Paylaş
Rahmetli Özal’la Kürt meselesi üzerine konuşuyorduk.
O günlerde Barzani ve Talabani’yle kurduğu temaslar eleştiriliyordu.
Federasyon tartışmasını açtığında kendi partisinden bile aykırı sesler çıkmıştı.
Ama o, her şeyin tartışılabileceğini söylüyordu.
Ve yine bir gece sohbetinde şöyle demişti:
- Eğer bu meseleyi kendi içimizde çözemezsek, cazibe merkezi olamayız. Başkaları bizim yerimize çözmeye kalkar. Bölgenin büyük ülkesi olarak ne aktörü ne de etkili faktörü olabiliriz.
- O yüzden Türkiye bu bölgedeki bütün Kürtlere hamilik yapabilmeli.
- Yani Irak, Suriye Kürtleri çözümü bizde bulabilmeli. Bizi örnek alabilmeli. Çözümü bu cazibe merkezinde arayabilmeli...
- Korkarak, kaçarak, çekinerek, meseleyi halının altına süpürerek çözemeyiz. Örnek olamayız.
Özal bu nedenle bir ekonomik plan da yapmıştı. GAP bunun işaretiydi.
Federasyonu bu nedenle tartışmaya açmıştı. Yerel yönetimlerin bu nedenle güçlendirilmesi gerektiğini söylüyordu.
Kürtçenin serbest kalmasını bu nedenle istemişti.
Düşünün ki o zaman kan akıyordu.
Kana ve gözyaşına bulanmış nefret, kalpleri kuşatıyordu.
Ve Özal, ona rağmen bunları tartışıyordu.
BARZANİ ZİYARETİ
Aradan yıllar geçti... Dün baktım bir haber...
Leyla Zana ve Osman Baydemir, Barzani’yi ziyaret etmişler.
Zana, bütün hayatını barışçı bir çözüm için harcadı. Hâlâ harcıyor.
Baydemir düşündüğünü açıkça söyleyen bir isim olarak hep sahici kaldı.
Şimdi Barzani’ye gidip, çözüm için görüşme yapıyorlar.
Bu arada PKK ve PYD arasındaki çatışma için de Barzani’nin devreye girmesini istiyorlar.
Barzani arabulucu olsun istiyorlar. Niye?
Çünkü, Türkiye bölgede yeterince etkin bir aktör olamıyor...
Çünkü, böylesine muazzam bir sorunu, böylesine geniş bir coğrafyada çözmek için gerekli olan cazibe merkezini oluşturamıyor.
Diyarbakır, Gaziantep gibi güçlü illerin, GAP gibi bir eko-potansiyelin cazibe merkezi olabilmesi mümkündü...
Ama olmadı.
İç politik manevralar hep galip geldi.
Bir dönem, çözümü Türkiye’de aramak için Ankara’ya gelen Talabani...
Cebinde ancak Türk pasaportuyla seyahat edebilen Barzani, şimdi çözümün merkezi durumunda...
Yok mu bunda bir yanlışlık!?
Ya da şöyle sormalıyım:
“Özal’ı o zamanlar anlamayanlar, şimdi acaba ne düşünüyorlar?...”
Ama hâlâ iş işten geçmiş değil.
Çünkü en azından artık kan yok...
Türkiye, çözüm sürecini, iç politik oyunlardan uzak tutup, demokratik Türkiye zeminini oluşturma yoluna girerse...
“Olaylara göre tavır geliştiren” değil, geliştirdiği çözümlere göre “olayları yöneten” bir “bölge aktörü” olabilir.
Ben BDP’den gelen, sivil toplum kuruluşlarından yükselen ve böylece Kürtlerin çözüm arayışlarını sivil bir zeminde tutma gayretinden umutluyum...
Aynı umudu Meclis’in duruşu için de taşımak istiyorum...
Çünkü artık kan görmek istemiyorum.
Çünkü artık anne çığlıkları duymak istemiyorum.
Paylaş