Türküz, Geziciyiz Avrupalıyız ve tabii ki onurluyuz

Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu, Washington’un en prestijli düşünce kuruluşlarından The Brookings Institution’da önceki gün verdiği konferansta İstanbul’daki Gezi Parkı protestolarından bir övgü konusu olarak söz etmiş.

Haberin Devamı

“Türkiye’de gösteri yapma hakkını, örneğin Gezi Parkı’nı sadece Avrupa’daki ülkelerle karşılaştırabilirsiniz, Ortadoğu ülkeleriyle değil” diye söze girmiş Davutoğlu ve eklemiş:
“Eğer yanlışlar varsa da bunlar kanunlar çerçevesinde ele alınır ama kimse Türkiye’yi basın özgürlüğünün, toplanma özgürlüğünün, adil ve özgür seçimlerin olmadığı ülkelerle karşılaştıramaz. Türkiye’deki bu gösterilerin, Avrupa’daki gösterilerle benzer olmasından onur duyuyoruz”.

***

Bu konudaki haberi okuyunca, Berkin’in annesi ve babasının Dışişleri Bakanı’nın sözlerini nasıl karşılayacaklarını çok merak ettim.
Şu Gezi olayları patlak verdikten sonra 16 Haziran tarihinde polisin ateşlediği gaz kapsülü başına isabet ettiği için tam beş aydır komada olan 15 yaşındaki Berkin Elvan’ı kastediyorum. Başında oluşan ödem nedeniyle dördüncü kez ameliyat edildi bir hafta önce.
Babası Sami Elvan geçenlerde Ahmet Hakan’a şöyle konuşmuş: “Solunumu yetersiz kaldı Berkin’in. Kasları eridi, kilo kaybetti. Doktorlar umutlu konuşuyorlar. Biz de umudumuzu kaybetmek istemiyoruz. Konuşamıyor ama konuştuklarımızı anladığını umuyoruz. Allah kimseye bu acıyı yaşatmasın. Geçenlerde okul arkadaşları geldi, onların gelmesi bizi çok mutlu etti. Şu ana kadar herhangi bir devlet yetkilisinden geçmiş olsun mesajı almış değilim”.
Berkin
’in annesi ve babası da Davutoğlu’nun Washington’da söz ettiği bu onuru muhtemelen paylaşmaktadırlar.
Evet, bu gösteriler sırasında hayatlarını kaybeden genç insanlarımızın cesetleri de Türkiye’nin onuruna bir armağan olmuştur, devlet katında bir başsağlığı esirgenmiş olsa da cenazelerinin ardından...
Ve tabii Ali İsmail Korkmaz’ın Gezi Parkı sonrasında Eskişehir’de sokak arasında içlerinde bir polis görevlisinin de bulunduğu bir grup tarafından sopalarla dövülerek öldürülmesi bütün bir ulus olarak hepimiz için başlı başına bir onur vesilesidir.

***

Gezi Parkı, neresinden bakarsanız bakın 2013 yılında bir büyük onur tablosudur Türkiye’nin. Bu tablonun içinde yalnızca ölüler değil, yediği polis coplarıyla yaralanan, yüzüne sıkılan biber gazıyla nefesi kesilen, hayatı tehlikeye atılan binlerce insanın mağduriyeti de var. Gözlerini kaybedenler mi istersiniz yoksa kafatasının bir kısmı ya da testisleri alınanlar mı?
Ve gösteriler sırasında tutuklanıp hâlâ hapiste gün saymakta olan göstericiler kuşkusuz bu büyük onurlanmanın canlı tanıklarıdır.
Ayrıca göstericiler aleyhinde dalgalar halinde genişlemekte olan soruşturmalar, birbiri ardına açılmakta olan çok sanıklı toplu davalar da yine bu yüksek onur sicilinin müstesna bir yerinde duruyor.
Gezi nedeniyle üniversitelerde yürüyen ihbar furyası sonucu haklarında soruşturma başlatılan öğretim üyelerini, görevlilerini hiç saymıyorum. Aynı kaderi paylaşan lise müdürleri ve hocalarının haklarını teslim etmeyi de unutmayalım.
Şirketlerde başlatılan incelemeleri devletin denetim sorumluluğunun rutin ve onurlu bir icrasından başka bir çaba olarak görmek mümkün değildir.

***

Oyuncuları Taksim Gezi Parkı’nda göründükleri için yayından kaldırılan televizyon dizileri herhalde halkın gözünde bu onur tablosu taçlandırılsın diye söz konusu tasarruflara muhatap olmuştur.
Benzer gerekçelerle devlet yardımı kesilen özel tiyatrolarımız da sanata bahşedilen özel bir onura layık görülmüşlerdir.
Gezi’yi destekledikleri, hatta salt dayanışma tweet’leri attıkları için işsiz kalan gazeteci meslektaşlarımız kuşkusuz aynı onurdan üzerlerine düşen payı fazlasıyla alıyor.
Zaten her şey bizde Avrupa’daki gibi olmaktadır. Bu yüzden olan biten her şeyden onur duymamak mümkün müdür? Ne yani, Ortadoğu gibi mi olacaktık?

Yazarın Tüm Yazıları