Aynı yatakta üçümüz

KARŞIMDA valizin üzerine oturmuş bir kadın duruyor.

Haberin Devamı

Valizin içinden dantel bir şey sarkıyor.
Pervers kafam ilk bakışta onu, içimi gıcıklayan bir kombinezon gibi görüyor.
Biraz daha dikkatle bakınca bunun bir masa veya yatak örtüsü olduğunu anlıyorum.
Yine de bir masa örtüsünden, erotik bir obje yaratabilen kafama bir kere daha hayran oluyorum.
Altında bedenine yapışan deri bir pantolon var. Deri taklidi de olabilir ama bu benim için teferruattan ibaret.
Çünkü gözüm aşağı inmiş ve fena halde ayağındaki kırmızı ayakkabıya takılmış vaziyette.
Topukların yüksekliği tam fantezi efsafıma uygun.
Yine de “Acaba tabanı biraz daha ince olsaydı daha mı iyi olurdu” diye düşünmeden edemiyorum.
Üzerinde kırmızı anorakımsı bir şey var.
Önü göğsünün altına epey inecek kadar açık, ama sağ elini öylesine özenli bir hareketle çenesine götürmüş ki, önemlice bir bölümü saklanmış.
Saklanmış ama, altında hiçbir şey olmadığını hissettirecek kadar ince bir dekolte de bırakıyor.
Eh sizde de onu soyacak muhayyile fazlasıyla olduğuna göre...
Karşınızda, üst tarafı açık bir Sharon Stone oturuyor farz edebilirsiniz.
İşte yan tarafta resmini gördüğünüz bu kadın benim psikiyatrım...
Şaka yapmıyorum.
Adı İlkim Öz ve benim
resmen psikiyatrımdır.
Bu yazıyı yazmaya başladığım sırada onun karşısında oturuyorum.
Ama önce buraya, nereden ve nasıl geldiğimi anlatmalıyım.

Haberin Devamı

10 OCAK 2013Aynı yatakta üçümüz

O gün yatarken bu yılın kötü geçeceğini hissetmiştim

10 Ocak günü güzel kalkmıştım.
Çok kötü yattım.
İnsan 365 günden birini böylesine tarihi ile nasıl hatırlar diye sormayın. Bazı tarihler hiç unutulmaz.
Şundan hatırlıyorum, çünkü hayatımda ilk defa o gün kendime şu soruyu sormuştum:
“Acaba bir psikiyatra mı gitmeliyim...”
10 Ocak feci geçmişti... Akşam yatağıma girdiğimde o kendine güvenli, harikulade neşeli erkek gitmiş...
Geçen hafta “selfie” fotoğrafımda gördüğünüz, Gandi’ye benzeyen enkaz kalmıştı.

16 HAZIRAN 2013

Acaba erkek mi yoksa kadın psikiyatra mı gitmeliyim

GÜNLÜK tutmadığım için hatırlamıyorum.
Yaz yeni başlamıştı. Gece yattığımda, 2013’le ilgili ikinci çeyrek bilançomu çıkarmıştım.
“2013, 1981’den sonra hayatımın en kötü yılı oluyordu...”
Her şey darmadağındı ve o geceyi de çok iyi hatırlıyorum.
Çünkü hayatımda ilk defa psikiyatra gitme fikrine ikna olmaya başlamıştım.
Önüme ikinci bir engel çıktı.
“Acaba bir erkek mi yoksa kadın psikiyatra gitmeliyim...”
Psikiyatrlar belki bu sorumu saçma bulacaklardır. Hatta cinsiyet ayrımcı bulanları bile olabilecektir.
Ama ne yapayım, bu soru aklıma geldi.
Her erkeğin bir numaralı sorunu, kadın sorunudur ve bu sorunu erkek psikiyatrla mı yoksa kadınla mı konuşmak daha iyidir bilemedim.
Hâlâ da bilemiyorum.
O gece de karar veremedim.

Haberin Devamı

19 ARALIK 2013

Psikiyatrım İlkim Öz’ü nasıl tanıdım

19 Aralık 2013... Artık biliyorsunuz, ben bir tarihi niye hatırlarım?
Çünkü çok kötü bir günümdü.
Çok kötü günü, bir gün önceki kötü günden devralmıştım.
Gazetedeki odama geldiğimde masamın üzerinde bir kitap buldum.
Başlığı şöyleydi:
“Aynı yatakta üçümüz...”
Altında da bir başlık:
“Psikoterapi öyküleri...”
“Aynı yatakta üçümüz” lafı hangi pervers kafayı cezbetmez ki, benimki gibi biri ona ilgisiz kalsın...
Kitabın yazarı İlkim Öz’dü...
Evlilik ve aile danışmanıymış.
Derdim, ne evlilik ne de aile...
Tamamen “yatağa üç kişi girme” fikrine fikse olmuş durumda olduğum için uzmanlık alanını es geçtim. Birlikte yatağa gireceğimiz psikiyatrımın kim olduğunu kısaca araştırdım.
Son zamanlarda okuduğum kadın yazarların çoğu gibi, onun hayat hikâyesi de “İlkim Öz Ankara’da doğdu” cümlesiyle başlıyor.
Yani doğum tarihi yok.
1986’da Hacettepe Üniversitesi’nden mezun olmuş.
Kısa bir hesapla, 1964 veya 65 doğumlu olması gerekiyor ki, bu da 47 veya 48 yaşında demektir.
Benim “Kırk7” kitabımda ortaya attığım teze çok uygun:
“Kadının zirve yaşı 47’dir.” Bu da demektir ki benim halimden en iyi o anlar.
İşte o an psikiyatrımı bulmuştum.

