Paylaş
-“Bırak yargı soruştursun” diyoruz.
-“Temizsen, tek kör kuruş geçmediyse boğazından, alayı yalan ve iftiraysa... Aklanır, temizlenirsin” diyoruz.
-“Böylece yine yeni yeniden mağdur edebiyatı yapma imkânını da elde edersin” diyoruz.
-“Sonuçta bırak yüzde 50’yi, yüzde 70 alırsın” diyoruz.
*
Aldığımız karşılık hep şu oluyor:
“Biz bu yargıya nasıl güvenelim? Bunlar paralel devlet... Bunlar Cemaatçi... Bunlar bize iftira atıyorlar... Bunlar bize savaş açıyor... Bize yazık değil mi?”
*
Buna karşı söylenmesi gerekenleri söyledik:
-“İyi de kendinizden olmayanları bu yargının kollarına davul zurna çalarak teslim eden siz değil misiniz?” dedik.
-“Onlar insan evladı değil miydi?” dedik.
-“Onların anaları, babaları, bacıları yok muydu?” dedik.
-“Onların gözyaşları gözyaşından sayılmıyor mu?” dedik.
-“Onları beton duvarların altına bu yargı gömmedi mi?” dedik.
-“Onlara bunlar yapılırken siz ‘Şeriatın kestiği parmak acımaz’ nutukları atmıyor muydunuz?” dedik.
-“Onlara yazık değil miydi?” dedik.
Hepsini söyledik.
Fakat “çıt” yok.
Bir türlü bu konuda seslerini çıkarmıyorlar.
Ya da çıkaramıyorlar.
*
Madem öyle...
O zaman biraz da başka bir şey söyleyelim:
*
-Varsayalım ki bu yargıya güvenmemekte haklısınız.
-Varsayalım ki yargı olmuş Cemaatçi.
-Varsayalım ki paralel devlet işbaşında.
-Varsayalım ki iftira atıyorlar ve atacaklar.
-Varsayalım ki gerçekten de böyle.
*
Ama ağalar, ama beyler...
Durun bir dakika!
-Siz İlker Başbuğ gibi sahipsiz değilsiniz ki... Bir günde sekiz miting yapıp Edirne’den Hakkâri’ye kadar tüm ülkeyi ayağa kaldırma imkânınız var.
-Siz telefonuna sehven yükleme yapılan o gariban teğmen gibi derdini anlatma imkânından yoksun değilsiniz ki... Konuşunca 18 ayrı kanalı otomatikman canlı yayına geçiren bir korkutuculuğunuz var.
-Siz “Ergenekon’un para kasası” ilan edilen ama sonra beş parasız hapiste can veren Kuddusi Okkır gibi arkasında dayısı olmayan biri değilsiniz ki... Maşallah arkanız pek sağlam.
-Siz Hanefi Avcı gibi bir başına kalmış değilsiniz ki... Kefenlerini giyip sokaklara fırlayan adamlarınız var.
-Siz Kürtler gibi yalnız değilsiniz ki... Elinizde her biri aynı manşeti atan sekiz gazeteniz, yüzlerce konuşan kafanız var.
-Siz Aziz Yıldırım gibi “kolay dokunabilir” değilsiniz ki... Size dokunanın nasıl yanacağını devletin en tepesinden günde en az sekiz kere haykırma imkânınız var.
-Siz Nedim Şener ve Ahmet Şık gibi çevresi olmayan kişiler değilsiniz ki... İstediği zaman başsavcı ile görüşen adalet bakanınız var.
-Siz içeri tıkılan generaller gibi yetkisiz ve etkisiz değilsiniz ki... Beş günde 4 yüz polisi hallaç pamuğu gibi dağıtacak yetkiniz var.
Daha çok şeyiniz var.
Neyse... Uzatmayalım.
*
Yani demem o ki...
Böylesine devasa bir güce karşı yargı, istediği kadar art niyetli olsun, öyle kolayca “kumpas” kuramaz.
Kurmaya kalksa o yargıya mavi gökyüzünü dar edersiniz.
-Savcı bir bildiri dağıtıyorsa... Siz bin bildiri dağıtırsınız.
-Çantada para olmadığı halde var diyorlarsa... Adamı anasından doğduğuna pişman edersiniz.
-Ayakkabı kutusu falan yalansa... Bu yalanı atanları kutulayıp ta Fizan’a sürersiniz...
-Tape’lerinize “sehven” sokuşturma yaparlarsa... O sokuşturmayı, adamlara resmen yedirirsiniz.
-CD’lerinize yükleme yaparlarsa... Yükleme yapana yüklemenin kralını yaparsınız.
-Size bir katakulli falan çevirmeye kalkarlarsa... Feleklerini şaşırtırsınız feleklerini...
Kısacası...
“Yamuk” yapamazlar size...
Yapsalar bile o yamuğu tersine çevirecek devasa bir devlet gücü var elinizde.
Demir yumruğunuzu “güm” diye indirirsiniz tepelerine.
Dünyanın kaç bucak olduğunu gösterirsiniz onlara.
*
İşte bu yüzden, sırf bu yüzden...
Soruşturmadan kaçmak yerine “Gel aslanım, sor soruştur bizi... Kör bir kuruş yediysek ispatla... Açığa çıkar... Kanıtla...” diye haykırmanız gerekir.
Titizleneceğiniz ve üzerinde duracağınız tek şey, “soruşturmada yamuk yapılmaması” olmalıdır.
Soruşturmanın engellenmesi için harcadığınız enerjinin binde birini bile “soruşturmanın yamuksuz yapılması” için harcasanız...
Ergenekon’dan, Balyoz’dan, KCK’dan, şikeden, Odatv’den, Devrimci Karargâh’tan içeri tıkılan garibanların başına gelenlerin binde biri bile sizin başınıza gelmez.
*
Benim anlamadığım şu:
Bu telaş ne diye?
Ne yapmalı?
TUZ koktu.
Kurtuluş için, adalet için, temiz bir yargı için, hukuk devleti için, hukukun üstünlüğü için, kısacası topyekûn bir arınma için şu üç şeyin yapılması şart:
*
-BİR: Yolsuzluk soruşturmasının engellenmesine derhal son verilmeli, soruşturmanın devamı sağlanmalı.
*
-İKİ: Ne Cemaat’in, ne hükümetin ele geçirmediği, ele geçiremediği... Sadece ‘adalet’in ele geçirdiği... Herkese güven verecek yepyeni bir yargı sistemini kurmak adına tüm toplum harekete geçmeli.
*
-ÜÇ: Hükümet büyük pişmanlıklar, büyük tövbeler, büyük tazminatlar, büyük özürler, büyük günah çıkarmalar eşliğinde Ergenekon’dan Balyoz’a tüm davaların yeniden görülmesini sağlayacak adımlar atmalı.
Roboski bundan daha iyi anlatılamazdı
ŞÖYLE demiş Selahattin Demirtaş:
“Üç bakanın oğlunu gözaltına aldılar diye sekiz yüz polisi görevden aldılar... Burada 34 ana kuzusu öldürüldü, bir onbaşıyı bile görevden almadılar.”
*
Olay budur.
Söylenecek başka bir söz yoktur.
Paylaş