Paylaş
Harala gürele tartışılıyor.
“17 Aralık artçısı mıdır?”
“Müstakil bir deprem midir?”
“Hükümete komplo mudur?”
“Memleketi ele geçirmeye çalışan dış mihrakların son ayak oyunu mudur?”
“Maklubeyle iyi gider mi?”
“İran’la ABD anlaştı, Türkiye taca mı çıktı?”
“Darbe mi?”
“Yolsuzluk şalının püskülü mü?”
Muhalifinden devşirme yandaşına kadar herkes zurna öttürüyor kendi paşa keyfine, cephesine göre.
“O TIR’a mazot olam, taşıdığı mermiye ceket olam” havası tutturan mı ararsınız?
“Biz demiştik ‘Vatan elden gidiyor’ diye, postal yalayıcısı demiştiniz” makamından çalıp söyleyen mi sorarsınız?
“Aha! Yine telekinezi yaptılar. Lan, yoksa?..” diye aklı çarşıya pazara saçan mı bulursunuz...
Hepsi var, fazlası var.
Bu “Uç ki irtifan bu değildir/Kafandaki saksı bence aklın gibidir” ortamında benim de kendimce tutarlı bir iddiam var:
“Carrie zillisi yapmış olabilir; yapmamışsa da yapanı bilir.”
Carrie de kim ola?
Bir İsrail yapımından yola çıkılarak ABD’ye adapte edilen politik/gerilim tarzı televizyon dizisi ‘Homeland’in hastaları arasındayım.
Türkiye’de de yayınlanan ve çok seveni olan diziyi bilmeyenler için çok kaba, ‘kazmalık’ derecesinde kaba bir özet geçeyim.
Esir düşen ABD askeri Nicholas Brody, El Kaide saflarına geçer. Ülkesinin düşmanı olmasına rağmen bir kahraman olarak hızla yükselişe geçen Brody’nin maskesini indirmek için uğraşan bir de CIA ajanı vardır: Carrie Mathison.
Gerilimi hiç düşmeyen bu sıkı dizinin senaryosu ihanet ve adaletle, derin devlet ve hıyanetle, casuslar ve hayaletlerle örülmüştür.
Kimin elinin kimin cebinde olduğunu anlamak mümkün değildir.
Büyük rezaletlerin üstünü örtmek, kamuoyu algısını ‘yamultmak’ için pompalanan senaryoların nasıl yazıldığına şahitlik eder seyirci.
Kimi zaman abartılı bulup “Yok hecin devesinin pembe bağcıklı bale pabucu” deriz, kimi zaman heyecandan tırnak kemiririz, kimi zaman gerçek dünya dengeleriyle paralellik kurup kendi üfürme senaryolarımızı yazarız.
Diziyi anlatıp berbat etmek istemem ama üçüncü sezonun nasıl bittiğini aktarmazsam da olmaz.
Ajan Carrie Mathison ve şürekâsı kriz üstüne krizle uğraşıp kendileri açısından başarılı operasyonlar yaptılar.
Çuvalladıkları da oldu ama mesela El Kaide’nin bazı tepe yöneticilerini ‘indirdiler’ vesaire.
Üçüncü sezonda ABD’nin İran yönetimine sızma operasyonunu izledik.
İran İstihbaratı’nın etkili bir isminin CIA saflarına geçişine tanıklık ettik, hayret ettik vesaire.
Şimdi bütün bunların bizimle alakası var, di mi?
Bu olayların başkahramanı ajan Carrie Mathison var ya?
İşte onun ataması İstanbul’a çıktı!
Üçüncü sezonun finalinde Carrie Abla’ya yeni bir görev, CIA’nın İstanbul İstasyon Şefliği teklif edildi.
“Hayalimdeki iş” diyen güzeller güzeli, takıntılar kraliçesi Carrie Abla da İstanbul’a şef olmayı kabul etti.
İstanbul’da neler çevirdiğini öğrenmek için dizinin dördüncü sezonunun yayınlanmaya başlamasını yani 2014’ün sonbahar aylarını beklemek gerekecek.
Biz kendi filmimizi seyredelim o vakte kadar.
Baksanıza son olarak Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, “Böyle bir TIR kapılarımızdan çıkmadı” dedi.
TIR ne oldu?
Dış mihrak mı çaldı?
Kayıp mı oldu?
Hisli bir TIR mıydı?
Küsüp mü gitti?
Suya mı düştü?
İnek mi içti?
Carrie mi yedi?
Paylaş