Paylaş
Yapmış yine!
Yemin ederim yapmış.
Gökdelenin tepesine kuş kondurmuş!
Anlattıklarında, hayal edemedim.
“O kadar yükseklikte, çatıda bir cadde nasıl olur ki!” dedim.
Olmuş.
Orada bir köy kurmuş.
Üs gibi bir şey.
Ama zıpır, kendi gibi, ezber bozan bir şey.
Şaşırtıcı, sürprizli.
Bir de cazibe merkezi.
Bir sürü kafe ve restoran var içinde, seç beğen al, hangisinde istersen otur, ye, iç, eğlen, ara sokaklarda dolaş, istersen dev ekranda gökyüzüne yakın, açık havada maç izle, nargileni tüttür, git dövme yaptır…
Ya da küçük tarlanda organik sebze yetiştir!
Önümüzdeki günlerde herkes İzzet’in Cadde’sini konuşacak.
Önce merakından gidip görecek, sonra alışkanlık yapacak…
İzzet Çapaaa! İşte yine düştün elime… Ne numaralar çeviriyorsun?
-Gördüğün gibi bir çatının tepesine ‘Cadde’ kuruyorum. Bu sefer şapkadan çıkana inan ben de şaşırdım!
Burada acayip bir şey yaratmışsın, nedir bu?
-Burası ‘entegre bir AVM.’ Şimdi, “Bu ne demek?” diyeceksin. AVM içinde bir AVM kuruyoruz. Anlayacağın, aynı zamanda sektöre yeni bir konsept ve deyim de kazandırıyoruz…
SOKAK RUHU
Adı ne?
- Trump Cadde. Bu projeyle birlikte Trump adının tüm dünyadaki hafif ‘elitist’ imajını, sokak ruhuyla buluşturuyoruz.
Konsepti ne?
- Her şey 6 yaşındayken babamla beraber yanından geçtiğimiz antrepoyla başladı! Şaka bir yana antrepolardaki dinamizm, konteynırların tüm dünyayı gemilerle dolaşıp buralara uğraması hakikaten her zaman ilgimi çekmiştir. Düşünsene, inanılmaz bir düzen, içinde ne olduğunu merak ettiğin koca koca ‘kutular’... Artık kendime böyle bir ‘oyun alanı’ kurmanın vakti geldiğini düşündüm ve bu proje çıktı oraya.
Amaç ne?
- Benden öyle sosyal içerikli veya felsefi bir cevap bekliyorsan çok beklersin. Amaç para kazanmak tabii ki. Sonuçta uzaya roket fırlatmıyoruz!
Nasıl bir şıklık bu?
- Ne şıklığından bahsediyorsun? Burası, 6 milyon dolarlık bir teneke yığınından başka bir şey değil. Şık lafını soğuk buluyorum, bilirsin genelde şık kadınlar, burunlarından kıl aldırmazlar. O yüzden Trump Cadde şık değil ama ‘zevkli’, hem de çok zevkli.
AVM’nin üzerine bir cadde inşa etmek nereden geldi aklına?
-Trump’ın o İstanbul’a tepeden bakan iki ukala kulesi var ya, “Bunların havasını biraz söndürmenin vakti geldi!” diye düşündüm ve “Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı” deyip çıktım AVM’nin tepesine. Artık o kulelerden aşağı baktığında ilk önce Trump Cadde’yi görüyorsun…
Sen burada nasıl bir hayat hayal ediyorsun?
-Tekdüzelikten, kasıntılıktan uzak, sokağın neşesi ve rahatlığıyla insanların ruhlarını tazeleyebilecekleri, vitrinlere bön bön bakıp ‘klasik AVM turunu’ tamamlamak yerine gerçekten keyifli vakit geçirebilecekleri bir hayat var hayalimde.
‘Cadde’, nasıl bir cazibe merkezi olacak?
-Ezber bozan... Başka türlü tarif etmem mümkün değil.
Burada vakit geçirmek için bize 5 sebep say…
-5 değil 25 sebep sayabilirim! Trump Cadde’de ‘ikâmet eden’ 25 marka sayesinde buraya gelen biri, yeme-içme ve alışverişin yanında, saçını kestirmekten dövme yaptırmaya, nargile içmekten maç seyretmeye kadar pek çok arzusunu yerine getirebilir.
ÇOK ULUSLU CADDE
Yaş grubu n’olacak?
-Her isteyen gelebilir, +18 iş yapmıyoruz burada.
Kimler ne yapıyor?
-Projeyi yılbaşından önce hayata geçirmek üzere şantiye dahil 100 kişilik bir ekip, gece gündüz çalışıyor. Ve inan herkes her şeyi yapıyor, zaman daraldıkça daha ‘sosyalist’ bir iş ortamı haline geldik.
Hangi markalar var?
