Herkese özgürlük... Rüzgar’a da özgürlük!

DURUM biraz tuhaftı tabii.

Haberin Devamı

Bütün gazetelerde aynı fotoğraf.
Cinsiyetini değiştiren Rüzgar Erkoçlar fırında çalışıyor, un çuvalı taşıyor, yerleri paspas yapıyor.
Öylece baktım fotoğraflara...
Üzüldüm.
“Haberi ve izni olmadan çekildiği için Rüzgar üzülmüştür şimdi!” diye üzüldüm.
Çünkü telelerle, uzaktan, gizlice çekilmiş fotoğraflardı.
Buradaki ayırt edici sözcük,
“gizlice”.
Tamam, dünyanın her tarafından yapılıyor, ünlü insanların bundan kurtulma şansı yok ama bir durun düşünün...
Siz, çektiğiniz bir fotoğrafla, birinin çalışma hürriyetini, var olma hürriyetini, kendisine yeni bir dünya yaratma hürriyetini engelliyorsanız, bunda bir yanlışlık olmalı...
Neden mi öyle söylüyorum?
Çünkü kapıda hâlâ gazeteciler beklediği için, o çocuk üç gündür işe gidemiyor!

İNSANLIĞIMIZI KAYBETTİK

Üstelik bu kadar da değil!
Haberin veriliş biçimi de üzücüydü.
Çünkü “eksikti”.
Madem o fotoğrafı çekiyorsun, o zaman fırında neden çalışmak zorunda kaldığını da yaz!
Rüzgar’la 9 ay önce röportaj yaptım, o günden beri de haftada en az üç-dört kere onunla konuşuyorum. Hayatındaki bütün gelişmeleri biliyorum, ne kadar büyük sorunlarla mücadele ettiğini de...
O yüzden, keşke “Neden o fırında çalışmak zorunda kaldığı da yazılsaydı” diyorum.
Hıncal Uluç da yazmış.
“Belli ki fotoğraflar bir yerden servis edilmiş” diyor, “Ama altında iki cümle laf yok. Ne fırıncıdan bir alıntı, ne Rüzgar’dan bir alıntı...”
Doğru, yok!
Çünkü kimsenin, “Kardeşim, neden sen o fırında çalışıyorsun!” diye sormak gibi ne bir derdi ne de niyeti var!
Hikâye nedir umurlarında bile değil.
Söz konusu kişinin ne hissettiğinin, nasıl bir durumda olduğunun da önemi yok, onun özgürlük alanına girip girmediklerinin de, yeter ki o fotoğrafı çekip, servis etsinler...
Bu mudur?
Budur!
Geldiğimiz noktada budur!
Bu da bana kötü geliyor.
“Biz ne zaman insanlığımızı kaybettik?” dedirtiyor.
O fotoğrafı, “ekmek parası” için çektiğini düşünen arkadaşlar, bir başkasının ekmek parasını engelleyip engellemediğini düşünmüyor bile.
Yabancılaşmanın dik âlâsı bu!
Bu da beni delirtiyor!

BAŞKA ÇARESİ YOKTU

Rüzgar Erkoçlar
, piyasada iş yapan, sevilen, aranan, oldukça iyi para kazanan bir kadın oyuncuyken, yani güzel ve seksi bulunurken bir sürü teklif alıyordu...
Ama o, ikiyüzlülük yapmadı, riyaya sapmadı, ruhunun bir kadın bedeninde hapsolmasına daha fazla dayanamayarak, cinsiyet değiştirmeye karar verdi.
Bu, bir “tercih” değildi.
Bir insan, manyak mı, neden bu kadar zor bir şeyi, üstelik böyle bir ülkede yapmaya kalksın...
Ne heves ne şımarıklık ne de bir arayış...
Çünkü başka çaresi yoktu!
Zorunluluktu...

FİLM TEKLİFLERİ BİTTİ

Şimdi biraz düşünün...
Mesleği oyunculuk olana biri, kadınken film teklifleri alan biri, cinsiyet değiştirip erkek olmaya karar verdikten sonra niye o film teklifleri bıçak gibi kesilir?
Kesildi!
Ama bir de hayatın getirdiği zorunluluklar var, para kazanmak zorundasın her şeyden önce...
O da başka bir iş bulamadığı için ve onu istismar etmeye çalışan projelerden kaçabilmek için bir fırında çalışmaya başladı...
O fırının tezgâhında ay çöreği de satabilirdi, kasada da oturabilirdi...
Ama hayır, arkada, görünmeyen bir yerde çalışmayı, un çuvalı taşımayı tercih etti.
Vitrinde olmak istemedi.
Haber olmak istemedi.
Bu genç adamın tek isteği kendine, iddialı olmayan, minik bir hayat kurabilmekti.
Biraz para kazanabilmek ve özgürce yaşayabilmek...

YARATIK MUAMELESİ YAPILDI

Rüzgar
, beni şaşırtan ender insanlardan biri.
Ona para karşılığı röportaj teklifleri geldi, onu da kabul etmedi.
Gerçekten ama gerçekten röportajının gazetede yayınlanmasını istemiyordu...
Ama meme operasyonu için gittiği doktor ne yazık ki böyle doktorlar da var- raporlarını basına sızdırdı.
Ve birileri sosyal medyada, “Çok ünlü bir kadın oyuncu, erkek oldu!” diye yayın yapmaya başladı.
Tehditler, şantajlar, “Çık ortaya, yoksa seni afişe ederiz!”ler...
O da çıktı konuştu.
Bana anlattı.
Bana verdiği röportaj bir zorunluluktu, bir “manifesto” niteliğindeydi.
Niyeti, verdiği kararı herkesi açıklamak, sonra susmak ve kendi hayatına çekilmekti...
Ama o da mümkün olamadı!
Hayat da, bütün acımasızlığıyla omuzlarına bindi.
Herkes üzerine çullandı.
“Fıstık atılacak bir tür yaratık” muamelesi yapıldı.
Bir taraftan, aile bireylerinin hastalıklarıyla uğraşıyor, bir taraftan kendi hayatını kurmaya çalışıyor, ama iş yok, para yok...
Bir taraftan hukuki süreç devam ediyor, onun durumunda olan arkadaşları mavi kimliğini alabiliyor, o ise “ünlü” olduğu için bir sürü bürokratik engelle karşılıyor...
Hastane süreci, ameliyat süreci, ameliyatların tamamlanması için gereken para...
Yani nasıl bu zamana kadar aklını kaçırmadı anlamak mümkün değil!

OLAN RÜZGAR’A OLDU

Bir de tiyatro oyunu meselesi var.
Rüzgar’ın, kendi hayatını anlatan bir oyunda oynaması istendi.
Kabul etmedi.
Ama sosyal medyada oyunun reklamı, “Rüzgar Erkoçlar’ın hayatı tiyatro oyunu oldu!”diye yapıldı.
Yönetmen, “Bunun benimle alakası yok, magazin basınının işidir!” diyor.
Doğrusu nedir, kimse bilmiyor...
Bense artık herkesin iyi niyetinden şüphe ediyorum!
Çünkü olan hep Rüzgar’a oluyor.
Biraz daha tecrit oluyor, kendi kabuğundan çıkamaz hale geliyor...
Lütfen onu “özgür” bırakalım ki, hayatını yaşayabilsin, o da, “Hürriyet benim!” diyebilsin...
Lütfen...

Yazarın Tüm Yazıları