Paylaş
Azerbaycan ve Türk bayraklarını yere atıp çiğneyen Ermenistan askerlerini nefretle ve acıyarak seyretmiştim...
Ve daha birçok başka bayrak yakma sahnesi hatırlayın...
Hafızamızın hemen hangi karesini yoklasak, mutlaka bir “bayrak yakma” sahnesi çıkar.
Filistin sokaklarında, Halep’te, Şam’da, Tahran’da, Lübnan’da, ABD ve İsrail bayraklarını yakan kalabalıklar...
Dikkat edin, genellikle demokrasinin ya hiç olmadığı ya da çok az işlediği ülkelerden gelir bu görüntüler...
Bir dönem 6’ncı filoyu da taşlamıştık.
Diplomatik tepkinin sokağa döküldüğü yerlerdir bunlar.
Ve aslında protesto edilen devlettir.
Ama acıtılan halkların onurudur...
Bütün bunları neden yazıyorum?
Son günlerde 17 Aralık operasyonu arasından bir “ABD düşmanlığı” pompalanıyor.
“Dış düşman” ve “dış mihrak” sözleri tümüyle ABD’ye işaret ediyor.
Sokağa pompalanan nefret ve öfkedir.
Ama diplomasiye bakın böyle bir nefret göremezsiniz.
Nitekim ABD açıklıyor:
“Türk yetkililer, Büyükelçi Ricciardone dahil Amerikalı yetkililere yönelik suçlamalara itibar etmedikleri konusunda bize güvence verdiler.”
Bu durumda sokağa pompalanan “Amerikan düşmanlığı” ortada kalıyor.
Beni üzen de işte budur...
İçi boş ve henüz ispatlanmamış iddialarla, senaryolarla halkları karşı karşıya getirmek bize yakışıyor mu?
Yıllarca Ermenistan korkusu pompalandı. Devletin karanlık yerlerinden sokağa pompalanan Ermeni düşmanlığı sonunda Hrantı’ı vurdu.
Aynı şekilde Rum vatandaşlarımıza olan düşmanlık.
Yahudi vatandaşlara karşı yapılan “örtülü-örtüsüz” kara propagandalar...
Hep Ortadoğu’nun gelişmemiş ülkelerinde ve demokrasi dışı meydanlarında gördüğümüz o “kara manzaraları” hortlatmadı mı?
Elindeki ABD yapımı cihazdan, mobilden mesaj atıyor:
“Bu işin içinde Amerika var kardeşim...”
“Uydudan bizi dinliyorlarmış...”
“Yatak odamıza kadar giriyorlar...”
Ah Steve Jobs...
Ah Google...
Ah o garaj çocukları...
Acıyarak gülüyor gibisiniz bu durumlara...
KİME ZARAR VERİR?
Halkları düşman etmeye ayarlı bu zihniyet aslında hep sahibine zarar verir...
İşte Ege...
Gökyüzünde ABD yapımı Türk ve Yunan jetleri kanat kanada “it dalaşı” yaparlar...
Aşağıda Sakız Adası’na doğru buluşan Türk ve Yunan balıkçılar, “rakı-balık” yaparlar...
Kıta sahanlığı, “sahanda çiğ balık” durumudur onlar için...
Halkları dost, devletleri düşman bir coğrafyadır bu... Zararı kendi halkınadır.
Çünkü ordusu güçlü, halkı fakir bir acıdır bu...
HER TAŞIN ALTI
Rahmetli Menderes’ten bu yana “her taşın altında” bir “ABD parmağı” aranır...
Elbette devlet olan devlet, eğer varsa o parmağı bulur. Çıkarır... Gerekirse kapı dışarı eder...
Mesela geçen aylarda Almanya Başbakanı Merkel, dinlendiğini öğrenince inanılmaz bir şey yaptı...
Doğrudan Başkan Obama’yı aradı ve “Beni dinlediniz mi?” diye sordu...
Ama mesele hiçbir zaman Alman ve Amerikan halklarına bir “nefret köpüğü” olarak yansımadı...
Bu yüzden “dikkat” diyorum...
Amerikan devletinden kuşkulanabilirsiniz.
Varsa bir delil elinizde, sorarsınız...
Ama bunu Amerikan ve Türk halklarına indirmemek gerekir...
Hiçbir Amerikalı ya da İsrail vatandaşı kendisini Türkiye’de “güvensiz” hissetmemeli...
HEY SEN! İSİMSİZ BENZİNCİ...
Sürekli mesaj atıyorsun.
Hakaret ediyorsun:
“Fatih Bey yazsana, vursana, kırsana...”
Tamam da kardeşim...
Biz de mi öyle olalım?...
Hatırlayın, şu son üç yılda...
İnsanlar daha yargılanmadan, hâkime ifade bile veremeden bir takım tetikçi manşetlere kurban gitmediler mi?
Daha suç sabit değilken, aileleri, çocukları utanç içinde bırakılmadı mı?
İntiharlara sürüklenmedi mi?
Biz de mi öyle olalım?
Bak biraz önce cumhuriyet savcısı açıklama yaptı:
“Engelleniyorum...” dedi.
Bundan sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı da karşı cevap verdi. Başsavcı Çolakkadı savcının açıklamasına “Yalan yanlış” dedi. Ve sonra hukuk sistemimizin en etkili organlarından birisi olan HSYK açıklama yaptı.
Ardından AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop, HSYK’nın açıklamasına, “Korsan açıklama” dedi.
Sevgili okurlar ne yazık ki geldiğimiz nokta ya da düştüğümüz durum budur.
Peki buna ne diyeceğiz ?...
“Hukuk” diyeceğiz, “demokrasi” diyeceğiz... “Hak ve adalet” diyeceğiz...
Sığınacak başka neyimiz var...Ne “yargının” ne de “yangının” üzerine benzinle gitmeyeceğiz... Vesselam...
Paylaş