Sarkaç sallanırken AYM kararları...

Geçen haftanın en önemli gelişmesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 10 gün önceki kararı çerçevesinde milletvekili ve gazeteci Mustafa Balbay’ın tahliye edilmesiydi. AYM kararı, dünya çapında “tarihi” bir süreci başlatabilir.

Haberin Devamı

Hürriyet yazarı Sedat Ergin, hafta boyunca yayınlanan beş yazısında, Anayasa Mahkemesi kararının anlamını ve önemini tüm detaylarıyla anlattı.

Bu beş yazıyı da okumanızı tavsiye ederim. (Birinci yazı, ikinci yazı, üçüncü yazı, dördüncü yazı, beşinci yazı)

Haberal-Balbay kararının ardından aynı tutarlılıkla benzer hükümlere vararak sağlam bir içtihat oluşturma yoluna giren AYM’nin, son yıllarda Türkiye'de demokrasiye yapılmış en büyük katkıya imza attığını düşünüyorum.

Bu kararı takiben, bir terör davasında bile 3 yıl 11 ay tutukluluğu çok bulan AYM, "uzun tutukluluk rejimini" sadece milletvekillerini değil, hapisteki gazeteciler de dahil tüm vatandaşları etkileyecek şekilde yıkıyor.

Bu kararın hükümet-cemaat çekişmesinden kaynaklandığını savunanların argümanları zayıf, vizyonları kısır kalıyor.

Haberin Devamı

Kaldı ki, böyle bile olsa, siyasi çekişmeler eninde sonunda biter, ama ülkenin en yüksek karar merciinin içtihat haline gelen kararları hayatımızı etkilemeye devam eder.

Bu etki açısından bakıldığında, AYM'nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ölçütlerini yakalama yolunda attığı bu adımlar, tüm ülke ve hatta dünya için dahi hayati derecede önemli olabilir.

* * *

Birçok görüşüne katılmıyor olsam da, Fareed Zakaria'nın 1997'de yazdığı bir makaleyle, "illiberal (liberal olmayan) demokrasi" kavramını yaygınlaştırarak hayırlı bir iş yaptığını düşünürüm.

Zakaria, dünyada çok partili seçimlerle birlikte "demokrasi" diye nitelenen ülkelerin sayısının da arttığını, buna karşın özgürlüklerin aynı oranda yaygınlaşmadığını savunuyordu.

1997'den beri pek bir şey değişmedi: Yoksul demokrasilerin çoğu hâlâ liberal olmayan demokrasiler.

Zakaria'ya göre liberal demokrasinin büyük ölçüde Avrupa ve ABD'ye mahsus olmasının sırrı şu:

Batı tipi demokrasinin temel ölçütü, plebisit niteliğindeki seçimler/sandık değil, bağımsız yargıdır.

Hukukun üstünlüğü ve basın özgürlüğü ile desteklendiği takdirde bağımsız yargı, "olması gerektiği gibi" bir demokrasiyi yaratır.

* * *

Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının çizdiği rotada bir demokrasi eksenine oturmuştu.

Haberin Devamı

90 yılda demokrasisini özgürlükçü bir kimliğe kavuşturmak yolunda inişli-çıkışlı bir seyir izledi.

Türkiye'nin bir liberal demokrasiye evrilmesi, bölgede ve hatta dünyada da bir ilki gerçekleştirmesi anlamına gelecek.

AYM'nin tam karşısındaki zihniyet gelecekte ağır basarsa, Türkiye yeniden "illiberal" demokrasi yönüne savrulabilir.

Yahut sarkaç aşırı bir ivme kazanırsa, bu kez bireyciliğin topluma zarar verecek şekilde yorumlandığı bir 'neoliberal demokrasi'ye dönüşebiliriz.

Bu iki kötü seçeneğin de örnekleri tarihte var:

Vladimir Putin'in iktidarına dek Rusya da liberal demokrasiye doğru evrilen bir ara konumdaydı. Ama Putin ile beraber gelen sonuç, illiberal demokrasi oldu.

Haberin Devamı

Pinochet devrilene dek Şili de liberal demokrasiye doğru evrilen bir ara konumdaydı. Ama 1989 anayasası ile gelen sonuç, siyasi katılımın kısır polemiklerle sınırlı kaldığı, hiçbir yapısal dönüşüme izin vermeyen bir neoliberal demokrasi oldu.

AYM'nin kararı ile Türkiye'nin sarkacı, liberal demokrasiye doğru sallandı. Bu önemli bir ivme, ama sonucu belirleyen bir hamle değil.

Sarkacın tam ortadaki bu noktada istikrar kazanması için tüm toplumun; bağımsız yargı, hukukun üstünlüğü ve basın özgürlüğünü bilinçle ve ısrarla talep ederek sistemi dönüştürmesi gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları