Paylaş
Bugünden bakınca o Türkiye’ye sahiden ‘Eski Türkiye’ diyoruz. Her ne kadar şu anki nüfusumuzun yarısı o ‘eski’ Türkiye’yi ya hiç bilmiyor ya da tam olarak hatırlamıyor olsa da, en azından hatırlayanlar oraya geri dönmeyi pek istemiyor olsalar gerek.
Evet, ‘eski’ Türkiye’ye dönmeyelim elbette ama ‘yeni’ Türkiye de verdiği ümit kadar yeni değil; hatta son dönemde eskiyi fazlasıyla hatırlatır oldu.
Bugün bitirdiğimiz 2013 AK Parti açısından görevdeki en zor yıllarından biri oldu. Elbette 2007 çok zor bir yıldı, ondan önce 2003 ve 2004 art arda gelen darbe teşebbüsleri yüzünden zorluklarla doluydu. 2008’e kapatma davası rengini verdi; ardından da küresel ekonomik kriz geldi.
Ama bu zorluklar, yani en azından 2010 yılına kadar yaşanan zor yıllar, eski Türkiye’nin bakiyesiydi; onlarla başa çıkmak, bugün karşı karşıya olunanla kıyaslanınca görece kolaydı; çünkü o zorluklarla başa çıkmak için onca yıl bilgi ve tecrübe biriktirilmişti.
Oysa 2013’ün Mayıs sonunda İstanbul’daki Gezi Parkı için sokağa çıkan yüzbinlerce insan, AK Parti açısından yepyeni çeşit bir zorluğun habercisiydi.
Sokağa çıkan lidersiz ve örgütsüz kitle, daha fazla özgürlük ve demokrasi; daha az polis şiddeti isteyenlerden oluşuyordu.
Oysa bu talepler AK Parti’nin ‘yeterince’ yerine getirdiğini sandığı taleplerdi; daha fazlasının, hatta özgürlük ve demokrasinin tamamının bir kerede istenmesi iktidarın ezberini bozdu.
Bugün yapmakta olduğu şeyi yaptı AK Parti. Karşısındakini organize bir muhalefet örgütü hatta partisi yerine koydu ve kendi bildiği yolla, kendi seçmenine giderek savunma çizgisi oluşturdu.
Başbakanın Gezi sonrası yaptığı mitingler, ‘Yüzde 50’yi evinde zor tutuyoruz’ lafları hep bu amacı yakalamak içindi: Eldeki seçmeni konsolide etmek.
AK Parti, sokağa çıkan insanların sokağa çıkma gerekçelerini ortadan kaldırmak için çaba sarf etmek, bunun için siyaset yapmak yerine kendi seçmenini sıkılı bir yumruk haline getirmek için siyaset yapmayı tercih etti anlayacağınız.
Bu, neresinden bakarsanız bakın savunmacı bir çizgi. Kurulduğu günden beri ‘En iyi savunma hücumdur’ düsturuyla hareket etmiş bir siyasi parti açısından devasa bir değişiklik.
AK Parti tam Gezi’nin hasarını üzerinden atıyor, tam da istediği gibi sokaktaki insan gözünde Gezi’yi ‘marjinal örgütlerin işi’ olarak damgalıyordu ki, darbeyi pek de beklemediği yerden aldı; 11 yıldır ‘din kardeşi’ olarak beraber yaşadığı, hatta beraber iş tuttuğu Fethullah Gülen cemaatiyle umulmadık sertlikte bir savaş başladı.
Cemaatin ‘Ama siz de yolsuzluk yapıyorsunuz’ suçlamasına hükümetin cevabı aynen Gezi’deki gibi oldu: Yolsuzluklardan arınmak için çabalamak yerine kendi seçmen tabanını konsolide etmeye girişti.
Gezi’de olduğu gibi değirmenlere karşı savaş açtı hükümet; gerçi bu sefer karşıdaki değirmen o kadar da hayali değildi, Gülen Cemaatinin devlette, özellikle yargı ve polisteki örgütlenmesi herkesin bildiği bir sırdı.
2013 AK Parti için zor bir yıldı; 2014 daha da zor olacak. Çünkü önce yerel seçim yapılacak. Bu seçimde alınacak sonuca göre de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığına aday olup olmama konusunda bir tercih kullanacak.
2009 yerel seçiminde AK Parti yerel seçimde yüzde 38.39 oy almıştı, yani bir önceki yerel seçime göre yüzde 3.28 daha az. 2014’te AK Parti, ‘başarı’ çıtasını nereye koyacak? Yüzde kaç oy alınırsa Erdoğan aday olacak?
Bütün bu hesaplar kafalarda yapılırken acaba cemaatin yeni yeni sürprizleri olacak mı? Acaba Erdoğan, partisi içinde gelişmekte olan ve çekirdeğini üç dönemi tamamlamakta olan milletvekillerinin oluşturduğu memnuniyetsiz gruptan bir tehdit alacak mı?
AK Parti’nin en zor yılı yarın başlıyor.
Paylaş