Paylaş
Kimilerine göre kolesterol ‘ilaç sanayisinin para için uydurduğu’ bir sanal musibet. Kimi doktorlara göre ise, kolesterol fark edildiği anda başı ezilmesi gereken gerçek bir canavar... Peki hangisi haklı? Kolesterolü her yüksek çıkan ilaç kullanmalı mı? İşte yanıtları...
KOLESTEROL sorununun nasıl tedavi edileceği bir yana, problemin gerekip gerekmediğinin bile tartışmalı olduğu bir süreç yaşıyoruz. Bazı konuları tartışmak tabii ki faydalı. Her tartışmanın yeni ve farklı bakışlar ve doğrular getireceği ise asla şüphe götürmez. Ama üzülerek belirtelim ki konu kolesterol oldu mu “Her kafanda bir ses çıkıyor”, hatta affınıza sığınırım ama “ağzı olan konuşuyor” gibi bir durum gelişiyor. Peki, neden böyle? Neden pek çok konuda fikir birliği içinde olan tıp mensupları sıra kolesterole geldiğinde bu kadar ayrışıyor, hatta birbirlerini bu kadar acımasız eleştirebiliyorlar? Neden çoğu kişi bu ilaçları kullanmak istemiyor?
Bu soruların tamamının anlaşılabilir bir açıklamasının olduğunu söyleyemem. Bir grup doktor (ya da araştırmacı) diyor ki: “Kolesterol yüksekliği ilaç üreticilerinin gündeme getirdiği bir uydurmacadır. Kolesterol zararlı değil, faydalı bir maddedir. Yüksekse düşürülmesi filan gerekmez. Dahası düşürülmesi zarar bile verebilir. Bu gündemden kan analizleri yapan laboratuvarlar, kolesterol azaltıcı ilacı üreten ilaç firmaları her yıl milyarlarca dolar para kazanmaktadır. Doktorlar ise farkında olmadan bu süreçlere alet olmaktadır.”
Diğer bir grup ise “Kolesterol yüksekliği bir insanın başına gelebilecek en tehlikeli musibetlerden biridir. Kolesterol her görüldüğü yerde ezilmelidir. Orta derecedeki artışlarda bile tepesine binilmeli, o kişilere çocuk mu, genç mi, hasta mı, değil mi ayrımı yapılmadan ilaç verilmelidir!” diyor. Daha ileri gidenleri de var, bunlar da diyorlar ki: “Daha yirmili yaşlara varmadan kolesterolü, tansiyonu var mı bakmadan, önümüze gelen herkese bir hap yutturalım. O hapın içine bir miktar kolesterol düşürücü statin, bir miktar tansiyon düşürücü enalapil, bir miktar da kan sulandırıcı aspirin koyalım. Dolayısıyla herkesin kolesterolü azalsın, tansiyonu düşsün, kanı sulansın. Kalp krizleri, beyin felçleri ortadan kalksın. Tabii bu arada da bu tür ilaçları üretenlerin cüzdanları şişsin, banka hesapları kabarsın!” Peki, böyle bir uygulamayı yaptığınızda midesinde ülser, gastrit olanların aspirinle mideleri kanamayacak mı? Statine duyarlılığı olanların karaciğerleri, kasları hasar görmeyecek mi? Enalapile hassas olanların iç organları inlemeyecek mi? Cevap mı? Kocaman bir “sessizlik!”
PEKİ, NE OLDU?
Kısacası kolesterol tedavisinde durumlar çok ama çok karmaşık! Kim iyi, kim kötü niyetli, kim kimin düdüğünü çalıyor pek belli değil. Uzunca bir süre birileri ortaya çıkıp da “arkadaş bu sorununun arkasında kötü beslenme var, fast food gıda tüketimindeki artış var, kızartmalık yağlar var, margarinler var, trans yağlar var, kilo sorunu var, hatta şeker tüketimindeki, fruktoz bazlı şekerin tüketimindeki artış var, göbeklenme sorunu var, obezite problemi var, diyabet salgını var, hareketsizlik, tembellik var, mutfak kültürlerindeki gerileme, ev yapımı yemeklerdeki azalma, evlere gönderilen hazır paket yemeklerdeki artış var. Ortalama kişi başına 200 litreye yaklaşan şekerli, gazla, kolalı, meyve konsantreli içecek tüketimi var” demedi. Diyemedi veya demiyor demek aslında insafsızlık olur, “diyenler, sesini yükseltenler” elbette oldu, elbette var ama onların da sesi yeterince çıkmıyor.
DR. KINIKOĞLU NE DİYOR?
