Paylaş
Bana kadınları hep o getirdi
GENEL yayın yönetmenliği yaptığım 20 yıl boyunca herkesten gizlediğim bir çöpçatanım vardı. Hayatıma giren güzel kadınları hep o buldu ve bana tanıştırdı. Şu fani dünya ölümlü. Bana bunca yıl bu iyiliği yapan adamı açıklamak istiyorum. Üzerimde kul hakkı kalmasın.
GEÇEN yılın son gününden beri yandaki fotoğraf başucumda duruyor.
Şu soru kafamdan hiç gitmiyor:
“Bir kadın veya bir erkek böyle olağanüstü bir fotoğrafın çekimine nasıl hazırlanır?”
Benim gibi uykusuz insanların bu soruyu sormaları çok normal.
Çünkü hiçbir sabahınıza, kendinizi böyle bir fotoğrafa hazır ruh halinde uyanamazsınız.
Mutlaka gecenizi berbat eden bir şey vardır. Kaybettiğiniz veya kazanamadığınız bir şey, uyutmamıştır sizi...
35 yaşında ve 3 çocuk sahibi bir kadın bu fotoğrafa nasıl hazırlanmıştır.
Anlatacağım.
Ama önce Laetitia Casta’yı ilk tanıdığım güne döneyim.
ONU İLK GÖRDÜĞÜMDE ‘NE BU YA’ DEMİŞTİM
Hürriyet’in Yayın Kooridinatörü Fikret Ercan, 1990’ların sonunda Laetitia Casta’nın fotoğrafını ilk defa önüme koyduğunda ağzımdan çıkan kısa ve öz cümle şu oldu:
“Ne bu ya...”
Güzel bir şeye hayranlığımı hep bu üç kelimelik cümleyle ifade ederim.
Tansu’ya hatıralarımı yazmayacağıma söz vermiştim. Ama 20 yıllık yöneticilik dönemime ait çok önemli bir sırrı burada açıklayacağım.
Bu zaman içinde, bana güzel kadınlar bulan ve getiren gizli bir “çöpçatanım” vardı.
Bu insan, Fikret Ercan’dı...
Etrafımızdaki güzel kadınları ilk fark eden hep o olmuştu. Tuhaf bir insandır, bulduğu, tanıdığı kadını getirir benimle tanıştırırdı. Utangaç bir insan olduğum için, bu da benim çok işime gelirdi. Böyle gizli bir suç ortaklığımız vardı.
İYİ ÇÖPÇATANDI AMA BİR KUSURU VARDI
İyi bir çöpçatandı ama küçük bir kusuru vardı.
Bulduğu ve bana tanıştırdığı kadınların hepsi, dergi sayfalarındaydı. Yani hiçbiri gerçek değildi, sadece hayal kadınlar getirdi bana. Anlayacağınız sadece fotoğraflarını basabildik.
Kimler yoktu ki... Mesela beni Scarlett Johansson’la o tanıştırdı. Tyra Banks’in ilk fotoğrafını önüme koyan yine oydu. Yanlış hatırlamıyorsam Penelope Cruz’u da...
Laetitia Casta’nın fotoğrafını ilk defa önüme koyan da o olmuştu.
Biraz oportünist bir arkadaştı. Yurtdışında olduğum birkaç defasında gazetenin arka sayfasına sıfır beden kadınlar da koymuştu, ama çöpçatanlıktaki başarısı nedeniyle sesimi çıkarmamıştım.
Bu kadında herkesten fazla bir şey daha var
VANITY Fair dergisinin Fransızca edisyonunun ocak sayısının kapak konusu, Fransız manken ve sinema oyuncusu Laetitia Casta’ydı.
Başlığını da “İsyankâr” koymuş.
Dergiden okuduğuma göre, meğer, “Ne bu ya” tepkisini veren tek erkek ben değilmişim.
Ünlü tasarımcı Jean Paul Gaultier onu ilk gördüğünde ağzından benimki gibi tek değil üç cümle çıkmış:
“Kim bu? İmkânsız bir şey...
Üst bir şey...”
Arkasından eklemiş:
“Onda herkesten fazla bir şey var...”
Üstelik üzerinde sıradan bir blucin, ayaklarında düz mokasenler vardır.
Onu yıllar boyunca izleyen benim gibi erkekler daha o gün anlamışlardı:
“Casta, güzelliğini unutturmaya çalışan bir kadındı...”
Gaultier’nin ona yaptığı ilk elbise, üzerine bol gelen, erkeğimsi bir tasarımdır.
Ama daha o gün, hiçbir şeyin ondaki kadınlığı saklayamayacağını fark etmişti...
Erkek bir kraliçenin dizi dibinde oturmak
LAETITIA Casta, moda sektörünün hiç şüphesiz en büyüklerinden biri olan Yves Saint Laurent’la 1996 yılında tanışır. Henüz 18 yaşındadır ve tanışma anı şöyle olmuştur.
