İki dudak

EĞER burası demokratik bir ülkeyse...

Haberin Devamı

Eğer bu ülkede demokrasinin en temel kuralları işliyorsa...
Eğer bu ülkede hâlâ akıl ve izan varsa...
Eğer bu ülkenin insanları, çocuklarının, torunlarının geleceğini düşünüyorsa...
Eğer bu ülkenin parlamentosu bir sivil anayasa yapamıyorsa bile, içimizde hâlâ, “vatandaşlık” bilinci ve “birlikte yaşama” duygusu varsa...
O zaman bilmeliyiz ki...
-Bu ülkenin kaderi, her salı günü bu halkı “dost” ve “düşman” diye ikiye bölen, halkını “öz evlat”, “üvey evlat” diye gören, bir bölümüne “Habil” ötekine “Kabil” muamelesi yapan bir siyasetin “iki dudağı” arasında olamaz.
Yüzde 49 küsur oy alsa da olamaz, yüzde 90 oy alsa da...

* * *

-Bu ülkenin geleceği, dış politikasını, gençlik hülyalarının, yazdığı kitabın “kobay”ı gibi gören, eski Osmanlı fantezilerinin sağlaması zanneden, işine gelen darbeciyi, “Müslüman kardeşlik” hissiyatı ile destekleyip, işine gelmeyeni tu kaka ilan eden, yaşını başını almış bir öğrenci derneği nostaljiğinin “iki dudağı” arasında olamaz.
Yüzde 49 küsur oy alsa da olamaz, yüzde 90 alsa da...

* * *

Haberin Devamı

-“Bu ülkenin güvenliği, sırf, komşu ülkenin ifrit olduğu lideri gitsin diye, kapısını dünyanın en tehlikeli terör örgütüne bile açmaktan çekinmeyen bir zihniyetin “iki dudağı” arasında olamaz..
Yüzde 49 küsur oy alsa da olamaz, yüzde 90 oy alsa da...
-Bu ülkenin tarihi istikametinin kaderi, tarih anlayışı, bir komşu ülkenin başkanının karşısında üç saniye içinde “Bizi Avrupa Birliği’nden kurtarıp Şanghay Beşlisi’ne alın” diyecek kadar dalgalı bir zihniyetin “iki dudağı” arasında olamaz.
Yüzde 49 küsur oy alsa da olamaz, yüzde 90 alsa da...

* * *

-Bu ülkenin gençliğinin geleceği, bir gece kalkıp 4 artı 4 artı 4 diye tutturan, ertesi sabah uyanıp, “Sınavları kaldıracağım” diye direten, bir başka akşam, bir televizyon programında “Dindar nesil yaratacağım” diye tornadan çıkmış bir gençlik vaat eden bir zihniyetin “iki dudağı” arasında olamaz.
Yüzde 49 küsur oy alsa da olamaz, yüzde 90 alsa da...

* * *

-Bu ülkenin ruh sağlığı, ülkesini sadece “Sünni” bir gözlükten gören, sadece haysiyeti için ayağa kalkan 3.5 milyon gencini “düşman” ilan eden, bir zihniyetin “iki dudağı” arasında olamaz.
Yüzde 49 küsur oy alsa da olamaz, yüzde 90 alsa da...

* * *

Haberin Devamı

Olamaz mı...
Olabilir.
Tarihte oldu...
Ama hiçbiri o ülkelerin insanlarına mutlu bir gelecek getirmedi.
Sadece ıstıraplı bir mazi bıraktı...
Hatırlamak bile istemedikleri, acılarla, trajedilerle, kayıp gitmiş, yok edilmiş hayatlarla dolu bir mazi...

