Milli şef, tek parti, dikta

BUGÜNLERDE bir AK Parti milletvekiline rastlarsam, şunları söyleyeceğim:

Haberin Devamı

“Ne yaptığınızın farkında mısınız...”
Diyeceğim ki: Okudunuz mu...
“Postmodern” darbe kavramının isim babası Cengiz Çandar, dünkü yazısında, hükümetin yargı alanında yaptığı şeyin adını koydu:
“Darbe...”
Yani postu mostu olmayan, apaçık, postsuz, kesin bir “darbe...”
Aptallığa varan bir saflıkla, “Seçilmiş bir hükümetin yaptığına darbe denir mi” diye sorabilirsiniz.
“Milli irade” kavramını Erdoğan gibi, aldığı oyu “kendisine istediği her şeyi yapma ehliyeti” olarak gören biriyseniz, aynaya bakıp, orada gördüğünüz şahsa “Haklısın” diyebilirsiniz.

* * *

Bugünlere bir AK parti milletvekiline rastlarsam, diyeceğim ki:
“Ne yaptığınızın farkında mısınız?”
Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “Check and balance” sisteminden söz ettiği gün, hükümetinizin önünüze koyduğu HSYK tasarısının ne anlama geldiğini biliyor musunuz?
Bu kanuna “Evet” demenin ne anlama geldiğinin bilincinde misiniz...
Değilseniz ben söyleyeyim:
Bir darbe kanununa evet diyeceksiniz.
* * *
12 Eylül referandumunda birçok aydın “Yetmez ama evet” dedi.
O değişikliği geçirdiniz.
Şimdi “Evet ama o da yetmedi” diyorsunuz.
O oyu vermeden önce kendi kendinize şu soruyu soracak mısınız:
“Size yetecek olan rejimin adı ne olacaktır” hiç düşündünüz mü?
Yaptığınız işin ne olduğunun bilincinde misiniz?
Değilseniz ben söyleyeyim.

* * *

Haberin Devamı

Sayın milletvekili...
-BİR: Anayasa’yı ilga ediyorsunuz.
-İKİ: Demokrasinin en temel kuralı olan kuvvetler ayrımını ortadan kaldırıyorsunuz.
-ÜÇ: Partinizin hükümeti bugüne kadar bir ara rejim uyguluyordu.
Şimdi apaçık bir “tek parti ve dikta rejimine” geçiyorsunuz.
Evet, milletvekili arkadaş...
Bu oyla rejimin niteliğini değiştireceğinin farkında mısın?
Türkiye’yi demokratik ve medeni ülkeler bölgesinden çıkarıp, Ortadoğu’nun karanlık diktatörlükleri seviyesine indirecek olan bu kanuna vereceğin oy...
Çocuklarının, torunlarının ve geleceğin Türkiye’sinin gözünde senin sicilini lekeli hale getirebilir.
Düşün...
Çevrene bak... Ortadoğu’nun şu paramparça coğrafyasına bak...
Bak ve liderini “milli şef”, partini “tek parti”, sistemini “tek parti diktatörlüğü” haline getirecek olan bu kanuna öyle oy ver...

Haberin Devamı

Nehir kenarından balık tutma daveti

-HATIRLIYOR MUSUNUZ: Avrupa Birliği ile ilişkilerden sorumlu devlet bakanımız Egemen Bağış, Almanya Başbakanı Merkel’in seçimi kaybedeceği ve balık tutmaya gideceği kehanetinde bulunmuştu.
Merkel seçimde tarihinin en büyük başarısını elde etti ve balık yerine tatil için kayağa gitti.
Bağış ise bakanlıktan ayrıldı.
Şimdi oturduğum nehrin kenarından ona bir davette bulunuyorum.
Yanımda münhal bir balıkçı kadrosu var. Beklerim.
-HATIRLIYOR MUSUNUZ: Başbakan Erdoğan, iki yıl önce “Türk polisi rejimin teminatıdır” demişti.
Gezi’den sonra “Destan yazdınız” demişti.
Şimdi aynı polisi “darbe yapmak”, “kumpas kurmak”la suçluyor.
-HATIRLIYOR MUSUNUZ: Bundan 4 yıl önce Başbakan Erdoğan, bütün gazetecilerden partisinin adının AK Parti olarak yazılmasını istiyordu.
Şimdi gazeteciler ondan partinin adının “PAK Parti olmasını istiyor.

