Paylaş
Raporun bir yerinde Ünsal, ‘Seçme sınavının olduğu her yerde dersanecilik de kaçınılmazdır’ diyor.
Özel dersaneleri kapatma ve onları özel okul olmaya teşvik etme anlayışı yeni değil. Mesela 2007-2013 yıllarını kapsayan 9. kalkınma planında özel dersanelerin özel okula dönüştürülmesi için teşvik uygulanması gereğine işaret ediliyor. Mesela Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2010-2014 stratejik planında bu dönüşümün teşvikleri konusu ele alınıyor.
E, dün de hatırlattım, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da yıllardır bunu söylüyor, üstelik meydan mitinglerinde bir siyasi vaat olarak da dile getiriyor.
Dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir yasa tasarısı taslağı (belki birden fazla taslak) hazırladığının ortaya çıkmış olması kimse için sürpriz değil.
Dün yazmaya çalıştım, dersaneler bir sebep değil sonuç. Ortada hastalıklı ve sürekli de hastalık üretmekte olan bir bünye var; siz bu bünyenin ortaya koyduğu onlarca semptomdan bir tanesini hedef alıyorsunuz.
Hastalığın kendisini hedef alsak, bu semptomların kendiliğinden ortadan kaybolduğunu göreceğiz belki de. Dün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de söyledi, hastalığın kendisi eğitim sistemindeki derin eşitsizlik üreten yapı.
Kendi adıma ben dersanelerin eğitime herhangi bir katkı sağlamadığını düşünüyorum. Evet, bazı bireylere üniversiteyi kazandırması, bazı bireyleri ‘seçkin’ denen liselere sokmasını ben ülke eğitimine katkı olarak görmüyorum; olsa olsa o bu bireylere yapılan bir katkı.
Ama dersaneleri kapatmanın bir çözüm olduğunu da düşünmüyorum; aksine dersaneler bir utanç vesilesi olarak orada durmalı ki eğitim sistemimizin esas sorunlarına odaklanalım.
Keşke bugün dersaneler konusunda hevesle yürütülen, neredeyse hükümet aleyhtarı bir gösteriye dönüşen tartışmayı eğitim sistemimizin tamamı için yapabilsek.
Keşke eğitimin eşitsizlik yaratan yapısına çözümler arasak. Keşke Kore’nin mevcut ve çoğu kişi tarafından da ‘dünyanın en iyisi’ kabul edilen sistemini değiştirmek için neler yapmakta olduğuna baksak. Keşke Finlandiya’nın, Polonya’nın çözümlerini burada konuşsak, o çözümlerden kendimize uygun yeni yollar bulsak.
Hastalığın ana nedenine eğilmeliyiz; semptomlardan birine değil.
Dershane sayısı da öğrenci sayısı da son on yılda ikiye katlandı
Bir siyasi partinin ülkeyi on yıl yönetmesine alışık olmayan nesildenim.
Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 sonunda iktidara geldi; daha da iktidarda duracakmış gibi gözüküyor.
E bunca yıl iktidarda kalınca, ülkenin kronik sorunları, siz onları yaratmamış bile olsanız, sizin çözemediğiniz sorunlar olarak kayda geçer. Yapacak bir şey yok.
Geçen hafta eğitim konusunun Ak Parti iktidarının en büyük başarısızlığı olduğunu yazdım; çünkü eğitim sisteminin çıktısında bu son 10 yılda kayda değer bir değişiklik olmadı.
Şimdi el atılan dersaneler konusunda ise durum farklı.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın kendi rakamlarına göre 2002 sonunda 1700 civarında olan özel dersane sayısı 2010 yılı itibarıyla 4500’ü bulmuş durumda. Aynı dönemde dersanelerde çalışan öğretmen sayısı 20 binden 50 bine gelmiş. Ama esas dramatik artış öğrenci sayısında: 2002 sonunda 600 binden az öğrenci dersanelere giderken 2010 yılında 1 milyon 200 bin öğrenci dersane yolunu tutmuş.
Bu rakamlar bize çok şey söylüyor.
Paylaş