değil.”
Bu açıklamadan anlıyoruz ki, ellerine ulaşan bazı bilgiler var. Geçmişte Ergenekon ve Balyoz davaları sırasında üretilmiş CD’ler, sahte tape’ler, yanlış tarihler gibi bir sürü iddialar vardı. Muhtemelen onlar üzerine gidilecek. Bu da bugün hükümetin kumpasla suçladığı bazı savcıları ve polisleri zorlayabilir...
VE HUKUK DEVLETİ: Şimdi Cumhurbaşkanı Gül’ün konuşmasına dönebilirim...
Askeri öğrenci soruyor:
“Savunma ve güvenlik dünyasında “akıllı güç”, “yumuşak güç” ve “sert güç” tanımları yapılıyor. siz bu kavramlara ‘erdemli güç’ü de kattınız. ‘Erdemli güç’ü biraz daha açar mısınız?”...
Cumhurbaşkanı cevap veriyor:
“Elinde en güçlü silahı olan insanın, yeri geldiğinde en yumuşak bir insan gibi karşısındakine saygı duyması, hürmet etmesi, önünde selam vermesi onun kalbini ve gönlünü kazanmaktır. Silahla kazanamadığını kalbinle, gönlünü kazanarak kazanabilirsin. Erdemli güç budur, onurludur ve kalıcıdır...”
İşte ihtiyacımız olan bugün budur.
Elbette milli iradeye karşı darbe planlayan kim varsa ortaya çıkarılmalı. Yargılanmalı.
Bu kim olursa olsun yargılanmalı. Yargıdansa da yargılanmalı.
Ve elbette bir yolsuzluk varsa üzerine gidilmeli. Kim olursa olsun gidilmeli.
Ama bu yapılırken anayasal kurumların, prensiplerin kırılıp dökülmemesi gerekir.
Erdemli güç olmak bunu gerektirir.
Çünkü bizim bir tane Türkiyemiz var.
Ve artık burada, “derin oyunlar”, “kirli tuzaklar”, “moral suikastlar” istemiyoruz.
Dahası “arena kafalı”, “cephe bakışlı”, “kan meraklı”, “tetik dilli” , “intikam mürekkebine ayarlı” nefisler ve nefesler istemiyoruz.
En azından ben istemiyorum.
Yorulmadınız mı bu halkları, bu toprakları kanırtıp çekiştirmekten!...
Neyse ki az kaldı. Sandık geliyor. Milletin iradesi geliyor.
Tek çaremiz oradadır...
Paylaş