Paylaş
Güzel de küfrederdi, ağzını doldura doldura.
Annemin hiç küfrettiğini duymadım.
En erken hatıralarımdan biri “Be deme!” diye yediğim azardır.
Çok “yani” kullandığım bir dönemde annem beni kampa alıp bu sözcükten kurtulmam için çalışmalara başladığından, masum argo sözcükleri bile fazla tüketmeme iyi gözle bakılmayacağını idrak ettim, evde küfretmeyi aklımdan bile geçirmedim; cesaret edemezdim, sonuçlarına değmezdi.
Çok sık değil ama eş-dost geldiğinde içki içilen bir evdi bizimkisi. Pazarları rakı balığa gidilirdi. Anasonlu alkolün tadını dişim çürüdüğünde babamın pamuğa rakı döküp dişime basmasından bilirdim. Yoksa ergenlerin içki içmesi hoş karşılanmazdı.
Ortaokulda âşık olduğum çocuğa “büyük” görünmek adına bir partide bütün gece elimde gezdirip tek yudum almadığım votka dolu plastik bardak annemin kulağına gitmiş, koca bir yazıma mal olmuştu.
Alkol meselesi unutulup gitti ve ben çok erken yaştan itibaren gece kulüplerine gitmeye başladım, ona izin vardı.
Ama evdeki terbiyenin uzantısı olarak alkol ve küfrün hayatımda yeri yoktu.
Bir de benim çocukluğum, ergenliğim Özal ve Demirel’le geçti. Arada oturur, ulusa seslenişlerini izlerdim. Halk ağzıyla konuşurlar ama sokak ağzından zinhar uzak dururlardı.
Ben böyle büyüdüm. Bazı şeyler ayıptı. Ve ayıp, kaçınılması gereken bir şeydi.
*
Sonradan, kendi seçtiğim, artık yetişkin olduğumu hissettiğim vakitte iki yasağı da tedavülden kaldırdım; içki içmeye de başladım, dilediğimce küfretmeye de.
Ama otokontrol öyle bir şey ki...
Ağzınızdan kaçmıyor, neyi nerede, nasıl söyleyeceğinizin, nasıl davranacağınızın bilincinde oluyorsunuz.
Kontrol kulesi beyniniz oluyor.
En kontrolsüz göründüğünüz zamanlarda bile sözleriniz, yaptıklarınız sizin kararınıza tabi.
Böyle programlanmışsınız, kaçarı yok.
Ve bunun fena bir şey olmadığını şimdilerde, seçilmişlerin seçilmişinin kürsülerden “be” ya da “ulan” diye haykırdığını gördüğümde anlıyorum.
*
Başbakan’ın yıllardır sarf ettiği, kendi çapında bir argo lügatı oluşturacak zenginlikteki diline insan gerçekten hayret ediyor.
“Anasını satayım, lanet olsun, artistlik yapma lan, yedirmem, yedirtmem, kurusıkı atarak, senin her yerin anayasa hukukçusu olsa ne yazar be, bostan korkuluğu musun, sahtekâr, şerefsiz, namert, tezgâha gelir, alçak, geri zekâlı, düşük, bahtsız bedevi, sevsinler seni, anırıyor, kuduruyor, çapulcu, ayyaş, ya, yav, be, lan...”
Arada kendini tutuyor da “Araya üç nokta koyuyorum”, “Beni küfrettireceksiniz”, “Bizi söylemeyi düşünmediğimiz ifadeleri kullanmaya mecbur etmesinler” diyor.
İnsan “Kendini tutmuş hali bu mu?” diye düşünmeden edemiyor.
Ama diğerlerini de unutmayalım.
Meclis’teki birçoklarının da söz konusu dil olduğunda Başbakan’dan aşağı kalır yanı yok. Muhalefet de “soysuz, şeytan, alçak” gibi aşağılayıcı sözcükleri zikretmekten geri durmuyor.
*
Diyeceğim odur ki...
Şimdilerde çocukları dış etkenlerden korumak eskiye göre daha zor.
Siz iyisi mi etrafta çoluk çocuk varken haber kanallarını fazla açmayın da, verdiğiniz terbiye boşa gitmesin.
Paylaş