Paylaş
Çünkü bu yıl çok iyi öğrendi ki...
Zor gününde sığınabileceği polis, onun polisi değildir.
Öğrendi ki, onun sahibi “biz” değil, miting meydanlarında, salı kâbuslarında ona her gün “Benim polisim” diye haykıran o sestir.
Bir gün o polisin içinden bir ses çıkıp, “Kardeşim ben senin değil, senin aldığın oyun da sahibi olan vatandaşın polisiyim” demedikçe, Gezi’de gencecik insanlar hayatını verirken, o “Destan yazdınız” diyen makamın elinden madalyalar, başarı primleri almaya devam ettikçe, bilecek ki bizim değil onun polisidir.
* * *
Bu ülkenin vatandaşı bu yıl öğrendi ki...
Adaletin olması gereken yargı da bir başkasınındır.
Arada bir kavga varsa, o kavga vatandaşın değil, ona “Benim savcım, benim hâkimim” diyen biriyle, “Benim savcım, benim hâkimim” demek isteyen bir başkasının kavgasıdır.
O savcı, o hâkim bir gün çıkıp, “Kardeşim ben ne senin ne de onun savcısıyım, hâkimiyim. Ben hukuk devletinin savcısıyım, hâkimiyim” demedikçe, bilecek ve inanacak ki, gerçekten onlardan birinindir.
Yine bilecek ve inanacak ki, onun da olsa ötekinin de olsa, bu yargıdan bu ülkeye hayır yoktur.
* * *
Bu ülkenin vatandaşı bu yıl bir kere daha öğrendi ki, bu Maliye, hayatını lepralılara vakfetmiş bir Cumhuriyet kadınının kurduğu eğitim vakfı söz konusu olunca iktidarın celladı kesilip, üç kuruşluk makbuzun bile hesabını sorarken; konu iktidar sahiplerine ve yakınlarına gelince, ayakkabı kutusunu bile yasal makbuz sayan bir Maliye’dir.
Vatandaş bu yıl öğrenmiştir ki...
Bu Maliye, vergi mükellefinin Maliyesi değildir ve sırf otelinin kapısını yaralı gençlere açtığı için, ülkenin en büyük vergi mükellefinin kapısına dayanacak kadar “sahibinin sesi” haline getirilmek istenmektedir.
* * *
Evet polis onun polisidir... Yargı onun yargısı olmadığı için yılbaşı ona zehir olmuştur.
Maliye onun Maliyesidir.
Devlet 11 yıldan beri, hem dilinde hem elinde, “onun tapulu malıdır...”
Ama arkadaş...
Yılbaşı gecesi bizimdir.
Bu gece inadına eğleneceğiz...
Ve sessiz Allah bizim Allahımızdır.
Bu gece ona dua edeceğiz.
Allah’ım gelecek yıl bizi salı kâbuslarının şiddetinden koru.
Allah’ım bizi, onun polisinden, onun yargısından, onun Maliyesinden, onun kulaklarından, onun dilinden, onun öfkesinden, onun kibrinden koru.
Bize güzel bir yıl nasip et.
Bugün bitirdiğimiz yılı, bize bir daha hiç aratma...
Belagatin şehvetini, öfkenin şiddetini, kindar neslin nefretini, muktedirin kibrini, salının kâbusunu çek üzerimizden.
Kardeşliğin, hoşgörünün, vicdanın, adaletin, insaniyetin, hakkaniyetin, aklın ve izanın köküne kibrit suyu eken, ocağına incir diken bu meşum 2013’ü hayatımızdan çıkar...
Bize vicdanlı Müslüman’ın, vicdanlı Hıristiyan’ın, Yahudi’nin, ateistin...
Vicdanlı bir insanın huzurunu ver...
Burası hiçbir siyasetçinin babasının ve dilinin malı değilse, onu hepimizin gönlünde “bizim ülkemiz” haline getir.
Hepinize iyi ve mutlu bir yıl diliyorum.
Bu gece Türk şarabı içeceğim
İNGİLİZ şarkıcı, büyük sosyal dayanışma insanı Sir Bob Geldof önceki hafta Türkiye’deydi.
