Paylaş
-İKİ: Boşlukları çok iyi gören bir boksör gibiydi Kılıçdaroğlu: Laf atmalara zekice yanıtlar verdi, öne çıkarmak istediği şeyleri gündem haline getirdi, dikkatin ve ilginin dağılmasına izin vermedi, araya espriler bile sıkıştırmaya çalıştı ve ortaya baştan sona ilgiyle takip edilen bir konuşma çıkardı.
-ÜÇ: Bir şeyi daha kanıtladı Kılıçdaroğlu: Bu memlekette “başörtüsü” demeden de, “irtica” vurgusu yapmadan da, sembolleri ön plana çıkarmadan da muhalefet yapılabileceğini kanıtladı... Hatta bu türden bir muhalefetin iktidarı çok daha fazla rahatsız ettiğini, edebileceğini de kanıtladı.
-DÖRT: Öfkeli sözler söylemeyi, bağırıp çağırmayı, kürsü yumruklamayı falan bir tarafa bırakmıştı Kılıçdaroğlu... Onun yerine anlatmayı, ikna etmeyi, rakamları konuşturmayı, diyaloğu, karşısındakileri etkilemeyi tercih etmişti... Bu açıdan da farklıydı.
-BEŞ: Kılıçdaroğlu’nun iyi bir performans göstermesinin bir nedeni daha var: 12 yıllık iktidarın son döneminin, iyi ve etkili bir muhalefet için yeterince malzeme sunması... Kılıçdaroğlu bu malzemeyi fark etti ve sonuna kadar faydalandı.
-ALTI: Duygular ve duyarlılıklar üzerine konuşursanız, sadece size gönül verenleri etkilersiniz... Somut sorunlar ve somut konular üzerine konuşursanız size gönül vermeyenleri de etkilersiniz... Kılıçdaroğlu, bütçe konuşmasında, birinci yolu değil ikinci yolu tercih etti... Bütçe konuşmasının öne çıkmasının bir nedeni de bu...
-YEDİ: Erdoğan’ı Erdoğan yapan unsurların başında gelir hitabet... Kim ne derse desin Erdoğan gerçekten de çok iyi bir hatip... Kılıçdaroğlu’nun hitabetinin zayıflığı, Erdoğan karşısındaki en önemli dezavantajı... Kılıçdaroğlu, son bütçe konuşmasıyla bu dezavantajı aşabileceğinin, aradaki makası daraltabileceğinin işaretlerini vermiş oldu.
Öylesine soruyorum
-TAKİP edemedim... “Zeyit Aslan’ı yedirmeyiz” diyen oldu mu?
-Cemaat, Twitter’da “TT” yapma konusunda hükümeti de, Fenerbahçe taraftarlarını da, Justin Bieber hayranlarını da sollamış durumda... Farkında mısınız?
-Ruhani’nin Amerikan tipi şapkası çok beğenildi ama yine de elinizi vicdanınıza koyup da söyleyin: Adamın molla kıyafeti daha karizmatik değil mi?
-Michelle Obama’nın kıskançlık dolu bakışını fark edenler! Siz de “Amerikan Başkanı ertesi gece kesin kanepede uyumuştur” dediniz mi?
-Cemaat’te bile “şahin kanadı, güvercin kanadı, Hüseyin Gülerce ekolü, Emre Uslu tarzı, Ekrem Dumanlı ağırbaşlılığı” var iken... Hükümette sadece ve sadece “tek kanat, tek ekol, tek tarz” olması kaç puan?
-Kar bora fırtına demeden “PlayStation 4” satın almak için kuyrukta bekleyenleri gördüğünüzde siz de “Bunlardan kimseye zarar gelmez lan” dediniz mi?
‘Emniyet yargı cuntası’ diyen şebelek hakkında
MEDYADA bir “şebelek” var.
Son günlerde “Emniyet-yargı cuntası... Emniyet-yargı cuntası...” diye bağırıp duruyor.
*
Bu “şebelek”, daha bir yıl öncesine kadar...
Şimdi “emniyet-yargı cuntası” diye nitelendirdiği yapıyla kol kola girmiş durumdaydı.
Bu yapıya sırtını dayayarak önüne gelen gazeteciye “Sen de tutuklanacaksın, seni de tutuklayacaklar, sıra sana gelecek, bu kış bitmeden tutuklanacaksın” falan diye yazıp duruyordu.
Aynı “şebelek”, şimdi çıkmış...
“Emyinet-yargı cuntası var” diye ortalığı inletiyor.
*
Adamda hayâ duygusunun kırıntısı, utanmanın zerresi, yüz kızarmasının santimi olsa...
“Bu memlekette emniyet yargı cuntasından herkes söz edebilir, bir tek ben edemem” diyerek susar.
Ama yok...
O yüzden de gayet pişkin bir şekilde sallıyor “Emniyet-yargı cuntası var” diye.
