Paylaş
Amacı aslında Alevi meselesindeki tıkanmanın önünü açmak.
Hemen Özdalga’nın sosyal demokrat olduğunu, uzun süre rahmetli Ecevit’le çalıştığını belirteyim; o zaman da bu görüşlere sahipti.
Söz konusu 677 sayılı Kanun’un adı, bugünkü Türkçeyle “Tekke ve zaviyelerle türbelerin kapatılmasına ve türbedarlıklar ile bir takım unvanların yasaklanmasına ve kaldırılmasına dair kanun”dur. Özdalga önerge gerekçesinde “o dönemin olağanüstü şartları çerçevesinde kabul edilmiş” bu yasanın bugün herhangi bir ihtiyacı karşılamadığını belirtiyor.
Peki devrim yasaları, anayasanın 174. maddesiyle koruma altına alınmış değil midir? Öyledir, fakat bu koruma devrim kanunlarının anayasaya aykırı olduğunun ileri sürülemeyeceği şeklindedir. Değiştirilemez veya kaldırılamaz şeklinde değildir.
Zaten İsmet Paşa döneminden beri bilhassa türbelerle ilgili maddelerde yasakları kaldırma yönünde değişiklikler yapılmıştır.
ALEVİLERLE İLGİLİ TARAF
Özdalga’nın gerekçesinden bir bölüm alıyorum buraya:
“677 sayılı Kanun’un birinci maddesinin ikinci fıkrasında ‘dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık’ gibi bazı unvan ve sıfatlarla beraber, ‘falcılık, büyücülük, üfürükçülük’ gibi başka bazı unvan ve sıfatların kullanılması da yasaklanmıştır. Bu iki grup unvan ve sıfat, toplumsal tasavvurda genellikle bir arada düşünülen ve birbirine yakın değerler atfedilen unvan ve sıfatlar değildir...”
Özdalga “dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık” unvan ve sıfatlarının üfürükçülükle bir tutularak yasaklanmasının bu kavramları “kendi değerlerinin önemli bir parçası kabul eden vatandaşlarımızı” rencide ettiğini belirtiyor. Söz konusu kanunun yürürlükten kaldırılmasıyla, bu vatandaşlarımızı “rencide eden ve onlarda dışlanmışlık duyguları yaratabilecek olumsuz durumun da ortadan kalkacağını” ifade ediyor.
EN ÖNEMLİ ENGEL
Özdalga’nın önergesini destekliyorum. Daha önce de Alevi sorununu çözmenin önündeki “en önemli engelin” bu kanun olduğunu yazmıştım. (Milliyet, 15 Şubat 2010)
Çözüm için samimi ve ciddi bir çaba göstermiş olan Devlet Bakanı Faruk Çelik döneminde hazırlanan resmi raporda, mesela “dede” yerine “inanç önderi, rehber” gibi kavramlar uydurulmuştu; bu kanuni engel yüzünden.
Bir kesimin endişelerini duyar gibiyim; “ama tarikatlar” diyeceklerdir. Böyle bir endişeye sosyolojik olarak gerek olmadığı gibi, zaten bu tür dini topluluklar dernek ve vakıf halinde serbestçe faaliyette bulunuyorlar. AİHM içtihatlarına göre yasaklamak da mümkün değildir.
ALEVİLERİN TALEPLERİ
Aleviler de dernek ve vakıf kuruyorlar, cemevleri açıyorlar, böyle devam etsinler, inkılap kanunu değişmesin denilebilir mi?
Aleviler inançlarının ve ibadet evlerinin resmen tanınmasını istiyorlar. 1925 tarihli kanun Alevi İslam’daki ibadet yerleri olan tekkeleri kapatıp dini unvanlarını da yasaklarken, ibadet yeri olarak sadece “cami ve mescitleri”, unvanlar konusunda da sadece imamlık, müezzinlik ve müftülük gibi sıfatları meşru kabul etmiştir.
Bu yasak devam ederse Alevi sorununu nasıl çözersiniz?
Cumhuriyet bu yasakları mezhep ayırımcılığı yapmak için değil, o zamanki otoriter pozitivist anlayışla koymuştu. Zamanımızda insan hak ve özgürlükleriyle bağdaşmadığı gibi Alevi sorununun çözümünü de engelliyor.
Bu kanun yürürlükten kaldırılırsa, Alevi sorununu çözmemek için hiçbir bahane kalmayacaktır.
Paylaş