Paylaş
İSTANBUL nasıl bozuluyor, nasıl ranta kurban ediliyor ve bugünlere geliniyor?
Mızrak çuvala sığmıyor, sonunda bu operasyonların yapılması gereği doğuyor.
Artık kara bitti, denize geldik!
Ah o parsel bazında plan değişiklikleri yok mu?
İBB’den şimdiye kadar çok plan değişikliği çıktı. Bu yetmedi, bir de araya Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na plan yapma yetkisi verdiler. Aslında vardı da daha yoğun yetkiler verdiler, yani güçlendirdiler.
İBB’nin reddedilen bir plan değişikliği bakanlık tarafından yapıldı. Mahalle aralarına kadar parsel bazında ‘kişiye veya şirkete özel’ plan değişiklikleri yapıldı. Kamu yararı dikkate alınmadı.
Bu hem yetki yozlaşmasına neden olurken, hem de imar çirkinliklerini ortaya çıkarıyor.
‘Arılar’ bal için tabii ki Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na gitmeye başladılar.
Plan yapma yetkisi olduğundan İBB Meclisi’ndeki engellerle karşılaşılmıyor.
Örneğin, bir arsanız var, ama problemli... Gözünüz doymuyor, ek imar koşulları arıyorsunuz, çünkü gözünüzü rant bürümüş... Bakanlık bu ‘zenginlikleri’ size sunabiliyor!
Bakanlıkta işlerin nasıl döndüğü az çok belli.
2004 ile 2013 yılları arasındaki Büyükşehir Belediyesi’nde yapılan plan değişikliklerine niye bakmıyoruz!?
Burada neyi göreceğiz!?
İmar artışları ile nasıl rant aktarıldığına ilişkin onlarca Meclis kararı var.
2009-2013 yılları arasında İBB’nin İmar ve Bayındırlık Komisyonu’na havale edilen dosya sayısının 12 bin olduğunu düşünürsek, ‘yolsuzluk ve rüşvet’ kavgasının arkasında bu gerçeğin yattığını görebiliriz.
İstanbul’un trafikten sonraki en önemli sorununun parsel bazında imar değişiklikleri olduğunu biliyoruz.
İmar ve Bayındırlık Komisyonu’nda 6 AKP’li ve 3 CHP’li bulunuyor. AKP’li Sefer Kocabaş 2004’den bu yana -bir yıl hariç- komisyonun ‘değişmez’ başkanıdır.
CHP’liler bir dosyaya hayır deseler, gene parmak hesabıyla ağırlık sağlıyor AKP’liler...
CHP’nin yapabileceği bir şey yok, şerh koymak ya da yargıya gitmek bir şey kazandırmıyor İstanbul’a...
Gönül ister ki oradaki bütün üyeler kentlerini düşünerek ortak karar alsınlar. Ama AKP’nin dayatmacı anlayışından ötürü böyle bir uzlaşma olamıyor. Halbuki belediyenin teknik adamlardan oluşan raportörlerinin “çevre, yapılanma şartlarının üzerinde... yeşil alanı azaltıcı... trafik ve yapı yoğunluğu getirici... silueti etkileyici, kamu yararı içermeyen... kaçak yapıyı yasal hale getiren... kişiye özel plan olamaz...” gibi ciddi uyarıları vardır da siyasetçi kendilerini dinlemez. İlle de “Benim dediğim olur” der.
Önemli sorunlardan biri budur; bir de... ‘Kadrolu işadamları/müteahhitler’ sorunu vardır.
Bunlar kimdir diye soracak olursanız, İBB’deki işlem dosyalarında adları ve firmaları yazar... Aynı firmaların kaç adet plan değişikliği istedikleri görülebilir.
Bunlar niye açıklanmaz!...
İstanbul böyle elden çıkıyor, herkes de yaratılan ranta bir kepçe sallıyor.
‘Dini muhtıra’
BİZLER, Atatürk ölmeden bu dünyaya gelen 20. yy insanları, ‘laiklik’ kavramı ile büyüdük, yaşlandık. Bizim beynimizde ‘cemaat’ sanal bir kelimeden farksızdı, söylentileri duymamıza rağmen böyle bir oluşumun varlığına bir türlü inanamıyorduk. Son zamanlarda iktidar partisindeki bazı aykırı hareketlenmeleri, fazla otoriter idareye karşı bir reaksiyon olarak algılıyorduk. Demek ki bu yakın zamanlardaki gelişmeler gerçekte var olan ‘cemaat’ diye bir harekete bağlı olduğunu bize gösterdi, bunu olaylar ve medya bize anlatıyordu. Laikliğin bekçisi askerler içeride olmasalardı, belki de bu hareket gelişmeyecek ve şu anki iktidar bundan zarar görmeyecekti. Demek ki Atatürk çok haklıymış, tekke, zaviye vs’leri kapatarak bu gibi hareketlerin önüne geçmiş. Atatürk ilkelerine bağlı kalınsaydı, mevcut yönetim belki de mutazarrır olmayacaktı. Oluşumuna izin verilen, önlenemeyen hareketten kendileri de zarar gördüler. Bu olay adeta bir ‘dini muhtıra’ gibi değil mi?