Bize düşen ise “tiksinti” oluyor.
Midemizi tutarak izliyoruz kendisini.
Yıllar sonra Bülent Arınç’la ilk temas
BÜLENT Arınç’la yıllardır hiç yakın temas kurmamıştım.
Bursa’da Hürriyet’in bölge toplantısında karşılaştım.
İzlenimlerimi aktarıyorum:
*
-Yıllar pek fazla etki yapmamış Arınç’a... Gayet zinde ve enerjik görünüyordu... Gece yarılarına kadar süren Meclis müzakerelerinin ardından bir-iki saatlik dinlenmeyle Bursa’ya gelmesine rağmen vaziyeti çok iyi idare etti.
-Arınç’ın cümle kuruluşlarının her zaman hastasıyımdır... Öznesi, yüklemi tam cümleler kurar... Hiç sektirmez... Bu özelliğini koruduğunu, hatta geliştirdiğini fark ettim. Üstelik onca yorgunluğuna rağmen...
-“Bülent Arınç nezaketi” diye bir şey var... Bazen kızıyor, bazen parlıyor, bazen olmayacak şeyler söylüyor, bazen küsüyor falan ama kaybetmediği tek şey nezaketi...
-Bursa’yı benimsemiş... Bursa’yı derinliğine
kavramış... Konuşmasında Tanpınar’ın Beş Şehir’de Evliya Çelebi’den aktardığı, “Velhasıl Bursa sudan ibarettir” cümlesini zikretti mesela... Bursa’yı derinlemesine kavramak, Tanpınar gibi kavramaktır.
Camide öpüşmekten daha kötü olan şey
CAMİ üzerinden iftiralar, yalanlar, karalamalar bitmek bilmiyor.
-“Camide içki içtiler” dediler, palavra çıktı.
-“Camide bira kutusu” dediler, komplo çıktı.
-“Caminin perdelerini çaldılar” dediler, ne çıkacak kim bilir?
İşte şimdi de...
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ bombayı patlatmış:
“Camide birbirlerini kadınlı-erkekli öpen yapılar...”
Cümlenin Türkçe meali şu:
“Camide öpüştüler.”
*
Camide öpüşülmez.
Ayıptır, günahtır, saygısızlıktır.
*
Ama camide öpüşmekten çok daha kötü olan bir şey vardır ki o da şudur:
Güya “caminin hakkını koruyoruz” edasıyla...
Camide öğretilenleri hiçe saymak, camide öğretilenlerin tersini yapmak, camide öğretilenlere ihanet etmektir.
-Yalan söylemektir mesela...
-İftira atmaktır mesela...
-Kul hakkı çiğnemektir mesela...
Gecikmeli kar günlüğü
-KAR yağınca İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, bir anda ülkenin bir numaralı ismi haline geliyor. “Okulları tatil edecek mi, etmeyecek mi” diye bütün gözler üzerine çevriliyor. O da olanca şirinliğiyle kendisine yönelen bu dikkatin tadını çıkarıyor. Son kar yağışında da aynısı oldu.
*
-Biz ki “Yağdı yağmur/Çaktı şimşek” diye biliriz... Aklımızın ucundan bile geçmemiştir “Yağdı kar/Çaktı şimşek” demek... İşte bu nedenle acayip şaşırdık kar yağışına eşlik eden şimşeklere ve gök gürültüsüne... Ve kar yağarken çakan şimşekler, nice ateistimize “la ilaha illallah” dedirtti.
*
Yeni düzenlemelerin ardından Taksim Meydanı kocaman ve çıplak bir alan haline dönüşmüştü ya... Kar, meydan işte bu haldeyken geldi ve ortaya belki de dünyanın en büyük buz pisti çıkmış oldu. Teşekkürler Kadir Abi! Kentimize istemeden de olsa dünyanın en büyük ve en doğal buz pist alanını armağan ettiğin için.
*
-Sosyal medyada o kadar çok karlı fotoğraf paylaşıldı ki... Yağan kar oranıyla paylaşılan fotoğraf arasında çok ciddi bir fark ortaya çıktı. Ben tam da bu orantısızlığa kafayı takmışken “Zaytung”un esprisi geldi: “Meteoroloji İşleri, Facebook’ta paylaşılan fotoğraflardaki kar miktarının, yağan kar miktarından fazla olduğunu açıkladı.” Bunu okuyunca “Yemin ederim benim aklıma gelmişti” demeden edemedim.
*
-Takvimde “11.12.13” olmuş. Bu 90 senede bir olurmuş... Ayrıca saat 14.15’te durum “11.12.13.14.15” olmuş... Bu da harika bir şeymiş... Size bir şey söyleyeyim mi: Takvimdeki bu tür denk gelişler karşısında ne dense zerre kadar heyecan duyamıyorum... Benim gibilere ne denir? Ruhsuz mu? Bilemiyorum artık.
Paylaş