-Trump Cadde, ‘çok uluslu.’ Bir çok dünya ve Türk markası birbirlerine komşu olmuş durumda. Gençliğimizin efsane İtalyan markası Fiorucci, yıllar sonra tekrar Türkiye pazarına Cadde’yle giriş yapıyor. Coca-Cola, ilk konsept mağazasını burada açmakla kalmayıp Freestyle adlı detaylarını veremeyeceğim sürpriz bir makineyle aramıza katılıyor. Bunların yanında Nezih Kebap, son yıllarda Türkiye’den çıkmış en iyi konseptlerden biri olan Kağıthane, canı Meksika mutfağı çekenler için Ranchero ve daha bir sürü marka...
Bu grafiticiler kim?
- Grafitisiz, sokak ruhunu yansıtmamız mümkün olmadığından Polonya, Yunanistan ve İngiltere’den dallarında dünya çapında isim yapmış sanatçıları buraya getirdik.
Konteynır fikri nerede çıkmıştı…
-Çevreyi korumak adına onlarca laf ediliyor ama iş icraata gelince, maalesef pek fazla ses çıkmıyor. Biz bu projede elimizden geldiğince doğa dostu olmaya, sürdürülebilirliği baz almaya çalıştık. Hal böyle olunca da kullanılmış konteynirleri yeniden hayata geçirme ve bu konteynerlerin üzerlerinde organik tarım yapma fikirleri ortaya çıktı.
En çok da bu organik tarım hikâyesine bayıldım. Gerçekten lokantalar, arka bahçelerinde domates, biber, fesleğen mi yetiştirecek?
-İsteyen karpuz bile yetiştirebilecek! Ayrıca bu iş sadece lokantalarla sınırlı değil. İstersen sen de gelip kendi kişisel tarlanı kiralayabilir, hafta sonlarını kızınla birlikte ‘mini tarlanızda’ geçirebilirsin.
Ne kadar zamandır uğraşıyorsunuz?
-10 aydır.
Sen, her şeyi birden nasıl yapıyorsun?
-Şizofren bir yapım ve iyi bir ekibim var çok şükür!
Senin tutmayan bir işin olmadı. Bu, üzerinde baskı yaratmıyor mu?
-Bu soru bile üzerimde o kadar baskı yaratıyor ki anlatamam! Kariyerlerinin zirvesinde jübile yapanları şimdi çok daha iyi anlıyorum…
ORKESTRA ŞEFİYİM
Korkmuyor musun, “Ya çuvallarsam?” diye…
-O korku yüzünden işime odaklanmazsam zaten çuvallarım! Gerektiği yerde egomu dışarıda bırakmayı öğrendim yıllar içinde…
‘Writer’s block’ diye bir şey var ya, bu meslekte yok mu?
-Olmaz olur mu? Ama Hemingway gibi kafama kurşun sıkacak kadar hayatı ve yaptıklarımı ciddiye almıyorum.
Senin Limonata dışında mekânın olacak mı?
-Proje benim zaten, daha ne olsun?
Tüm organizatör her zamanki gibi sen misin?
-Ben sadece orkestra şefiyim. Bana eşlik eden muazzam bir senfoni orkestrası var!
Hangisi daha keyif veriyor, bu işler mi, gazetecilik mi? Yoksa ikisi de senin için yaratmak mı?
-Hepsi bana keyif veriyor, o yüzden de hiçbirinden vazgeçemiyorum. Ama yarın, tümüne çizgi çekip çok şık bir manav açarsam da şaşırma! Beni ne mutlu ediyorsa onu yapıyorum…
Hayattan başka fingirdediğim kimse yok!
Cadde’yi bir kenara bırakalım, başka meselelere dalalım. Sevgili durumları ne vaziyette?
- O projenin temel atma aşaması bitti, inşaat halindeyiz!
Sende birkaç kişiyle aynı anda flört eder havası var, yanılıyor muyum? Yoksa bir Kral Charles kadar sadık mısın?
- Sevgilime, bir Kral Charles’dan daha bile sadığım ama eğer bunun karşılığını onda göremezsem, birden bire Rottweiller olurum. Flörte gelince, hayattan başka fingirdediğim kimse yok…
En uzun öpüşmen kaç dakika sürer? Bak seni sevdiğim için sevişmen demiyorum…
-Öpüşürken zaman tutmaya başlamışsan boku yemişsindir zaten!
Bir erkekte en tahammül edemediğin şey…
-Parmak arası terlik ve şort giymesi…
Neden?
- Kenar mahalle karısı gibi oluyorlar da ondan!
SEVGİLİMİ ASLA!
Peki bir kadında en tahammül edemediğin şey...
-Parmak arası terlik ve şort giyen bir erkeği beğenmesi!
Sevgiline, sinirden tokat attığın oldu mu?
-Başkasını dövmüşlüğüm vardır ama sevgilimi asla…
Sen sevişmek istiyorsun, o istemiyor. N’oluyor?
