Paylaş
Toplumun “tef gibi gerildiğini” defalarca söylemiş bir siyaset adamı olarak Arınç’ın kendi gerilimini dışavurmasında şaşılacak bir taraf yoktur.
Toplumdaki gerilim sadece partiler arasında değil, büyük kitle partileri içinde de bazı kimseleri daha fazla sert politikalara motive eder; bazı kimseleri de tansiyonu düşürme yönünde itidal arayışına yöneltir. Bu farklılaşma belli bir birikim noktasından itibaren de parti duvarlarını aşarak ortaya çıkar.
Elimizde bu konuda AK Parti’ye dönük bir kamuoyu araştırması yok ama “siyaset sosyolojisi” diye bir bilim varsa, AKP’nin içinde de bunun böyle olduğunu söylemek mümkündür. Sayın Arınç’ın çıkışı bunun dışavurumudur.
SADECE ÜSLUP DEĞİL
Nasıl bu noktaya gelindiğini anlatmaya gerek yok. Sadece iki sembolik olayı hatırlatalım. Gezi olaylarında da son öğrenci evleri tartışmasında da Sayın Başbakan ve Sayın Arınç farklı tavırlar ortaya koydular. Sadece üslup değil, hukuki anlayış bakımından da farklı... Arınç hukuken haklı olarak “Yetkimiz yok” demişti; Başbakan ise yetkiden öteye “görevimiz” diye konuştu.
Üslup farkının siyaset farkına dönüşmesinin tipik örneğidir bu. Toplumdaki gerilimlerin iktidar partisine yansımasının da bir örneğidir.
Bundan başka, hem Cumhurbaşkanı Gül’ün hem Arınç’ın Erdoğan’a “Bu partiyi beraber kurduk” diye hatırlatmalar yapması da son derece önemlidir. Bir bakıma Erdoğan’a lider sensin ama parti senden ibaret değil, bu kadar tek başına hareket etme diyorlar.
YOL ARKADAŞLARI
Arınç’ın dünkü sözleri şöyle:
“Ben bir yerde bulunuyorsam, sadece bir makam işgal eden bir bakan değilim. Ben partinin görüşlerini, düşüncelerini, geçmişini, bugününü ve geleceğini temsil eden bir insanım. Herkes beni böyle değerlendiriyor.”
Şimdi Cumhurbaşkanı Gül’ün 4 Kasım’da The Guardian’daki sözlerini hatırlayalım:
“İktidar partisini Erdoğan’la beraber kurduk, biz partinin kurucularıyız. Partiyi iktidara beraber getirdik ve Türkiye’yi birlikte değiştirdik. Erdoğan dostumdur, bütün bu yıllar boyunca omuz omuza birlikte çalıştık.”
Bu sözlerin anlamı açık değil mi?
AKP, sadece Milli Görüş’ün dar zihniyetine değil, aynı zamanda Erbakan’ın tek adam otoritesine de tepki duyarak kurulmuştu. O dönemde, Nazlı Ilıcak’ın evindeki bir sohbette Erdoğan, Abdülhamid’in Cevdet Paşa’dan bile şüphelenmiş olmasını çok yadırgayarak anlatmıştı. Tek elde aşırı yetki ve otorite toplanmasının ne gibi sakıncalar doğuracağı konusunda sohbetlerimiz olmuştu.
Şimdi yol arkadaşları kendisine “Partiyi beraber kurduk, beraber iktidara getirdik” deme ihtiyacını duyuyorlar.
BEŞ YIL ÖNCE
Siyaset sosyolojisinin önemini hatırlatmak için beş yıl önceki bir yazımdan bahsedeceğim. “Aşırı gücün yaratacağı korkular ve tepkiler artar, siyaset gerginleşir, ülkeyi yönetmek çok zorlaşır” diye belirttikten sonra şunu sormuştum:
“Türkiye niye AKP iktidarında gittikçe gerginleşiyor?!” (Milliyet, 11 Eylül 2008)
Şimdi, geçen beş yılda geldiğimiz yüksek gerilim ortada! Aynı tarzda devam edilebilir mi?!
İktidar partisinde kavgalar çıkması, bölünmeler olması Türkiye için siyasi istikrarsızlık demektir; bundan muhakkak sakınılmalıdır. Fakat gerilim de tırmanıyor; böyle devam ederse üç-beş yıl sonra ne halde oluruz?!
Bu soru artık uyarı değil, alarmdır!
Erdoğan, ilk dönemdeki ihtiyatlı ve tahammüllü haline dönmeli, Batılı demokrasilerde liderler partilerinde ve ülkeyi yönetirken nasıl davranıyorsa öyle davranmalıdır.
Paylaş