Paylaş
Gerçi cennet vatanımızda şu son bir yılda yaşadıklarımızı alt alta yazsak, bunun bir “rüya” mı, yoksa bir “kâbus” mu olduğu konusunda uzun uzun tartışabiliriz ama olsun.
Bir yıl bitiyor, yenisi başlıyor ve gelecekte her şeyin iyi olacağına ilişkin umutlarımız olmasaydı, çekilmez bir hayatın kısırdöngüsü içinde yuvarlanıp gidiyor olurduk.
Karel Reisz, “Hayat bir tercih değildir. Bir şey olur ya da olmaz. Birçok tercih sizi seçer” derken ne kadar da haklıymış.
Memleketimizi seçip yerleşen “tercihler” bugün için içimizi karartıyor diye, bizler de enseyi karartmak zorunda değiliz.
Zaten şöyle düşünürüm: Ülkelerin, milletlerin hayatları, insan ömründen çok ama çok çok uzundur.
Yüzlerce yıldır bu ülkede neler neler oldu, neler yaşandı.
O dönemlerin içinde hayatlarını tüketen insanlar elbette üzüldüler, umutsuzluklara kapıldılar, hayatlarından memnun olmadılar ama nesiller değişti, hemen her şey iyiye gitti.
Yine öyle olacak. Dedelerimizin yaşadıklarından daha iyi bir ülkede yaşıyoruz, bugün içimizi sıkıntıyla dolduran gelişmelerden boğulmakta olduğumuzu hissetsek bile çocuklarımız, torunlarımız bizimkinden daha iyi bir ülkede yaşıyor olacaklar.
Ve aslına bakarsanız memleketi bu hale getirenlere verebileceğimiz en büyük ceza ise onları ciddiye almamaktır.
Kibirlerinden kasım kasım kasılsalar bile içlerinden bilmeliler ki onları da, kavgalarını da ciddiye almıyoruz.
Belki ülkemizde mizahın bu denli gelişmiş olmasının bir nedeni de bu gerçeği kendimize açıkça itiraf edemiyor olsak da bilinçaltımızda yaşıyor olmamızdır diye düşünüyorum.
Mizah dergilerinin bu denli renkli, sosyal medya gırgırlarının ardı ardına patlıyor olmasının nedeni bu olsa gerek.
Gülmek hem içimizi rahatlatıyor, hem de en etkili intikam aracı olarak mağrur güç sahiplerini deli ediyor!
Yılın bu son gününde, yeni bir yılı karşılamaya hazırlanırken canınızı daha da çok sıkmamak için sizi hayatın asıl gerçeğini düşünmeye davet ediyorum.
Şu hayattaki en favori yazarlarımdan biri olan Saramago, Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldıktan sonra törenden çıkarken gazeteciler ödülün kendisi için ne anlam ifade ettiğini sormuşlardı.
Tam hayalimdeki Saramago’ya yakışan bir yanıt vermişti:
“Boşverin bunları. Hayatımda aldığım en önemli ödül Pilar’dır. Aslına bakılırsa en büyük devrim de aşktır!”
Kendisinden 28 yaş genç gazeteci Pilar Del Rio’ya âşık olmuş, son nefesini de onun kollarında vermişti.
Mesele de budur zaten: Ölmek üzereyken, hayatın bir film şeridi gibi gözünün önünden geçerken elinden tutacağın, arada bir gözlerini araladığında göreceğin eşsiz bir yüzün varlığı!
“Eşsiz yüz” derken plastik güzellikten söz etmediğimi söylememe bilmiyorum gerek var mı?
Hep bakmak isteyeceğin, her gördüğünde içinde heyecan rüzgârları yaratacak, yüzündeki her kırışıklığa, her çizgiye özel bir anlam yükleyebileceğin bir yüzden söz ediyorum.
Bir kadın yüzü benim için bu.
Âşık olduğun tek bir yüz!
Onun yüzüne bakarken nerede olduğunun bir önemi yoktur.
Dünyanın tamamen dışına çıkarsın, etrafta olup bitenlere ilgin azalır.
Algın sadece o yüze açıktır.
Ondaki değişimlerden sonuçlar çıkarırsın.
Kızdığını düşünürsün, gönlünü almak için nasıl bir şaklabanlık yapacağını tasarlarsın.
Mutlu olduğunu hissettiğinde sanki sırtına bir çift kanat takılmış gibi hissedersin.
Birbirini seven bir kadın ve bir erkek, başka hiçbir şeye ihtiyaç duymadan yaşayabilir.
Ruhlarınız temizlenir, günlük meselelerin dışına çıkabilir, en olmayacak hayalleri kurabilirsin.
Hayatın acı gerçeklerinden biriyle karşılaşmak zorunda kaldığında koşup gideceğin yer de onun yanıdır.
Ruhlarımızı ıssızlıktan kurtaran şey aşktır ve aşk da en büyük devrimdir.
Latincedeki şu şiirselliğe bakın: Amor omnia vincit! Aşk her güçlüğü yener!
Oscar Wilde, „Hayatta en iyi ihtimalle yalnızca tek bir büyük deneyim yaşayabiliriz. Hayatın sırrı ise bu deneyimi mümkün olduğu kadar çok tekrarlayabilmektir” diyor.
Aşk hayatta yaşayabileceğimiz en büyük deneyimdir.
Sizlere aşk ile geçecek şahane bir yeni yıl diliyorum.
Paylaş