Ben siyasetçi değil bir hekimim, yıllardır Türkiye’de bütün hareketleri görecek kadar yaşadığım için bunları sade bir vatandaş olarak böyle yorumluyorum.
Prof. Dr. Siber Göksel
Emekli hekim
BİLİYOR MUSUNUZ
Kılıçdaroğlu-Şener görüştü
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, AKP’nin eski milletvekili ve bakanlarından Abdüllatif Şener’le Ankara’da parti dışında bir yerde ‘İstanbul adaylığı’ konusunda görüştüğünü...
CHP Antalya Milletvekili Gürkut Acar, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a “Savaş zamanı Deniz Kuvvetleri emrine girecek olan ‘Sahil Güvenlik Komutanlığı’nın mevcut yapısının ortadan kaldırılacağı doğru mudur? Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızda balistik füze var mıdır? Yoksa neden yoktur? Parasızlıktan mı, emperyal baskılardan mı kaynaklanmaktadır?” diye sorduğunu...
AKP’nin ömrü artık doldu
CHP Gaziantep Milletvekili Ali Serindağ diyor ki:
“Sürekli olarak dinden, imandan, ahlaktan bahsedenler sıra kendilerine geldiğinde bunların hepsini birden unutuyorlar. Basına yansıdığına göre milyarlarca dolarlık yolsuzluk, rüşvet ve kara para aklama iddialarını içeren bu soruşturmada delillerin karartılması çabası Türk adaleti adına utanç vericidir. Adalet Bakanı’nın apar topar Ankara’ya dönerek HSYK’ya gitmesi, oğlu gözaltına alınan bir bakanın “Bu soruşturmadan bir şey çıkmaz” şeklinde açıklama yapması da soruşturmaya müdahale anlamına gelmektedir. Bu operasyonla açığa çıktığı gibi artık her açıdan ülkemizi yönetemez duruma düşen, şaibe altındaki bakanlarını görevden alacağına, sağa sola tehditler savuran bu hükümetin ve Başbakan’ın ömrü artık dolmuştur.”
Önseçim parti içi demokrasinin gereğidir
GÜNÜMÜZDE temsili demokrasinin yetmezliklerinin aşılması arayışları demokratik ülkelerin önemli gündem maddelerinin başında yer almaktadır. Belli aralıklarla yapılan seçimlerin gerekli ama yeterli olmadığı, demokrasinin derinleşmesi için halkın iki seçim arasında da çeşitli biçimlerde yönetime katılması için yeni kanalların açılması, üzerinde mutabakat sağlanan çözüm önerilerinin başında gelmektedir.
Bu çerçevede, halkın demokratik katılımının yerel yönetimlerde daha kolay olacağı görüşü de önem kazanmaktadır. Demokratik ülkelerde belediyeler, artık “başkanlık sistemi” ile değil halkla birlikte yönetilen, katılımcı demokratik kurumlar haline dönüştürülmektedir. Ülkemizde de bu alanda yeni düzenlemelere büyük ihtiyaç bulunmaktadır. Bu nedenle, yerel seçim kampanyasında halkın katılımı konusundaki somut önerilerin geniş biçimde tartışılması da yerinde olacaktır.
Demokrasinin birçok ülkede daha katılımcı hale dönüştürülmesi çabalarına paralel olarak parti içi katılımın ve parti içi demokrasinin güçlendirilmesi çalışmaları da sürdürülmektedir. Çünkü parti içi demokrasi genel demokrasinin bir boyutu olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla demokrasinin derinleşmesini savunan partilerin inandırıcı olabilmeleri için aynı şeyi kendi iç işleyişlerinde yaşama geçirmeleri gerekmektedir.
Özellikle AB ülkelerindeki sosyal demokratlar ve yeşiller, bu anlayışı benimseyerek parti içi katılıma yönelik yeni yöntemler geliştirmekteler. Bu partiler artık parti yönetimlerinin üyelerce belirlenmesini yeterli görmeyip cumhurbaşkanı, başbakan, genel başkan vb. adaylarını da üyelerin katıldığı önseçimlerle belirlemeyi yeğliyorlar. Bazı partiler önseçimlere parti seçmeni olduğunu beyan eden seçmenleri de katarak, katılımın boyutunu daha da genişletmekteler.
Bu alanda en yeni uygulama da, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’nin (SPD) Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ile yapacağı koalisyon hükümetinin kurulmasını üyelerinin kararına bırakmış olmasıdır. Özet olarak, birçok ülkede demokrasinin daha katılımcı hale getirilmesi yönündeki arayış ve uygulamalar, aynı şekilde partilerin iç işleyişlerinde de hayata geçiriliyor.
Ülkemizde demokrasinin derinleşmesi, daha katılımcı ve halka dayalı hale gelmesi için yapılması gereken çok şey olduğu bir gerçektir. CHP’nin demokratikleşme konusundaki 19 önerisi de bu ihtiyacı karşılamaya yöneliktir. Bu önerilerin arasında lider sultasına son verilmesi de yer almaktadır. CHP programı da yerel yönetimlerde halk katılımını sağlayacak bir dizi öneri içermektedir. CHP’nin bu proje ve önerilerinin kampanya süresince öne çıkarılması ve halkla paylaşılması önemlidir.
