Paylaş
İktidarı destekleyen bir gazetenin haberinde, Anayasa Mahkemesi’nin Balbay hakkındaki kararının mahkemeler tarafından BDP’lilere uygulanmadığı hatırlatılıyor, Yargıtay’ın Tuncel kararı için de şöyle deniliyor:
“Uludere’nin yıldönümüne denk getirilen karar, 17 Aralık operasyonunun siyaset ve ekonominin yanı sıra çözüm sürecini hedef aldığını ortaya koydu.”
Bir gizli el, adliyeye hükmediyor! HSYK’ya da hükmediyor! Danıştay’a da! Hele de Emniyet’i kanser urları gibi istila etmişler,
üst üste “ameliyat” yapılıyor, bitmiyor!
KOMPLO VE HUKUK
Diyelim ki, Sebahat Tuncel’in mahkûmiyetini onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi “paralel devlet”in emrinde! Fakat aynı daire Leyla Zana hakkındaki mahkûmiyeti bozdu! Leyla Zana gibi bir ismin mahkûmiyetini onamış olsaydı “çözüm süreci”ni daha bir dinamitlemiş olmaz mıydı?!
Doğru düşünmek için, kafadan böyle komplocu etiketler yapıştırmak yerine, kararların içine bakmak gerekir: Leyla Zana hakkındaki mahkûmiyetin konusu “terör örgütünün propagandasını yapmak”tı... Sebahat Tuncel’in mahkûmiyetinin konusu ise “terör örgütüne üyelik”tir...
Bu iki suçun kanunlardaki yerleri farklıdır.
KANUN NE DİYOR?
AK Parti’nin çıkardığı “Üçüncü Yargı Paketi” denilen 6352 Sayılı Kanun, “örgüt propagandası” suçları için “kovuşturmanın ertelenmesi” hükmünü getirmiştir. Yargıtay da gayet tabii, buna göre “ertelenmesi gerekirken mahkûmiyet verilmesi yanlıştır” diyerek Zana hakkındaki mahkûmiyeti bozdu.
Kanunu çıkaran iktidar, uygulayan Yargıtay...
Sebahat Tuncel’in mahkûmiyeti ise “terör örgütüne üyelik”tir. Yürürlükteki kanunlara göre suçtur, “Üçüncü Paket” bunu değiştirmemiştir.
Yargıtay’ın onama kararında AİHM içtihatlarının emsal gösterildiğini de belirtmeliyim.
Teori planında, ‘bizzat terör eylemi yapmayanların örgüt üyeliği suç olmasın’ fikrini savunabilirsiniz. Fakat yargının görevi kanunları uygulamaktır.
Yine, örgüt üyeliğini suç sayan kanunu devam ettiren iktidar, uygulayan Yargıtay...
HSYK SUÇLU İSE
HSYK’nın “Savcılar yürütmeye bilgi vermeyebilir” diye karar alması “suç” ise, Adalet Bakanlığı’nın Adli Kolluk Yönetmeliği’ni değiştirerek “Savcılar yürütmeye bilgi vermelidir” demesine ne diyeceğiz?!
Üstelik HSYK, yargı yönetimiyle ilgilidir, Adalet Bakanlığı ise yürütmenin kendisidir.
Anayasa’nın 159. maddesi hâkim ve savcıların çalışmalarını “idari bakımdan” denetleme ve gözetleme yetkisini HSYK’ya vermiştir. Bu sebeple 2010 referandumunda adliye müfettişleri bakanlıktan alındı, HSYK’ya bağlandı. Çok açık, HSYK yetkili, bakanlık yetkisizdir!
HSYK’nın hücum edilen bildirisinde kusuru olan savcıların soruşturulacağı da belirtiliyordu. Fakat HSYK’ya siyaseten hücum edenler bunu görmezden geldi.
HSYK “suç” işlemişse, yargılama yolu “yok” değildir, vardır: İktidar çoğunluğu HSYK üyelerini Meclis kararıyla, Yüce Divan’a gönderir, Anayasa Mahkemesi’nde yargılanırlar! (Anayasa madde 148)
DEVLETTE DEVAMLILIK
HSYK “yargısal darbe” suçu işlemiş de yargılanamıyormuş gibi, Yargıtay ve Danıştay da “paralel devlet”in emrindeymiş gibi göstermek, kurumları ve kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeler.
Yüz yıllık tarihimize bakınız: “Komplocu” düşünürüz, birbirimizi “düşman” görürüz, siyasi dilimize nefret üslubu hâkimdir.
Bu kavgalarda geçmişte hep kurumları ezmiştik, yine yaptığımız o.
Halbuki iktidarlar da muhalefetler de gelip geçer. “Devlette devamlılığı” sağlayan kurumlardır, kurallardır, devlette yetki ve görevlerin belirli olmasıdır, kısacası hukuktur.
Paylaş