Kolesterol yüksekliği sorununu ilaçla değil de beslenme alışkanlıklarının değişmesi, aktivite probleminin iyileştirilmesi ve kilo sorununun çözümlenmesiyle halledilebileceğini bilen doktorlar tabiî ki var. Bunlardan biri de kardiyoloji uzmanı Dr. Murat Kınıkoğlu. Bakın Dr. Kınıkoğlu bu konuda ne diyor...
“Amerikan Kardiyoloji Derneği’nin Salı günü yaptığı açıklamadan iki önemli sonuç çıkarıyoruz. (1) Dünyanın yuvarlak olduğunu tartışmadığımız gibi yüksek kolesterolün damar sağlığı için zararlı olduğu gerçeğini de tartışamayız: yüksek kolesterol damar sağlığı için zararlıdır. (2) Kolesterolü limitin biraz üzerinde olan kişilere diğer risk faktörlerine bakmadan hemen ilaç tedavisine başlamak yanlıştır. Kolesterol aşırı derecede yüksek değilse diyet yapmak yeterlidir. Düne kadar LDL kolesterolü 130 mg/dl üzerinde olan herkesin ilaç alması öneriliyordu. Hatırlarsanız geçtiğimiz yıllarda konu bizim televizyon kanallarında da tartışıldı, o zaman da LDL kolesterolü 130 üzerinde olan herkesin ilaç almasına gerek olmadığını söylemiştim. Amerikalı doktorlar son açıklamalarıyla bu sınırı 190’a çıkardılar ancak bunun yanında şekeri ve kilosu yüksek olanların da kolesterol ilacı almasını istiyorlar.”
SABIKA KAYDI KESİN AMA...
“Kolesterol konusunda yapılmış on binlerce araştırma var ve bu araştırmaların büyük çoğunluğu yüksek kan kolesterolünün kalp krizi riskini artırdığını gösteriyor. Meslek hayatımda gördüğüm binlerce hastadan edindiğim intiba da bu yolda; “Kolesterolü yüksek olanlarda kalp damar hastalığı daha çok görülüyor.” Tabi bu söylediğim her kolesterolü yüksek olanın mutlaka kalp daman hastası olacağı anlamına gelmiyor.” Dr. Kınıkoğlu şöyle devam ediyor: “Kolesterolün zararsız olduğunu iddia edenler, kolesterolün hücre çeperinde ve kıymetli hormonların sentezinde kullanıldığını söyleyerek, bu kadar önemli fonksiyonları olan bir madde nasıl olur da zararlı olur diyorlar. Oysa vücudumuzda “azının yararlı”, “çoğunun zararlı” olduğu pek çok madde var. Örneğin şeker de aynı kolesterol gibi vücudumuzda çok önemli işlevleri olan, enerji veren bir maddedir. Buna karşılık kimsenin şekerinin 300’e çıkmasını istemeyiz.”
ÖNCE DOĞRU BESLENELİM
“Kalp damar hastalıklarının çok görüldüğü ülkelerde ve ülkemizde toplumun ortalama kolesterol seviyesi 215 mg’ın üzerindedir. Kalp damar hastalıklarının bir salgın gibi yayılmasının ve neredeyse her iki kişiden birinin kalp damar hastalığından ölmesinin nedeni sadece yüksek kolesterol olmasa da kötü beslenmedir. Bazı meslektaşlarımızın son yıllarda hayvansal gıdalara ve yağa methiyeler düzmesi maalesef insanların bir kısımının doğru beslenme alışkanlıklarını bırakmasına neden olmuştur. Kolesterolün masal olduğunu söylemek için tüm bu araştırmaları ve kanıta dayalı tıbbı inkâr etmemiz gerekir. Bu çalışmalarda et ve yağ tüketimi fazla olan gruplar kıyaslanmış, hepsinde olmasa da çoğunda aşırı et tüketiminin kalp damar hastalığını artırdığı görülmüştür. Yüksek kolesterolün zararsız olduğu iddia edenler bu tezlerini et tüketimi fazla olmasına rağmen kalp damar hastalığı oranının yüksek bulunmadığı çalışmalara dayandırıyorlar. Maalesef bu çalışmaların çoğu aşırı yüksek kolesterolle yüksek kolesterollü insanları kıyaslayan, sadece çok kötüyle kötü kıyaslandığı için sonucun yanıltıcı olduğu araştırmalardır. Haftada 10 porsiyon et yiyenlerle, beş porsiyon et yiyenleri karşılaştırıp (veya kolesterolü 200 ile 300 olanları kıyaslayıp) ölüm oranlarının aynı olduğundan bahisle kolesterolün kalp damar hastalığında bir rolü olmadığını söylerseniz hata yapmış olursunuz. Kıyaslamayı kolesterolü 150 mg/dl’nin altında olanlarla 250’nin üstü olanlar arasında yaptığınızda kan yağlarının kalp damar hastalıklarının gelişiminde ne kadar önemli olduğu tartışılmayacak kadar belirgin olarak ortaya çıkar.”
