Paylaş
Sayın Çiçek, Turgut Özal mektebinde yetişmiştir, siyasette uzlaşmanın değerini bilir. Dünkü konuşmasında da “herkesi” özeleştiri yapmaya, “sağduyu, sükûnet ve itidale... barış ve kardeşlik dili kullanmaya” çağırdı.
İyi de, etkisi olacak mı?
Meclis Başkanı olarak Sayın Çiçek salı günleri yapılan grup toplantılarının miting havasından çıkarılmasını da istemişti. Fakat partilerin grup toplantılarını dejenere eden öfkeli miting tarzı aynen devam ediyor.
İKTİDAR UZADIKÇA
Dahası, devletin başı ve milli birliğin temsilcisi olan Cumhurbaşkanı Sayın Gül de defalarca itidal ve sağduyu çağrısı yaptı. Fakat onun da etkisi olmadı. Kendisiyle 27 Şubat 2013’te CNN Türk’te mülakat yaptığımda, liderleri toplayıp tansiyonu düşürmeyi düşünmez misiniz diye sorduğumda, “Yararı olacağını bilsem yaparım” tarzında cevap vermişti.
Zaten itidal ve uzlaşma çağrıları etkili olmadığı için siyasi gerilim yıllar içinde tırmana tırmana bugünkü kriz düzeyine geldi.
Allah beterinden saklasın! Böyle bir noktaya gelinmesinden korkuyordum. Üç yıl önce yazmıştım:
“İktidar uzadıkça muhalif kitleler tahammülsüzleşmeye, iktidar da öfkelenmeye devam ederse nereye gideriz?!” (Milliyet, 16 Ocak 2011)
Nereye geldiğimiz ortada!
Daha kötüsü, bir de “yargı krizi”nin eşiğindeyiz.
YARGI İYİ Mİ, KÖTÜ MÜ?
Devrimci cumhuriyetler bizde de dünyada da yargıyı tarafsızlaştırarak değil, siyasallaştırarak yeniden yapılandırmıştı. Fransa’da da devrimci cumhuriyet, 1890’larda büyük bir yargı krizi olan “Dreyfus davası”yla duvara çarpıncaya kadar, bu tür krizlerle çalkalanmış, ancak ondan sonra yargının tarafsızlığı gelişmeye başlamıştı.
Bizde de “Dreyfus davaları” az değildir.
Fakat maalesef, siyasi ve kültürel olgunluk bakımından iyi bir noktada değiliz. Davaların siyasi niteliğine göre medyada hâkim ve savcılara karşı ya linç kampanyaları açıyoruz veya yaşa-var ol fırtınaları estiriyoruz!
Yargının eleştiriyi hak eden kararları var elbette fakat aşırı genellemelerden sakınmak gerekir. Yargının evrensel hukuku başarıyla uyguladığı kararları hiç de az değildir.
SİYASET DÜZELTECEK
Yargı yönetiminde yetkili kurum olan HSYK’nın yeniden düzenlenmesi gündeme gelecek galiba. Bunu elbette siyaset yani parlamento yapacak. Çünkü kanun çıkarılacak, gerektiğinde Anayasa’da değişiklik yapılacak.
Fakat ülkeyi bu kadar geren ve yeni anayasayı yapamayan da siyasettir!
Yargı reformu gündeme gelecekse, bu siyasetin yargıya müdahalesine imkân vermeyecek şekilde olmalıdır. Bunun ölçüsü de bellidir: Evrensel hukuk... Yani kuvvetler ayrılığı ilkesi, AİHM içtihatları, Venedik kriterleri, Avrupa Yargıçlar Birliği raporları gibi.
HSYK’da yeni düzenlemeler yapılacaksa, üyelerin büyük çoğunluğu yine yargının kendi içinden ve kendisi tarafından seçilmelidir. HSYK’da “partiler kontenjanı” oluşmasına yol açacak bir model getirilirse, siyasi hastalığımız olan aşırı kutuplaşmayı HSYK’ya taşımış oluruz!
Her şeye rağmen yargı hâlâ adalet için ümit kapımızdır.
Göz göre göre siyasi kavgalarla girdik bugünkü siyasi türbülansa... Çıkışın mucizevi formülleri, konfeksiyon elbise gibi hazır modelleri yoktur. Sorunlarımızın çözüm yolu siyasette sağduyu ve uzlaşma ruhu, yargıda bağımsızlık ve tarafsızlık bilincidir.
Paylaş