Salonda altın kaplama Üçüncü Napolyon tarzı koltuklar vardır.
Saint Laurent başı önüne eğik oturmaktadır. Casta da utancından başını kaldıramaz.
Çok kısa bir aradan sonra Laurent başını kaldırır ve ağzından şu cümle dökülür:
“Çok güzelsiniz...”
Casta’nın yüzü kızarır. Çünkü hayatında ilk defa birisi onun için bu ifadeyi kullanmaktadır.
“O gün aramızda bir aşk hikâyesi başladı” diyecektir.
Bir gay’le çok güzel bir kadının ilişkisini hep merakımı çekmiştir. O psikolojiyi anlamaya çok çalıştım ama asla çözemedim.
Laetitia Casta bugün geriye dönüp baktığında şunu söylüyor:
“İkimiz de çok kırılgandık...”
İzleyen yıllarda aralarında çok güzel bir ilişki oluşur.
Beraber olduklarında Casta, onun dizinin dibine oturur. Laurent, elini eline alır, “Benden ne istiyorsun” diye sorar.
O da, “Bana çiçekli bir elbise dik” der...
27 yıl sonra duygularını şöyle anlatacaktır:
“Aslında o bana elbise dikmiyordu, bir rol oynatıyordu. Hep, aynanın öteki tarafına geçme arzusuydu bu rol...”
Okurken tuhaf duygulara kapıldım. Her erkek, dizinin dibinde bir Casta ister...
Gay’ler de...
Çünkü bir kadın veya bir erkek, bazen öylesine hermafrodit, öylesine hünsa bir karaktere bürünür ki...
O güzelliği kimse görmezden gelemez...
Ne bir erkek, ne bir kadın, ne bir gay. Ne de bir lezbiyen...
Bir gün, Jude Law bile Alfie gerçeğini yaşar
LAETITIA Casta geçmişte, ünlü kadın fotoğrafçı Dominique Issermann’a çırılçıplak poz vermişti.
Issermann, daha önce Fransız yazarı Marguerite Duras’nın ve şarkıcı Leonard Cohen’in fotoğraflarını çekmişti.
Bu defa olağanüstü güzel bir kadını çırılçıplak çekiyordu.
Bu fotoğrafları 2012 yılında kitap halinde yayınladığında görmüş ve özellikle, boş bir duvarın önünde yatarken, arkadan çekilen pozuna hayran kalmıştım.
Bana göre, bir kadının sereserpe güzelliği ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi.
Casta şimdi 35 yaşında ve çok ilginçtir, bu defa fotoğraf çekimine hiçbir özel hazırlık yapmadan gelmişti.
İtalya’da bir film çekiyordu. Filmin adı “Una donna per amico”...
Türkçeye, “Arkadaş olarak kadın” veya kısaca “Kadın arkadaş” diye çevirebilirsiniz.
Bir erkek için böyle bir kadın nasıl, sevgili olmadan, sadece “arkadaş” olarak kalabilir sorusuna ben cevap veremem.
* * *
O gece Paris’teki fotoğraf çekimine tam bir kadın olarak gelir. Gece saat 23.00’tür. Üzerinde, poposuna ve bacaklarına yapışmış siyah bir deri slim vardır.
Ayağında ise yüksek topuklu, piton derisinden bir çift Loubutin...
Çekim sabah 05.00’e kadar devam eder. Üzerine ve yüzüne ince bir kafes gibi geçirdiği danteli kendisi düşünmüştür.
Geride aynı gün İtalya’da film çekim yorgunluğu vardır... Ama netice işte yanda...
Sabah yorgunluğu, mutlu bir kadının en güzel makyajıdır...
* * *
İlk mankenliğini 15 yaşında yapmıştı.
Henüz çocuk sayılırdı ama bedeni tam bir kadın bedeniydi. O günlerde verdiği ilk mülakatta şu cüretkâr lafı etmişti:
“Moda endüstrisi işte budur. Ergin bir kadını bir çocukla terörize eder...”
Aradan yıllar geçti.
Kırk yaş kadını kendini keşfetti. Erkek de 40 yaş kadınını..
Laetitia da 40’ına doğru gidiyor ve unutturmaya çalıştığı o cinsellik, saklamaya çalıştığı o bedenin her yerinden fışkırıyor.
Ve hâlâ kadını terörize ediyor...
Benim gibi bir erkeği de...
Ve Issermann’ın çektiği o çıplak fotoğrafa her baktığımda, içimden hüzünlü bir ürperti geçiyor. Kendi kendime soruyorum:
Bir erkek için böyle bir kadını kaybetmek acaba nasıl bir ıstıraptır...
Neticede Jude Law gibi her büyük erkek bile, hayatının bir gününde, Alfie filminin o sahnesindeki trajediyi yaşar.
Başka bir erkek uğruna terk edilmek...
Paylaş