CHP belediye başkan ve belediye meclis üyesi adaylarının, katılımcı bir anlayışla, önseçim yoluyla üyeler tarafından belirlenmesi demokratik ve dolayısıyla da en doğru yöntem olacaktır. Çünkü yerel halk ve onun bir bakıma partideki temsilcisi olan parti üyeleri kendi yaşadıkları yerleşim yerlerinin sorunlarını ve ihtiyaçlarını en iyi bilen kişilerdir.
Geçmiş uygulamaların gösterdiği gibi, başta İstanbul olmak üzere, on binlerce üyesi olan kentlerde ve ilçelerde üyelerle önseçim (ya da aynı anlamda eğilim yoklaması) üyelerin partiye olan aidiyet duygularını güçlendirmekte ve de partiye büyük dinamizm getirmektedir. Elbette aidiyet duygusu ve ortaya çıkan dinamizm de seçim başarısına olumlu olarak yansımaktadır.
CHP’nin binlerce aday adayı, 2 Temmuz’dan bu yana devam eden aday belirleme sürecinin bir an önce üyelerin demokratik katılımıyla sonuçlandırılmasını ve dışa dönük çalışmaların başlatılmasını beklemektedir.
Parti içi katılımın ve parti içi demokrasinin, CHP’yi ve ülke demokrasisini daha güçlü kılacağından kuşku duyulmamalıdır.
Ercan KARAKAŞ- CHP PM Üyesi
Bugün anılacak Doğan Nadi kimdir
CUMHURİYET’teki yazılarında memleketin sorunlarını işleyen; kısa, renkli ve hiciv sanatının örneklerini veren Doğan Nadi bugün saat 15.00’de TGC Basın Müzesi’nde anılacak.
Toplantının moderatörlüğünü, TGC Başkanı Turgay Olcayto yapacak. Toplantıya konuşmacı olarak; TGC Önceki Başkanı – Cumhuriyet Gazetesi yazarı Orhan Erinç ve gazeteci –yazar Orhan Karaveli katılacak. Panelde Doğan Nadi, çeşitli yönleriyle ele alınacak.
1913 yılında İstanbul’da doğdu ve ‘Abalıoğlu’ soyadını taşıdı. Cumhuriyet Gazetesi’nin kurucusu Yunus Nadi ile gazetenin yayımcısı Nazime Nadi’nin oğlu ve gazeteci Nadir Nadi’nin kardeşidir. Doğan Nadi, Galatasaray Lisesi’nde okudu, yüksek öğrenimini Lozan Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yaparak 1937 yılında diplomasını alıp yurda döndü. Mesleğe, babasının yanında başladı. Bir süre Gazzette de Lausanne’nın Türkiye muhabirliğini yaptı. İkinci Dünya Savaşı döneminde Cumhuriyet Gazetesi’nin dış haberler bölümünü Ömer Rıza Doğrul (Mehmet Akif’in damadı) ile birlikte yönetti. Cumhuriyet Gazetesi’nde yazarlıktan yazı işleri müdürlüğüne kadar çeşitli görevlerde bulundu. Bir süre Tasvir-i Efkar Gazetesi’nde hiciv karakterli kısa fıkra yazıları kaleme aldı. Daha sonra bu biçim yazıların en güzel örneklerini Cumhuriyet’te günlük “Bir Dakika”, ve haftalık “Yedi Dakika” başlığı altında yazdı. Cumhuriyet Gazetesi sahibi ve yazarı Doğan Nadi, 7 Ekim 1969’da Londra’da vefat etti. Basın Şeref Kartı sahibi Doğan Nadi, ayrıca Basın Enstitüsü ve Uluslararası Gazete Sahipleri fedarasyonlarının daimi üyesiydi.
Şahin Mengü’ye cevap
DENİZ Baykal ve arkadaşları zamanında CHP duraklama devrine girmiş, hatta baraj altında kalarak siyaset dışında bırakılmıştır. Halkçı, devrimci, ulusalcı hareketleri lafta kalmiş partiye yarar sağlamamiştır. Siyasi partilerin amacı halkın yararına çalışarak seçim kazanmak ve iktidar olmaktır. Bunun için her yol doğru değildir, seçim hilesi yapılmaz, din siyasete alet edilmez... Kılıçdaroğlu‘nun dünkü demeci de Şahin Mengü’ye iyi bir cevaptır. CHP’den Ankara adayı olmaya talip olan Mansur Yavaş‘ın anketlerde fazla oy alması nedeniyle Kılıçdaroğlu tarafından CHP aday adayı seçilmesi çok yerindedir. CHP üzerine serpilmiş ölü toprağından temizlenmelidir. İlk doğru karar Sarıgül’ün seçimidir. Şeriatin ayak seslerine karşı sağdan-soldan kuvvetli adaylar seçilmelidir.
Oral ANTMEN
Paylaş