Bir marka toplantısında yaptığı konuşmada, hükümetin Gezi olayları sırasındaki acımasız tavrı yüzünden Türkiye’nin imajının bozulduğunu çok açık bir ifadeyle söyledi.
Bu arada çok ilginç bir şey daha söyledi.
Türk şaraplarının son yıllarda İngiliz pazarında yükselmeye başladığını, kendisinin de Türk şarabını beğendiğini, ama Türkiye’nin bozulan imajının Türk şaraplarının imajını da etkilediğini anlattı.
O konuşmadan bir hafta sonra Financial Times’ın etkili şarap uzmanı Jancis Robinson, 2013’te başarılı bulduğu şarapların listesini yayınladı.
Bu listede Urla şarapçılığının 2010 Vourla şarabı da vardı.
* * *
Bundan 10 yıl önce bir yazımda “Türk şarabı içmeyin” diye yazmıştım.
Samimiydim. Şaraplar kötüydü ve Türk şarapçılığının gelişmesini istiyordum.
Gelişti... Bugün Türk şarap üreticileri harikalar yaratıyor.
İyi eğitim almış, Batı’yı iyi tanıyan insanlar şarap sektörüne girdi.
Sektörün eski ailelerinin yeni nesilleri çok güzel işler yapıyorlar.
Bütün kalbimle söylüyorum, artık akşamları Türk şarabı içiyorum.
Damak tadıma çok uygun şaraplar bunlar.
Bu akşam yılbaşı ve Urla’da ailemle Türk şarabı içeceğim.
Ülkemizin ve şarabının imajını bozmaya çalışanlara da içimden sesleneceğim.
Bu topraklar şarabın memleketiydi ve onun izlerini asla silemeyeceksiniz.
Bugün sildiğinizi sansanız bile silemeyeceksiniz.
Yılını da al git
-İyi bir yıldı.
Gezi’de Türk demokrasi tarihi yeniden yazıldı.
Kindar bir nesil yaratmaya çalışanların meşum arzusu, yaratıcı, çağdaş ve demokrat bir gençliğin haysiyet isyanına çarptı.
On bir yılda inşa edilen kibir dağlarına karlar yağdı.
Kâğıttan karizma dağıldı ve bir daha kendine gelemedi...
-Kötü bir yıldı.
Gencecik insanlar öldürüldü.
Gencecik ruhlar yaralandı.
Belagat şehvetinin orgazm yılıydı.
Öfkenin tavan yaptığı, devletin cellat kesildiği bir yıldı.
-İyi bir yıldı, en azından ak’ın o kadar da ak, kara’nın da o kadar kara olmadığını anladığımız bir yıldı.
Renklerin kirlenmeye başladığı, beyazın en hızla kirlendiği hüzünlü bir yıldı.
Bu gece ‘Zagunda maka’ yılına giriyoruz ve vazgeçmeyeceğiz
DÜN Urla’ya giderken uçakta Leo Ferre dinledim.
Paris’in demokrasisini özlemişim. “L’aır du temps”ın zamanın ruhu anlamına geldiğini unutmuşum ve zamanın özgürlük rüzgârlarını özlemişim.
“On s’aimera” şarkısını üç kere dinledim.
Gelecek zaman kipinde yazılmış “Bu kış birbirimizi seveceğiz” cümlesi bana hüzünlü bir geçmiş zaman gibi geldi.
Bir de şu cümleye takıldım:
“Herkes kendisi için yaşlanıyor...”
Pazar günkü yazımda bu yılki mantramın “Zagunda maka” olduğunu yazmıştım.
“Vazgeçme...” anlamına geliyordu.
Yaşamaktan, hayattan keyif almaktan, bizi biz yapan hayat tarzımızdan asla vazgeçmemek...
Evet hepimiz, son 5 yılda kurulan ikna odalarından bu mantra ile dimdik çıkacağız.
Bu gece yılbaşı ve
“İnadına Zagunda maka...”
Paylaş