Paylaş
Yani birbirimize haber atlattığımız bir dönemde...
Ki şimdi bilemiyorum, “haber atlatmak” diye bir kaygı kaldı mı bizim meslekte...
Çünkü o zamanlar uyuyamazdık.
Sabaha karşı rakip gazetenin birinci sayfasını görmeden uyku haramdı...
Neden sabaha karşı...
Çünkü o zaman ne internet ne de tablet vardı...
Şimdi saat 02.00’den sonra her haber her yerde...
Ama o zamanlar...
Eğer gazeteleri aynı dağıtım şirketi dağıtıyorsa, rakip gazete görmesin diye ve özel haberlerimizi gizlemek için “sahte manşetler” koyardık.
Hatta o bile yetmezdi...
Çünkü taşra baskısındaki manşetin aslında manşet olmayacağını hemen anlardık...
Ve gece yarısı Ankara bürolarındaki ilk söz şu olurdu:
“Hımmmm. Bundan da manşet mi olur. Bunların elinde bir bomba haber var.”
Huysuzlanırdık...
Öyle bir rekabetti bu.
Keskin bir rekabet. Saf gazetecilik rekabeti.
Şimdi ne kadar var bilemiyorum.
TIME ANKETİ
Mesela şimdi bakıyorum...
Acaba hangi gazete yöneticisi sabaha karşı diğer matbaadaki baskının mürekkep kokusunu merak ediyor?
Onu bilmem ama gördüğüm kadarıyla medya artık “mesaj marketi” haline geldi.
Yani haberden çok bir pazarlama unsuru...
Bizden çok örnek veririm...
Uzun uzun da anlatırım.
Ama moda deyimle verdiğim örnek global olsun diye dünya çapındaki bir markadan örnek veriyorum:
Tıme dergisi bir anket yapmış.
Mısır’daki darbeci Sisi’yle Türkiye Başbakanı Erdoğan’ı yarıştırıyor...
Üstelik... Sisi yarışı kazanıyor gibi...
İşte bu bile anlatıyor.
Artık medya “operasyonel bir unsur”.
O yüzden. Ben bu anketi şöyle anladım:
“Ben artık medyayım... Ve imaj belirlerim” demenin global örneğidir bu...
Tayyip Erdoğan’ı sevmeyebilirsiniz... Oy da vermeyebilirsiniz...
Tamam da...
Arkadaş...
Darbeyle gelen Sisi’yle, milletin oyuyla gelen Türkiye Başbakanı’nı karşılaştırmak hangi haberciliğe sığar...
Hangi akla ve vicdana sığar?
İşte ben bunu anlamadım.
Aslında benim hissettiğim şey şudur: Tıme’ın anketiyle üzülen kişi Erdoğan olmamalıdır. Asıl üzülen, millet iradesiyle o Meclis’e seçilen her milletvekili olmalıdır. Ve işte bu yüzden Meclis’te bütün grubu bulunan partileri, sen, ben demeden Tıme’a Türkiye’nin önümüzdeki bir yıl içinde üç seçim yapacak demokratik bir ülke olduğunu hatırlatmaya çağırıyorum.
“Yok öyle...
Burası Türkiye” demek için...
Paylaş