Tarihte Kürtler

TÜRK Tarih Kurumu 9-10 Ocak günlerinde Ankara’da “Tarihte Türkler ve Kürtler” konulu uluslararası bir akademik sempozyum düzenleyecek.

Haberin Devamı

Kurumun tarihinde bir ilk... Kurum Başkanı Prof. Metin Hülagü, sempozyumun tamamen bilimsel olacağını, bilgi ve belgeye dayanacağını, hamaset ve siyasetten uzak durulacağını söyledi. “Açılımla ilgisi yok, tamamen akademik bir çalışma” diye de belirtti.
Prof. Hülagü’yu kutluyorum bu çok isabetli kararından dolayı.
Beş yıl önceki bir yazımda ben de ders kitaplarının Türklerle Kürtlerin bin yıllık ortak tarihini de içerecek şekilde yazılması gerektiğini belirtmiştim.
Bugün, Milli Eğitim Bakanı bir bilimadamıdır; Prof. Nabi Avcı... Keşke dershaneleri kapatmak gibi teşebbüs hürriyetine aykırı bir kararın uygulanmasıyla meşgul olmak zorunda kalmayıp da bilimadamı vasfıyla müfredat sorunlarına kendini verseydi, değil mi? Yine de konuyu Sayın Avcı’nın dikkatine sunuyorum.
Beş yıl önceki bir yazımı da buraya alıyorum:

Haberin Devamı

BEŞ YIL ÖNCE

Bizde tarih yazımının resmi temelleri 1930’larda atıldı. Antik Grek medeniyetini “Krak” Türkleri kurmuştu! Eski Mısır ve Mezopotamya medeniyetleri de “Türk ırkı”nın eseriydi falan... Hun, Moğol ve Kıpçak tarihleri de “Türk” diye yüceltilmişti.
Böylece “ümmet dönemi” diye Selçuklu ve bilhassa Osmanlı tarihi marjinalleştiriliyordu.
Gerçi 1939’da düzeltme kararı alındı ama özü çok da değişmedi.
Halbuki, bugünkü “millet” varlığımız Anadolu’nun yerli kültürlerini de özümseyen Selçuklu ve Osmanlı tarihlerinin evriminin eseridir. Anadolu insanına bir “aidiyet” ve “vatandaşlık” duygusu vermede, içinde yer aldıkları bu tarih çizgisi esastır: Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet...
Yani, “etnisist” değil, “Türkiye” odaklı bir tarih...
Böyle bir tarih yazımında iki konu hayati derecede önemlidir:
-Türklerle Kürtlerin buluşması...
-Bin yılı birlikte yaşamaları...

TÜRK-KÜRT BULUŞMASI

“Etnisist” tarihçiliğin Kürtçü versiyonu, Doğu Anadolu’nun otantik Kürt yurdu olduğunu, Türklerin 1071’den itibaren gelip ‘işgal’ ettiğini yazarlar; tarihe “buluşma” gözüyle değil, “çatışma” gözüyle bakarlar.
Halbuki antik Kürtlerin orijinal yurdu, Van Gölü’nün epeyce aşağısında ve Batı İran’da dağlık Carduchi coğrafyasıdır. Brownson bunun haritasını da yayımlamıştır. Sultan Sencer’in kurdurduğu “Kürdistan” eyaleti de aynı coğrafyanın bugünkü Hemedan yöresinde idi.
Doğu Anadolu o çağlarda Roma ve Bizans toprağıydı, Ermeni, Süryani, Rum ve Diyarbekir yöresinde de Hıristiyan Arap kabileleri vardı.
Abbasi Halife ordularının fetihleriyle birlikte Güneydoğu’ya Müslüman Arap ve Kürt aşiretlerinin, ardından Türkmen aşiretlerinin girişi başladı.
1071’de Malazgirt’te Alparslan’ın ordusunda 10 bin gönüllü Kürdün bulunması, Bizans’a karşı bu “buluşma”nın simgesidir.
12. yüzyılda bile Urfa ve çevresinde Haçlı Kontluğu’nun kurulması, bölge nüfusunda Hıristiyan unsurların önemini gösterir. Selçuklu-Türkmen fetihleri Doğu Anadolu’yu “Turcomania” haline getirirken, Kürtler de Fırat’ın doğusuna yayılmışlardır...

Haberin Devamı

NÜFUS HAREKETLERİ

Tarihsel süreçte Türkmenler Ege’ye yürürken Eyyubiler döneminde Fırat’ın doğusuna Kürt göçü hızlandı. Osmanlı-Safevi çatışmasında da Anadolu’ya İran’dan Sünni Kürt göçü, Anadolu’dan İran’a Alevi Türkmen göçü oldu.
Bölgedeki Kürt nüfusu, etnik milliyetçilerin iddia ettiği gibi, antik Hurriler ve Mitannilerin devamı olarak değil, İslam fetihleri ile Selçuklu ve Osmanlı tarihlerindeki bu süreçlerde oluşmuştur. Asırlar içinde çok karışmışlar, yaylalarda Kürtleşmişler, ova ve şehirlerde Türkleşmişlerdir.
Kürt tarihinin en önemli kaynaklarından “Şerefname”de Oğuz Han’ın Hz. Peygamber’e gönderdiği elçinin Kürt olduğu yazılıdır. Bu elbette bir efsaneydi ama nasıl bir kültürel kaynaşma olduğunu gösteren bir simgedir.
Etnik milliyetçilerin ‘otantik yurt’ ve ‘işgal’ iddiaları tamamen kurgudur fakat doğrusu anlatılmadığında etnik milliyetçiliği besleyen bir efsanedir! (Milliyet, 16 Ekim 2008)

Yazarın Tüm Yazıları