Paylaş
“Yıllar sonra dönüp geriye baktığınızda, ne göreceksiniz acaba?”
Bireylerin tarihi de önemlidir çünkü.
Mesela Güney Afrikalı bir siyasetçi Mandela’nın cenaze töreninde sorabilir mi:
“Biz nasıl böyle insanlık dışı bir yönetime alet olabildik...”
Ama normaldi o zaman için...
İşte böyle acılı ve talihsiz bir cevap kalıyor tarihe.
“Normaldi o zaman”... Zaman yani...
Kölelik zamanı Amerika’yı düşünün...
“O zaman öyleydi” diyerek geçiştiriyoruz.
Ne işkenceler yapıldı. Ne canlar gitti. Ne acılar yaşandı.
Ama hiçbiri kalmadı zamana...
Mandela’nın ölüm haberiyle geldi bu soru aklıma:
“Yıllar sonra geriye dönüp baktığınızda...”
Ne göreceğiz acaba?
Sürekli olarak bir “ele geçirme” halinde olan insanlık ne görebilir ki geçmişte...
Kandan başka...
Ortaçağın işkence günlüklerini hatırlayın.
Kilise baskısı...
Dünya yuvarlak mıydı o zaman da?...
Evet ama kimse söyleyemiyordu bunu.
Demek ki yasal olarak yuvarlak değildi.
Ancak şimdi geriye doğru bakınca biraz da şaşkınlıkla, “cehalet” diye geçiştiriyoruz...
Unutuyoruz, intihara zorlanan bilimadamlarını. Yasaklanan ressamları. Yazarları.
Galileo teleskopundan ne kadar uzağa bakabilmişti?...
Ömür boyu ev hapsine çarptırıldığında güneş merkezli evreni keşfetmişti.
Ama kilise şeytanla işbirliği olarak yorumladı bunu.
Galileo’yu yargılayan engizisyonun ne olduğu şimdiki zamandan bakınca belli oluyor.
Ama ya o zaman?...
Mandela’nın ölümünden geldim buraya.
Evet, geçmişle yüzleşmek cesaret ister.
Berlin’deki sohbetimiz sırasında Fatih Akın’ın şu sözünü hiç unutmuyorum:
“Almanya kendi tarihiyle yüzleşebildiği için demokrasiyi sindirmiştir. Sinemadan okullardaki eğitime kadar Nazi faşizminin acılarıyla yüzleşmiştir.”
Bu yüzden Mandela’nın ölümüyle birlikte soruyorum:
“Yıllar sonra dönüp geriye baktığınızda... Neyle yüzleşeceğiz acaba?”
Mesela 50 yıl sonranın Türkiye’sinde hâlâ “Kürt meselesi” kalabilir mi?
Demokrasi tartışması yaşanıyor olabilir mi?
15 sene önce kim diyebilirdi ki, Diyarbakır Meydanı’nda onbinlerce kişiye Öcalan’ın mektubu okunacak?
Okundu da ne oldu?
Şimdi “Taviz var. Pazarlık var” gibi eleştiriler yapılıyor.
Nedir taviz? Nedir pazarlık?
Karşılıklı konuşmak taviz midir?
Demokrasinin neresinde taviz olur?
İnsan haklarının neresinde pazarlık olur?
İşte...
Geçmişe doğru dönüp baktığınızda...
“Kürt yoktur” diyen bir zihniyetten Kürtçe yayına, Kürtçe isimlerin yasak olduğu kanlı bir dönemden, Mardin’deki Kürt Dili Anabilim Dalı’na kadar geldik.
Ne oldu peki?
Geçmişte kanlı bir dönemin acıları kaldı.
O yüzden diyorum ki...
Eğer geriye doğru dönüp bakabilirsek, şimdiden 50 yıl sonranın Türkiye’sini anlayabiliriz.
Herkesin aidiyet duygusunu özgürce yaşayabildiği, kimliğini, kültürünü, dilini ve inançlarını ortak saygı çizgisinde paylaşabildiği bir Türkiye’yi özlemek nasıl suç olabilir!?
Umarım 50 yıl sonrasının Türkiye’sinden bize doğru bakacak olanlar, şimdi bizim Nâzım Hikmet’lerin Yılmaz Güney’lerin yasaklandığı, şiirlerin toplatıldığı bir döneme baktığımız gibi bize bakıyor olmazlar...
Olmasınlar...
O yüzden, bu çözüm sürecini bütün kalbimle destekliyorum.
O yüzden, BDP’nin getirdiği demokratik Türkiye önerisini tartışmaya önemli bir katkı olarak görüyorum...
O yüzden, “Özgürlüğü ve demokrasiyi önemsemeden birbirimizi nasıl önemseriz...” diyorum.
Paylaş