-Beni istemeyeni ben hiç istemem, zorlayacak halim yok. “Benim de başım ağrıyor” deyip arkamı döner yatarım.
Seni en çok eğlendiren kadın?
-Tanıdığım en deli kadın olduğu için tabii ki annem!
Çocuk yapmayacak mısın? Gizli gizli isim düşündüğün oluyor mu? Sana yaramaz bir oğlan mı, bir kız çocuğu mu yakışır?
-Kendim daha büyüyüp, çocuklara mahsus tatlı bencilliğimi üzerimden atamadığımdan baba olmam için daha erken. Hâlâ, “Hep bana, hep bana!” diyorum, o yüzden bir çocuğun sorumluluğunu üstlenemem.
Seni ne baştan çıkarıyor?
- “Elâlem ne der?” diye düşünmeden kendisi olmaktan korkmayan insanlar...
Peki en büyük korkun ne?
-Kendim olursam, elâlem ne der diye korkuyorum!
Neden sorularıma hep esprili yanıtlar veriyorsun? Mizahla örtmek istediğin bir şey mi var?
-Hayat benimle dalga geçmeden, ben onunla dalga geçmeye çalışıyorum da ondan!
Mimar
Gökhan Avcıoğlu
Bu bir gerilla hareketi!
Konsept, İzzet Çapa’ya ait ama tabii ki Cadde’yi oraya tek başına kondurmadı.
Hayatta her şey ekip işi, bu projede çok ünlü bir mimarın uzmanlığı ve yeteneği de var: Gökhan Avcıoğlu.
Yaptığı projeler arasında, ofis binaları, kamu ve ticari alanları, restoran ve mağazalar; İstanbul, Bodrum, Maldivler, Dubai, New Jersey, Washington DC, Virginia, Philadelphia, Connecticut ve Libya’da konut projeleri de bulunuyor.
Borusan Müzik Evi, One Ortaköy, Esma Sultan, Bodrum Kuum Hotel, Beşiktaş Balık Pazarı, bu ünlü mimarın parlak başarılarından bazıları…
Bir de sizden dinleyelim Cadde’yi…
-Bu, aslında bir gerilla hareketi, bir alışveriş merkezinin çatısında! Burası, AVM’nin sterilliğini kırmak üzere planlanmış bir mekân. Dünyada da galiba ilk…
Siz burada ne yaptınız?
-Günümüzde çok hızlı değişimler yaşanıyor. Oturduğumuz yerler, yaşadığımız hayatlar, giderek kendine kapalı sistemlere dönüşüyor. Bunları kıran her türlü öneriyi biz mimarlar severek uyguluyoruz. İzzet ve ekibinin fikrine de sıcak baktık ve bu fikri hayata geçirdik…
ZITLIK BÜYÜLEYİCİ
Peki konteynir kullanmak nereden çıktı…
-Konteynir her zaman ilgi çekici bir malzemedir çünkü inşaat dediğin uzun sürer, ama konteynir hazırdır, getir koy, içine yerleş. Bir arzu nesnesi aslında. Üstelik üzerinde çok kolay değişiklikler de uygulayabilirsin. Kesip biçip pencereler yerleştirebilirsiniz, bütün ön cepheyi cam yapabilirsiniz. Hazır hücreler, hazır evler... Bir de lego gibidir, ekleyebilirsiniz, iki dükkân daha, iki sokak daha…
Bu fikre nasıl geldiniz?
-Ortak bilinçle. Bazen yapıların genel alışkanlıkla kullanılmayan yerleri olur, tepeleri, çatıları. Biz de boş kullanılmayan bir yerinde gerilla hareketi yapalım dedik. Burayı küçük bir köye çevirdik, kabile köyü. Ama plan yapmadık, işe giriştik. İyi bir soygun planı yoktur, iyi bir soygun vardır. Biz de bir tür suç ortaklarıyız. Ben ve ekibim hard ware’den sorumluyuz, konsept ve seçimleri İzzet ve ekibi yaptı…
Trump’ın genel konseptine uyan bir mekân mı?
-Bence bu zıtlık büyüleyici. Ying Yang gibi. Son derece iyi yapılmış steril binanın içindeyiz, tepesinde böyle bir yer var, bu tezat güzel…
Bu projede bir mimar olarak sizi ne heyecanlandırdı?
- Her ülkenin, bir alışveriş kültürü var, bizimki de pazar. Yakın temas, altta dükkânlar, üstler konut. Bunun dışına çıktığınız anda, orası yaşamıyor. Cadde, bir anlamıyla Kapalıçarşı’nın modernize edilmiş hali. Genç bir ruhu var. İnsanlar çok steril yerlerden ziyade interaktif yerleri seviyorlar. Bir taraftan da dünyanın en iyi sokak sanatçıları, grafiticileri sanat eserleri yaptı konteynirlere. Ortaya estetik bir iş çıktı…
Paylaş