Haberin Devamı

20 ARALIK 2013

Pinti bir erkek şahsiyetsiz mi

İYİ bir psikiyatr olduğu için, aldatma meselesini bir kenara bırakıp bir hastasına ait vakayı anlattı.
Arzu adlı hastası, (bu arada ben de hasta oluyorum tabii) “Genç erkek istemem” demiş.
Bu cümle hem Arzu’yu hem de psikiyatrımı tahmininizden çok sevmeme neden oldu.
O an seanslara devam kararı aldım.
Arzu, şöyle diyormuş:
“Genç erkeklerin benim üzerimde yaptırımı ve etkinliği olamıyor...”
“Koruma ve güven duygusu var. Genç bir erkek hayatın kötülüklerine karşı beni koruyamaz.”
“Bir erkek yaşı olgunlaştıkça iş hayatındaki kariyer basamaklarını hızla çıkmaya başlar.”
Arzu konuştukça, kitabın kapağındaki laf da gözümün önünde anlam kazanmaya başlıyor.
Şu an sanki yatakta üç kişiyiz.
Ben, psikiyatrım ve Arzu...
Arzu’dan bir de şunu söylemesini bekliyorum:
“İyi sevişirler...”
Hayır onu söylemiyor. Ama eksiğini beni fazlasıyla mutlu eden şu sözleriyle tamamlıyor:
“Çıktığım öyle erkekler oldu ki adamın cebinde akrep vardı sanki. İşte bu erkekler zayıf kişilikli bence...”
Hemen ilk fırsatta bir şişe La Tache açacağım kadını aramaya başlıyorum.
Psikiyatrımla ilk seansım işte böyle geçiyor.

Haberin Devamı

20 ARALIK 2013

İlk seansta ‘aldatma’ konusu açılıyor ve

İLK seans için odaya girdiğimde dikkatimi şu çekiyor:
Üzerine uzanıp içimi dökeceğim bir divan yok. Onun yerine, Vintage Louis Vuitton havasında eski bir seyahat sandığı var.
İlkim Öz, elimi sıktıktan sonra gidip sandığın üzerine oturuyor.
Ama ne oturuş...
Ve biz, yazımın girişinde anlattığı o sahneye başlıyoruz.
Kendimi, “Soprano” dizisinde kadın psikiyatra giden mahalli mafya babası Tony Soprano gibi hissediyorum.
Onu diplerde sürünen bir erkek gözüyle süzerken sislerin içinden şu sözleri işitiyorum:
“İster kadın ister erkek olsun eşi sık sık aldatmak bir kişilik ve davranış bozukluğudur.”
Konu beni ilgilendirmez ama, Allah’ın belası kafam bu cümleyi şöyle yorumluyor:
“Demek ki, sık sık olmadığı takdirde, aldatma bir kişilik bozukluğu değilmiş...”
Tabii bu yargıya vardığım zaman, konu beni ilgilendirmese de, merak edebilecek başkaları adına şu soruyu sormak geliyor aklıma:
“Acaba sık sık dediğimiz kantite nedir ve kaç aldatmadan sonra ‘sık sık’ oluyor...”
Demek ki bir “tipping point” var ve o bir sayıdan sonra geçiliyor... Ancak ben soruyu sormadan o ikinci altın vuruşu yapıyor: “Hem evliliği devam ettirmek hem de eşi aldatmak kişinin kendisini kandırmasından başka bir şey olmadığı gibi, aynı zamanda tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.”
“İlk seans için iyi bir başlangıç değil” diye düşünüyorum.

Haberin Devamı

Psikiyatrıma göre aldatan tip nasıldır

- “Diğer insanlara oranla hiperaktif kişilerde daha sık rastlanan bir davranış bozukluğudur.”
- “Tek bir partnere odaklanamamamın, sürekli bir arayış içinde olmanın, ama aradığını da asla bulamamanın verdiği doyumsuzluğun geliştirdiği mutsuzluk halidir.”

ÖNEMLİ NOT: Bu yazıyı psikiyatr İlkim Öz’ün Destek Yayınları’ndan çıkan “Aynı Yatakta Üçümüz” adlı kitaptan aldım. Tırnak içinde aktardığım bölümler kitaptan. Tabii ki senaryonun geri kalan kısmını ben uydurdum. Umarım esprilerim haddini aşmamıştır. Kitabı ilgiyle okudum. Değişik bir anlatım biçimi var.
GERÇEK SON SÖZ: Hâlâ psikiyatra gidip gitmemeyi tartışıyorum. Hâlâ bir erkek mi yoksa kadın psikiyatra mı gitmem gerekir, kararsızım.

Yazarın Tüm Yazıları