Paylaş
Komünist diye fişliyordu.
Alevi diye fişliyordu.
İrticacı diye fişliyordu.
Kürt diye fişliyordu.
Solcu diye fişliyordu.
*
Askeri vesayet dizginlendi, ileri demokrasiye geçildi, sivil iktidar muktedir oldu, hatta “Fişleme utancı son buluyor” diye propagandalar yapıldı.
Sonuç?
Yıl olmuş 2013...
Fişlemeye tam gaz devam.
“Süleymancı” diye, “Nakşibendi” diye, “Cemaatçi” diye fişleme yapılıyormuş.
Biraz daha kurcalansa...
“Gezi’ci” diye, “Alevi” diye, “ulusalcı” diye, “fazla Atatürkçü” diye, “Hükümetimizi hiç beğenmiyor” diye, “Sağda solda Tayyip Bey aleyhinde konuşuyor” diye yapılan fişlemeler de ortalığa saçılacak.
*
Bakıyoruz hükümet cephesine...
“Fişleme” konusunda tatmin edici bir cevap yok.
Sadece...
“Devlette devamlılık esastır anlayışıyla hareket eden bir grup memurun işgüzarlığı... Gözden kaçmış...” anlamına gelecek bir-iki izah denemesi var, o kadar.
*
İyi de kardeşim...
Hangi ilçede hangi okul inşaatı ihalesini kimin kazanacağını belirleyen o meşhur dikkatiniz ve enerjiniz sıra “fişleme”ye gelince mi tükeniyor?
Hiçbir alanda “boşluk” bırakmayan çalışma temponuz, “Fişlemeci memur işgüzarlığı” karşısında neden teslim bayrağını çekiveriyor?
Bir deyiverin hele...
Kaç valiniz vardı, şimdi kaç valiniz var
YENİ Şafak gazetesinin Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, Cemaat’e soruyor:
“2004’ten önce ve sonra kaç valiniz vardı, şimdi kaç valiniz oldu; kaç milletvekiliniz vardı, şimdi kaç milletvekiliniz oldu; kaç bakanınız vardı, şimdi kaç bakanınız oldu?”
*
Abdülkadir Selvi, soruyu Cemaat’e sormuş.
Ama bence sorunun tek muhatabı Cemaat değil.
Üç makam daha var soruya muhatap olması gereken.
*
Valiler açısından İçişleri Bakanı Muammer Güler’e sormalıydı soruyu...
Demeliydi ki:
“Sayın Bakanım... Valilerin kaçı Cemaatçidir? Cemaat’e kaç vali verildi?”
*
Milletvekili açısından AK Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik’e sormalıydı soruyu...
Demeliydi ki:
“Sayın AK Parti Sözcüsü Çelik... AK Parti milletvekillerinin kaçı Cemaatçidir? Cemaat’e kaç milletvekilliği verildi?”
*
Bakanlar açısından da Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’a sormalıydı soruyu...
Demeliydi ki:
“Sayın Hükümet Sözcüsü Arınç... Kabinede kaç Cemaatçi bakan var? Bakanların kaçı Cemaatçidir?”
*
Sayın Muammer Güler... Sayın Hüseyin Çelik... Sayın Bülent Arınç...
Abdülkadir Selvi arkadaşımız soruları size sormamış ama farz edin ki size sordu...
Bir cevap lütfeder misiniz?
Sahi Cemaat’in kaç valisi, kaç milletvekili, kaç bakanı var?
Şöyle bir şeydir İstanbul soğuğu
EV kıyafetiyle balkona çıkmış olanı anında içeri tornistan ettiren bir soğuktur.
Sokakta yürürken insana ikide bir “Keşke eldiven alaydım yanıma, keşke” dedirten bir soğuktur.
Bilmiş bir eda ile “Hava kar topluyor” ya da “Kar yağarsa hava yumuşar” türü raconlar kestiren bir soğuktur.
İnsanı, tanesi beş liraya bere satan tezgâhlara uğratan bir soğuktur.
İnsana, “Şu anda Antalya 20 derece” diye sayıklatan bir soğuktur.
Bir Fethullah Gülen metni gibi kök söktüren bir soğuktur.
“Ben bu soğuğun bir benzerini bir kış günü Ankara’da görmüştüm” diye konuşturan bir soğuktur.
İnsana sıcak dershane rüyaları gördüren bir soğuktur.
Evin kızı kırınca uğurdur, hizmetçi kırınca kör müsün
SİZ ABD’ye gidince...
On numara karşılama oldu, ABD’nin en sıkı müttefiki olduğumuz tescillendi, beraber ıslandık Beyaz Saray’ın bahçesinde yağan yağmurlarda, Obama bizi övdü, artık bize karada ölüm yok, hiç kimse ABD ile bizim aramızı açamaz falan...
*
Başkası ABD’ye gidince...
İcazet mi arıyorsunuz Beyaz Saray’da, ABD’ye değil Anadolu’ya gideceksin kardeş, ABD ile uyumlu bir görüntü vermeye çalıştığınızı görmüyor değiliz, ABD’nin hoşuna gidecek mesajları sıralıyorsunuz, bu nasıl ulusalcılık falan...
Eliniz değmişken şunları da tıraşlayın
İSTANBUL’un siluetini bozan “Onaltıdokuz Kuleleri” için tıraşlama kararı çıkmış.
*
Madem siluet bozan yapıların tıraşlanması söz konusu...
O zaman...
“Gökkafes” adı verilen heyulayı da...
Haliç’te yapımı tamamlanmak üzere olan metro köprüsünü de...
Park Otel’in tepesine kondurulan koskocaman “CVK” tabelasını da...
Bi’ zahmet tıraşlayıverin.
Dönemin ruhu
2004 yılından bir belge ortaya çıkınca...
Söyledikleri şunlar:
Dönemin şartlarını göz önünde bulundurmak gerekir.
Dönemin ruhu diye bir şey var.
Her olay kendi döneminde değerlendirilmelidir.
O dönemin atmosferini dikkate almadan yorum yapılamaz.
Söylediklerinin hepsi doğru...
*
Fakat bunları söyleyenler...
Aynı zamanda...
Ellerine aldıkları 1920’li, 1930’lu yıllardan gazete kupürlerini, sanki dünün gazetelerinin kupürleriymiş gibi, “bunlar, bunlar, bunlar” diye halka doğru sallayanlardır.
Barış süreci yarım kaldı
İBRAHİM Tatlıses, Diyarbakır’daki meşhur düette şöyle demişti:
“Bir oğlum olacak, adını Barış koyacağım.”
*
İbrahim Tatlıses ile eşi Ayşegül Yıldız boşanınca...
Bir oğlun olması ve adının Barış konulması işi sekteye uğramış oldu.
*
Posta gazetesi, işte bu olayı gülümseten bir başlıkla özetlemiş:
“Barış süreci yarım kaldı.”
Paylaş