Paylaş
Bugün size bir akademisyenin başından geçen araştırma macerasını anlatarak siyasi paranoya kültürüne dikkat çekmek istiyorum.
Konu yine anketlerle ilgili!
Diyanet anketi üzerine çıkan tartışmaları hatırladınız değil mi, öyle bir şey.
‘CASUS OLABİLİR!’
Belçika’da Leuven Üniversitesi’nde bir Türk öğretim üyesi, oradaki ve Türkiye’deki gençlerin inandıkları “değerler” üzerine bir araştırma yapıyor. Araştırmayı Türkiye’deki bir üniversite destekliyor.
Başka araştırmalar da yaptıkları için adlarını yazmıyorum.
Öğretim üyesi kalkıp Belçika’dan Türkiye’ye geldi. Büyük bir ilimizde lise öğrencileriyle görüşmek için okul yönetiminden izin istedi. Okul müdürü önce razı oldu, sonra okuldaki “pedagog” müdürü şüpheye düşürdü:
“Casus olabilir!”
Böyle başka tecrübeleri de bulunan öğretim üyesi, bana gönderdiği mektupta “Veri toplayanlara ve amaçlarına karşı paranoya derecesinde güvensizlik hakim” diye yazıyor.
BİLİMSEL ARAŞTIRMA
Burada Prof. Shalom Schwartz’ın 60 ülkede yaptığı araştırmalar sonucunda genel bir “değerler teorisi” kurduğunu, “Schwartz’ın değerler ölçeği”nin bütün dünyadaki değerler araştırmasında, hatta pazar araştırmalarında bile kullanıldığını belirtmeliyim.
Bu araştırmalarda otorite karşısındaki tavırlar, hoşgörü, başarı motivasyonu gibi değerlerin toplumdaki karşılığı tespit edilir. Kültürel kimliklerle bu değerler arasındaki etkileşimin haritasını görmek ve mesela ona göre eğitim, entegrasyon ve iş politikaları geliştirmek mümkün olabilir.
Schwartz, dindarlık derecesiyle değerler sisteminin niteliğini de araştırmış bir bilim adamıdır.
Ama bu araştırmalar “fişleme, casusluk” gibi korkularla karşılanıyor! Anayasaya aykırı ilan edenler bile çıktı. Halbuki, anket çalışmalarında kişilerin adları yazılmaz, “anonim”dir. Kimin ne dediği tespit edilemez, sadece anonim “eğilimler” belirlenir, anayasaya aykırılık söz konusu olamaz.
GENÇLER VE MODERNLEŞME
Bahsettiğim akademisyenin Avrupa’daki göçmen Türkler arasında yaptığı araştırmada, “İkinci nesil Türk gençlerinde dindarlığın modern değerleri benimsemeye engel olmadığı” sonucu ortaya çıkmış. Çok sevindirici bir sonuç. Yayınlandığında alıntılar yaparak okurlarımla da paylaşmak isterim.
Şu soru üzerinde düşünelim lütfen:
Belçika’da, Fransa veya Almanya’da yaşarken “fişlenme, casusluk” gibi korkular duyulmaz da, aynı kültürün insanları, Türkiye’de aynı soruları böyle korkularla, kuşkularla karşılıyor?!
Çünkü bizde tarihsel dönemlerden beri otorite kimin elindeyse öbür taraf baskı, korku hissediyor! Süreklilik, korkuları kuşku kültürüne dönüştürüyor. “Dış güçler, tuzak, komplo” edebiyatları her kesimde yaygın değil mi?!
Liberal demokrasi toplumsal sağlık için de gerekli dersem abartmış olur muyum?
POLİTİKACININ VEBALİ
Bana mektup yazarak Türkiye’deki araştırma serüvenini anlatan bilim adamının şu satırlarıyla yazımı noktalıyorum:
“Avrupa’da veri toplamakta hiç böyle sorunlarla karşılaşmıyoruz ne göçmen, ne de anaakım toplumda. Bu da hassasiyetin ve gerilimin halktan değil, politikalardan ve politikacıların tutumundan beslendiğini gösteren araştırmalarla tutarlı.
Otoriteye güvensizlik her türlü paranoyayı birlikte getiriyor: İç ve dış mihraklarla savaşmaya hazır birer hassasiyet abidesi oluyor herkes. Bu da sosyal bilimlerin değerini ve katkısını çok ama çok sınırlıyor.”
Paylaş