BİR SORU
KİM İLAÇ KULLANMALI?
ÇOK sayıda risk faktörüne sahip, şekeri bir türlü ayarlanamayan ya da insülin enjeksiyonlarıyla dengelenebilen, tansiyonu iki üç antihipertansif ilaçla bile zor kontrol altına alınan, obezite düzeyinde ağır kilo problemi olup da tedavisi aylar, hatta yıllar sürebilecek durumda olan bir kişide de, “Ben önce hastamın hayat tarzını değiştireceğim, şekerini, tansiyonunu dengeleyeceğim, yani ona önce diyet verip fazla kilolarından kurtaracağım, ancak ondan sonra kolesterol ilacı kullanıp kullanmayacağına karar vereceğim” şeklinde bir yaklaşımın doğru olabileceğini düşünmüyorum. Ayrıca koroner damarlarının plaklarla dolu olduğu bilinen, hatta stend tatbik edilen, bypass ameliyatı uygulanan birinde kolesterol yüksekliği sorununun tedavisini ertelemek daha da tehlikelisi böyle bir ihtiyacın varlığını bile kabullenmemek, en azından elimizdeki bilimsel çalışmaların sonuçlarına saygı göstermek adına düşülmemesi gereken bir hata gibi görünüyor.
BİR BİLGİ
Amerikan Kardiyoloji Derneği’ne göre
KİMLER STATİN YUTACAK?
1- LDL kolesterol 190 mg üzerinde olanlar
2- Vücut kitle endeksi 25 üzerinde olan şişman ve şekere yatkınlığı olan hastalar
3- 10 yıllık kalp hastalığı riski % 7.5 üzerinde olan hastalar
BİR NOT
Yüksek kolesterolde nasıl beslenmeli
1- Günde 4-5 porsiyon meyve yenilecek
2- Günde 4-5 porsiyon sebze yenilecek
3- Tam buğday ve kabuklu pirinç gibi işlenmemiş tahıl ve bakliyat tercih edilecek
4- Doymuş yağlar ve trans yağ kullanılmayacak, yemekler az yağlı olacak
5- Et, tavuk, süt, yoğurt, peynir, yumurta gibi hayvansal gıdalar mümkün olduğu kadar az yenecek.
BANA GÖRE
Risk analizi şart
BENİM fikrim şu: Kolesterol düşürücü ilaçları kullanmadan önce koroner damar hastalığına yol açabilen risk faktörlerini tek tek değerlendirmek, birbiri ile ilişkilerini gözden geçirmek gerekiyor. LDL kolesterolünde artış ve/veya iyi kolesterol HDL’sinde ciddi bir azalma gördüğümüz herkese hemen ilaç yazmak her zaman için doğru, kabul edilebilir bir yol değil. O kişinin “gizli veya açık bir şeker hastalığı var mı, insülin direnci söz konusu mu, trigliserid yüksekliği mevcut mu, hipertansiyon problemi yaşıyor mu, sigara içiyor mu, çok daha önemlisi ailesinden kaynaklanan genetik bir kalp riski tehlikesi olabilir mi?” sorularına yanıt vermemiz lazım.
HER BÜNYE FARKLI
Yani çoklu bir risk değerlendirmesi yapılmadan, doğrudan kolesterol ilacı reçete etmek (çok özel bazı durumlar dışında) onaylanabilecek bir yaklaşım gibi görünmüyor. Daha da önemlisi kolesterolü yüksek olan kişilerde damar duvarının görüntülü olarak değerlendirilmesinde de fayda var. Çok gelişmiş ultrasonografi/doppler cihazlarına sahibiz. Bu cihazlar damarlara herhangi bir girişimde bulunmadan, sıfır denecek bir zarar güvenliğiyle ve oldukça ekonomik şartlarda damar duvarları hakkında bilgi sahibi olmamızı, duvarlarda bir kalınlaşma bir plak oluşumu var mı, yok mu görmemizi sağlayabiliyorlar. Ayrıca efor testi kalbin bilgisayarlı tomografi, sintigrafi gibi yöntemlerle incelenmesi, hatta koroner anjiyografi gibi altın standart kabul edilen tetkiklerden de faydalanması da söz konusu... Kısacası her hasta kendine özgü şartları içinde “biricik ve farklı” kabul edilmeli, bu değerlendirmelerden sonra ilaç kullanıp kullanılmayacağına karar verilmeli.
Paylaş