Paylaş
Sakin, sağduyulu bir ses, düşünceli bir tavır görmek zor. Bütün taraflar elde kılıç çarpışıyor. 2011 seçimlerine giderken ”Korkuyorum” diye yazmıştım:
“Plan, proje, seçim vaadi, aile sigortası falan... Birinci ihtiyacımız sağduyu ve itidaldir. Yaklaşan fırtınalarda Türkiye gemisinin doğru pusulası sadece sağduyu ve itidal olacaktır.
Pusulayı kaybetmek! Korkuyorum...” (Milliyet, 5 Mayıs 2011)
Kavgalar tırmandı, tribünlerdeki seyirciler bile sahadaki kavgaya katıldı. Ne sağduyu, ne itidal! Korkularımın gerçekleşmesinden korkuyorum.
ÜÇÜNCÜ DÖNEM
Bu gidişle Türkiye bir türbülansa kapılır mı diye endişeler yaşıyordum. Şöyle yazmıştım:
“Özellikle de iktidarların üçüncü dönemleri, ne kadar oy alırlarsa alsınlar, tepkilerin kabardığı, yönetmenin zorlaştığı dönemlerdir... Türkiye siyasi kutuplaşma yüzünden önümüzdeki süreçte bir de iç türbülansa kapılır mı diye endişeliyim! Bunu tarihe not düşmek için yazıyorum...
Yüksek tansiyon uzun müddet sürdürülemez.” (Hürriyet, 7 Eylül 2012)
Kehanet değildi bunlar. Kehanete inanmam zaten. Yaşadığım tecrübelerle okuduğum kitaplar söylüyordu bunları. O kitapları okudukça Türkiye bir türbülansa kapılacak mı diye korkuyordum, korkum azalmadı, arttı.
Maalesef bugün ülke, üç sene öncesinden, iki sene, bir sene öncesinden daha yüksek gergin.
BAKANLARIN İSTİFASI
Bakanlar uzun süre devam edemezdi, besbelli... Böyle gecikmeden, soruşturma haberi ortaya çıktığında istifa etselerdi daha iyi olmaz mıydı? 17 Aralık’tan itibaren 8 gün daha bakanlık yapmak adalete güveni mi artırdı? Toplumda tansiyonu mu düşürdü?
Tam tersi oldu, gecikme gerilimi de artırdı, soruşturmaya müdahale edileceği şeklindeki şüpheleri de körükledi.
Böyle yolsuzluk iddiaları ortaya çıktığında olgunlaşmış demokrasilerde ne yapılıyor? İstifa ediliyor, yargının işi sayıldığı için siyasette kıyametler kopmuyor, ekonomileri sarsılmıyor.
Biz de öyle yapsaydık, ekonomimiz eminim bu kadar olumsuz etkilenmezdi. Fakat tersi oldu maalesef.
‘İSLAM ÂLİMLERİ’
Dünya İslam Âlimleri Birliği de bir bildiriyle kavgada yerine aldı! Elbette “Size ne?” diye itiraz etmeyeceğim. Küreselleşme çağındayız. Batı’dan da soruşturmaya müdahale edilmemesi yolunda açıklamalar geliyor. Hatta Stefan Füle, Türkiye’nin AB üyeliğinin riske gireceğini bile söyledi!
Ben ‘İslam Âlimleri’ne “Ne biliyorsunuz?” diye itiraz edeceğim. Bizim bilmediğimiz, Başbakan’ın da kendisine bilgi verilmediğinden yakındığı dosyaları siz mi gördünüz?! Bu konu İslam bilgisi, felsefe bilgisi, sosyoloji bilgisi, hatta teorik hukuk bilgisi gerektiren bir konu değildir; sadece “dosya bilgisi” gerekir bir şeyler söylemek için. O bilgiye sahip olmayanlara da, Cumhurbaşkanı Gül’ün söylediği gibi yargısal süreci beklemek düşer.
KOMPLO MU, DEĞİL Mİ?
İddianame ortaya çıktığında suçlamalar mesnetsizse elbette o zaman komplo diyebileceğiz; savcıların görevlerini kötüye kullandığını söylemek bile hukuken belki mümkün olacak. Fakat dosyada “makul suç şüphesi” oluşturan deliller varsa, soruşturmaya bugün komplo diyenler ne diyecekler?
Ben hukuku siyasetten ve ideolojiden üstün tutuyorum, dosyanın açılmasını bekliyorum, sadece “soruşturmanın selameti” ve “adil yargılanma ilkeleri” diyorum.
Yine tarihe not düşmek için yazıyorum: Çarpışan bütün taraflar itidal ve sağduyuya dönmezlerse maalesef gidişat Türkiye için hiç iyi değil.
Paylaş