Paylaş
Sabah haberini, “MİT’te uzun süre görev yapmış yetkililere” dayandırıyor.
Buna göre Taraf’ın önceki gün yayımladığı belgeler, MİT’in daha önce mahkemelere gönderdiği orijinal belgelerle uyuşmuyormuş.
Adı açıklanmayan yetkililerin verdiği bilgiye göre MİT belgelerindeki yazı karakterleri ve yazı dili Taraf’ın yayımladığı belgelerden farklı imiş.
Orijinal MİT belgelerinde sol üst tarafa yatay biçimde yaslanmış bir numaralandırma sistemi de bulunmuyormuş.
Sabah’ın iddiasına göre Taraf’ın belgelerinin sahte olduğu MİT’te Hakan Fidan’ın müsteşarlığa gelmesinden sonra mahkemelere delil olarak gönderdiği orijinal belgelerin incelenmesiyle de ortaya çıkıyormuş.
Haber bu minval üzerine sürüp gidiyor, iddianın temeli, söz konusu belgelerin birileri tarafından üretilmiş olduğu.
Haberi okurken Balyoz davası sırasındaki bazı tartışmaları hatırladım.
Balyoz davasına esas olan bazı belgelerin “askeri yazışma kurallarına uymadığı” iddiası ortaya atılmış, bu iddialar askeri bilirkişiler tarafından da doğrulanmıştı.
Mahkemenin bu iddiaları tartışmaya değer görmediğini de hatırlayalım.
Hatta yandaş medyada bununla ilgili olarak “Belgeler bilerek böyle hatalıymış gibi hazırlandı” gibisinden iddialara bile rastlamıştık. Belgeleri bilerek hatalı hazırlamışlardı ki yakalandıkları zaman bunu ileri sürüp kanundan kaçabilsinler diye!
Kadere bakın!
Balyoz davasında “fabrikasyon belgeler”in gerçekliği konusunda tam bir mutabakat içinde olanlar, şimdi bunun üzerinden tartışıyorlar.
Merak ediyorum, acaba bu kez savcılar bu fabrikasyon belgeler iddiası üzerine bir girişimde bulunacaklar mı?
Savcılar uyuyor mu, yoksa ‘çok uyanık’lar mı?
GEZİ Parkı iddianamesi mahkemeye gönderildi ve ne camideki bira kutusuyla ne de Kabataş’ta bebeğiyle bekleyen “türbanlı kardeşimizi” taciz edip dövenlerle ilgili bir iddia var.
Camiye bira kutusunun sonradan konulduğunu Zaman gazetesinin istihbarat şefi açıklamıştı.
Askılı siyah pantolonlar giymiş, üstleri çıplak, başlarında tuhaf bir sargı olan insanlar da onca aramaya rağmen bulunamadı.
Ortaya çıkıyor ki cinsel fantezilerle süslü bu iddia o günlerde ortalığı karıştırmak, evlerinde olayları haberlerden izleyen mütedeyyin insanları kışkırtarak sokağa dökmek için uydurulmuş.
Biliyorsunuz kanunlarımızda “halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek” ile ilgili bir suç tanımı var.
Kendisine yollanan bir tweet’i yeniden yolladığı için Fazıl Say bu suçtan mahkûm da edildi.
Ortada çok büyük bir suç var: Birileri oturup yalan haber ürettiler ve bu haberle insanları birbirine düşürmeye niyetlendiler.
“Memleketin savcıları uyuyor mu” diye sormadan edemeyeceğim.
O yalan dolanlara insanlar kanıp sokağa dökülselerdi nelerin olabileceğini düşünemiyorlar mı acaba?
Yaralanan insanlara yardım etmek için seferber olan hekimlere bile “beyaz önlük giydiler” diye dava açanlar, bu büyük sonuçları olabilecek suçu neden görmezden geliyorlar?
Böyle tanığa böyle iddianame
RAHMETLİ Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili olarak açılan davada “gizli tanık” ifade vermesi için bulunamamış.
Meğerse verdiği adres de, T.C. kimlik numarası da doğru değilmiş!
Öte yandan gizli tanığın “Tuğgeneral Levent Ersöz bu evde Turgut Özal suikastını bana anlattı” dediği adresin de doğru olmadığı ortaya çıkmış. Söz konusu adreste Ersöz ailesine ait bir villa tespit edilememiş!
Söz konusu dava, sadece bir gizli tanığın ifadesine dayanılarak açıldı ve Tuğgeneral Ersöz için ömür boyu hapis cezası isteniyor!
Böyle önemli bir iddia var ama savcılık gizli tanığın T.C. kimlik numarasını bile kontrol etmeye gerek görmeden ifadesini almış, iddianamesini yazmış.
Gizli tanığın beyanının doğruluğunu kontrol etmek için de kılını kıpırdatmamış, “Ersöz bu evde anlattı” dediği adresi bile kontrol etmemiş.
Bütün bunlar şimdi yargılama aşamasında yapılıyor!
Böyle bir iddianamenin mahkeme tarafından nasıl olup da kabul edildiği bir yana.
Savcı, işini doğru düzgün yapmamış. Sanığın aleyhine olduğu kadar, lehine olan delilleri toplama yoluna bile gitmemiş.
Gizli tanığın ifadesinde anlattığı bazı olguların doğru olup olmadığını kolayca tespit edebilecekken bunu da yapmamış.
Oysa bunu yapmış olsa belki de tanığın güvenilirliği konusunda şüpheye düşebilir, davayı açmak için daha kuvvetli kanıtların peşine düşebilirdi.
Ortaya çıkıyor ki entipüften bir iddia, bir insanın ömür boyu hapis istemiyle, tutuklu olarak yargılanmasına yetiyor.
Böyle bir yerde haktan, hukuktan söz edebilmek mümkün mü?
Paylaş