Öyleyse kim kafalarına tabanca dayayıp bu ıslak imzaları attırdı

-DÜN Taraf gazetesinin manşetindeki haberin hiç tartışmasız anlamı şu:
Ülkenin “anayasal kurumu” olan Milli Güvenlik Kurulu, resmen ve açık açık “Cemaat’i takip ve bitirme planı” olarak görülebilecek bir kararname çıkarmış...
İçeriğini tartışmam. Dediğim gibi orası “anayasal bir kurum” ve hâlâ “anayasal kurum” olma niteliğini devam ettiriyor.
Altındaki “ıslak imzalara” bakıyorum.
-Ülkenin seçilmiş başbakanı,
-Ülkenin seçilmiş dışişleri bakanı,
-Ülkede, “ileri demokrasiyi” savunan herkesin “gelmiş geçmiş en demokrat askeri” diye bildiği Genelkurmay başkanı,
-Ergenekon ve Balyoz davalarında adı “Darbeyi önleyen komutan” olarak geçen dönemin Kara Kuvvetleri komutanı...
Yani “Demokrasi samimiyetlerine” ve “hassasiyetlerine” güvenimizin tam olması gereken insanlar.
O nedenle alınan kararların meşruiyetini ve içeriğini tartışmanın manası yok.
Amaaa..
Şu duygularımı da yazmadan geçemem:
-DOĞRUYSA Bu belge doğruysa, o zaman 28 Şubat davası fiilen çökmüş demektir.
Neden mi?
Demek ki o gün, yani 28 Şubat’ta ülkenin “anayasal” bir kurulu olan Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan kararların altındaki imzalar ve onları uygulayanlar da en az 2004 kararnamesi kadar meşru bir şey yapmıştır.
-SAHTEYSE Eğer bu belge sahteyse, altındaki ıslak imzalar sahteyse, o zaman da Ergenekon ve Balyoz davaları fiilen düşmüş demektir.
Neden mi?
Çünkü o davalarda çok sayıda sahte ve sonradan üretilmiş belge ortaya çıkarılmış ve yargı ne yazık ki bunların hiçbirini dikkate almamıştı.
Buyurun şimdi nur topu gibi bir evladınız oldu.
-TEK KURTULUŞ YOLU Tabii o imzaları atanlar şunu söyleyebilirler:
“Kardeşim, o imzaları atmışız da ne olmuş? Uygulamış mıyız?”
Nitekim Başbakan’ın danışmanı da kendisine kalan tek yolu seçti.
“O kararname yok hükmündedir... ”
O zaman da insana sormazlar mı?
“Sahteliği bin kere belgelenmiş belgelerle, darbe planı diye sunulup, hiçbir maddesi hayata geçirilmemiş, yani ‘yok hükmünde’ kabul edilmiş, ama haddini aşmış bir savaş oyunu için insanları niye müebbet hapislere çarptırdınız...”
O “müebbet bir suçsa” bu ıslak imzalar da, hiç olmazsa, “müebbet bi ayıp” değil mi...
Bir de şunu merak ediyorum..
O gün AK Parti’nin seçilmiş yöneticilerine, “yok hükmündeki” o ıslak imzaları kim ve nasıl attırdı..
Yani kafalarına silahı dayayan Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman mıydı...

Haberin Devamı

Bireyi sadece devletten değil toplumdan da korumak lazım

NİHAYET bir insan çıktı ve açık açık söyledi:
“Bireyi sadece ceberut devletin baskısından korumak yetmez.”
Söyleyen kişi TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz...
Kendisi bu cümleyi fazla açmamış, ben açayım.
Modern demokrasi bireyi nelerden ve kimlerden korumalı?
-Onu “ceberut bir toplumdan da” korumak gerekir.
Yani “mahalle baskısından”.
Yani yüzde 49 küsur oyu, kendine “istediği her şeyi yapma ehliyeti” gibi gören “çoğunlukçu” zihniyetten.
Yani yüzde 49 küsur oyla yetinmeyip, bir de kendi ahlak normlarını herkese kabul ettirmek için yaptırdığı kamuoyu anketlerini neredeyse resmi bir referandum gibi gösterip, bunu bireylerin ahlak ve hayat tarzlarını terbiye edici bir kamçı haline getirmek isteyen zamane muhafazakârının ceberutluğundan da korumak lazım.
Peki bireyi bu tehlikelerden kim koruyabilir?
Muharrem Yılmaz onun da cevabını veriyor:
“Demokrasi...”
O, bu kelimeyi açmamış, ben tamamlayayım.
“İleri demokrasi” diye yutturulmak istenen çoğunlukçu otoriterlik değil.
Çoğulcu, kontrol ve denge kurumları iyi çalışan, modern bir demokrasi.
Artık eskisine göre daha umutluyum.
“Gezi çocukları” bu ülkenin makûs talihini değiştirdi.
Tarih bu ülkenin demokrasi mücadelesini “Gezi öncesi” ve “Gezi sonrası” diye yazacak.
O günden sonra insanlar ve kurumlar konuşmaya başladı.

Yazarın Tüm Yazıları