Haberin Devamı

Bugünlerde yaptığım en eğlenceli şeyler

Coen kardeşlerin, “Burn After Reading” (Aramızda Casus Var) filmini yeniden iki defa üst üste seyrettim ve çok güldüm.
Filmde CIA’dan ayrılan bazı kişilerin karıştığı olaylar anlatılıyor.
Kimin kimi öldürdüğü, kimin kiminle yattığı, kimin elinin kimin cebinde olduğunun bilinmediği akıl almaz olaylar oluyor.
Yardımcısı her defasında CIA şefine bilgi veriyor ama adam bir şey anlamıyor ve her defasında aynı soruyu soruyor:
“Ucu bize dokunuyor mu?”
Yardımcısı “Hayır dokunmuyor” deyince o da kararını veriyor:
“Kapatın öyleyse dosyayı...”
Seyrettikçe aklıma Türkiye’de 17 Aralık’tan beri yaşadıklarımız geliyor ve daha da gülüyorum.

Haberin Devamı

Kötülüğün zaferi için gerekli tek şey

HAYAT hikâyesi mutsuz bir çocuklukla başlıyor.
Babası çok sert bir insan. Çocuğun hayatta en sevdiği şeyi yapmasına izin vermiyor.
Yoksul bir mahallede geçen gençliği sırasında, kendisinin ve ülkesinin başına gelenlerin hepsinin Yahudiler yüzünden olduğuna inanıyor.
İnancı uğruna mücadele etmeye karar veriyor. Bir ara hapse giriyor.
Coşkulu hitabeti sayesinde insanları kendine bağlıyor. Sonra bir parti kurup başına geçiyor ve yükselişi başlıyor.
Partisi seçimlerde büyük başarı elde edip birinci parti oluyor.
“Benim polisim” dediği bir polis örgütü kuruyor. Ama ülkesi tam anlamıyla bir polis devleti haline gelse de, polisine yeterince güvenmiyor ve bir gece kendi tayin ettiği polisi darmadağın ediyor.
Geçen akşam 2003 yapımı “Kötülüğün Yükselişi” adlı filmi bir kere daha seyrettim.
Hitler’in yükselişini harika biçimde anlatıyor.
Basını nasıl susturduğunu, muhalefetin davalar ve başka yollarla nasıl yok edildiğini, kuvvetler ayrımının ortadan kaldırılarak yargının nasıl iktidar yargısı haline getirildiğini çok güzel anlatıyor.
Bu arada çok özel yetkilerle donattığı Franz Gürtner’in, “hukuk koordinasyonundan sorumlu adalet bakanı” unvanı taşıdığını öğrendim.
Peki kötülük Avrupa’nın ortasında bile nasıl olup da bu kadar yükselip zirveye yerleşebiliyor?
Onun cevabı da filmin başında ekrana gelen Edmund Burke’un şu cümlesiyle anlatılıyor:
“Kötülüğün zaferi için gereken tek şey, iyi kişilerin hiçbir şey yapmamasıdır.”

Haberin Devamı

Yeni Hürriyet yazarının Britney Spears örneği

YAZAR kadrosuna yeni katılan arkadaşımız Verda Özer, Türkiye’nin Suriye politikasındaki yanılgısını çok çarpıcı bir örnekle anlattı..
Amerikalı şarkıcı Britney Spears yıllar önce kafasını kazıttığında, paparazziler menajerine sormuş: “Britney uzun süreden beri bunu planlıyor muydu?”
Menajeri şu cevabı vermiş:
“Hayır Britney asla strateji yapmaz...”
Bunu okurken, Başbakan Erdoğan’ın çok değil, bundan sadece bir yıl önce Suriye ilgili şu sözlerini hatırladım:
“Üç ay içinde Şam’da cuma namazı kılacağız.”
Başbakan bunu söylerken bir stratejisi var mıydı?
Hayır yoktu. Sadece belagat şehveti ve onunla ambalajladığı şahsi kızgınlıkları, “Ortadoğu benden sorulur kibri” ve bir de dünyayı yazdığı kitaba uydurmaya çalışan, gençlik idealleriyle yanıp tutuşan bir dışişleri bakanı...
Peki ne oldu? Esad yerinde ve daha da kuvvetli. Türk diplomasisi için ise tam bir hezimet.
Britney Spears yöntemi buraya kadar.
Verda Özer, lise eğitimini Avusturya Sankt Georg Lisesi’nde, yükseköğrenimini ise Koç Üniversitesi’nde yapmış. Daha sonra London Schools of Economics’de devam etmiş.
Onu Turkish Daily News’te ilgiyle takip ediyordum. Hürriyet, Sedat Ergin ekolünden bir yazar daha kazandığı için çok mutluyum.
Kadın olması mutluluğumu daha da arttırıyor.

Yazarın Tüm Yazıları