Paylaş
Ne var ki bu kaçınılmaz bir durum ve birçok nedeni var. En başta geleni de sağlık araştırmalarının çelişkili sonuçları. Çelişkili bilgilerin en çok yoğunlaştığı alanların başında da “beslenme bilimi” gelir. Sebebine gelince...
Beslenme konusunda araştırma yapmak kolay değildir. Oldukça uzun bir zaman dilimi gerektirir, sabır, dikkat, özveri ve güçlü bir ekonomi ister. “Ekonomi” söz konusu olunca da bir finans kaynağı gerekir.
Finans kaynağı genellikle ürettiği bir gıdayı araştıran endüstriyel bir yapılanmadır. Beklentisi ürününün faydalı olduğu yönünde verilere ulaşmaktır. Bu da (ister istemez) araştırmacılar üzerinde de bir baskı yaratır. Daha da kötüsü manipülasyon nedeni bile olabilir. Elde edilen bilgilerin olumsuz çıkanları saklanır, olumlu, işe yarayanları olduğundan fazla şişirilir.
DİĞER SEBEPLER
Beslenme araştırmalarındaki sorun sadece finans kaynaklarının sınırlılığı veya araştırmayı finanse edenlerin baskıları da değildir. Başka sorunlar da vardır.
Bunlardan ilki, insanların sürekli aynı şeyi yememeleridir. Siz örneğin “fasulyenin faydaları” üzerine bir araştırma yaparsınız ama araştırmaya katılan kişilerin yiyip içtikleri en azından mevsime göre bazı değişiklikler gösterir. Bu da “yiyeceklerin içindeki maddelerin etkileşime girmeleri” nedeniyle sonuçları değiştirir.
Çünkü her gün yiyip içtiğimiz besinlerde birbirinden farklı yüzlerce doğal kimyasal var. Farkında olmasak bile zaman zaman daha çok ya da daha az antioksidan, daha çok ya da daha az vitamin veya mineral kazanırız.
Ayrıca bu maddelerin çoğunu değil pek azını tanıyabiliyoruz. Domateste likopen var biliyoruz ama belki bilmediğimiz en az yüz tane madde olması muhtemeldir. Yeşil çayda kateşin olduğunun farkındayız ama bana göre en az 20-30 kadar faydalı antioksidan madde daha olabilir. Bunların her biri de neticeyi etkileyebilecektir.
Beslenme araştırmalarının yarattığı karmaşalar sadece bunlarla da sınırlı değil. Tükettiğimiz gıdaların kompozisyonları/yapıları, yani protein, yağ, karbonhidrat oranları, posa içerikleri, nişasta, şeker yapılanmaları da birbirinden farklıdır ve bunların her biri bizim araştırma sonunda üzerinde ahkâm kesmeye çalışacağımız (!) konuyu az ya da çok ama mutlaka etkileyecektir.
Bitmedi! Yiyip içtiklerimize genlerin farklı cevap verdiğini de biliyoruz. Araştırmaya katılanların yaşlarının, genetik yapılarının, fiziksel aktivitelerinin, sigara, alkol tüketimlerinin, stres düzeylerinin de sonuçları etkilemesi muhtemeldir.
NE YAPMALI?
Yukarıda özetlemeye çalıştığım karmaşık süreçler nedeniyle besinler konusunda yapılan araştırmalar arasında bariz çelişkiler gördüğünüzde bile lütfen şaşırmayınız. Bu tür çelişkilerin doğal olduğunu düşününüz. Çelişkiler nedeniyle de medyada görüp okuduğunuz her bilginin üzerine cuup diye atlamayınız! Bugünün doğrusu yarının yanlışı, bugünün yanlışı yarının “Vay be, amma da atlamışız!” haykırışı olabilecektir.
Kısacası beslenme konusundaki araştırmalar biraz da mehter takımı gibidir, iki ileri bir geridir.
Ünlü beslenme uzmanlarından biri (Dr. Walter Willett) diyor ki: “Beslenme araştırmalarının sonuçlarını bilimsel araştırmalardan çok spor karşılaşmalarının sonucu gibi gün be gün değişen medya haberlerine bakarak değerlendirirseniz işiniz zordur!”
ÖNEMLİ
Medya neyi önemsiyor
Beslenme haberleri konusunda sık yaşadığımız problemlerden biri de medyanın konuya ilgisidir. Medya (doğal olarak) beslenme haberlerine özel bir dikkat gösterir. En ufak bir şaşırtıcı sonucu büyük puntolarla verir. Şaşırtıcı olan haberleri büyütür. Bunu yaparken bazen araştırmanın içindeki birkaç cümleyi -ama özellikle de şaşırtıcı olabilecek cümleleri-bilgileri- adeta cımbızla çekip onları kullanır.
Çünkü medya için araştırmaların bildik, tanıdık, beklendiği gibi olanları değil, şaşırtıcı sonuçları değer taşır. Bu nedenle medyada çıkan sağlık bilgilerinin -benim yazdıklarım dâhil-, özellikle de sağlık haberlerinin hayata geçirilmeden önce mutlaka sıkı bir elemeden geçirilmesi -bu elemeyi sizi takip eden doktor yapacaktır- gerekir.
DÜZELTME
Kim haklı?
Dr. Canan Karatay Hoca’nın yaşadığı tatsızlıkları “hipnoz değil, hipoglisemi” olarak değerlendirdiği için gönül koyduğum ve ifadeleri konusunda üzüntümü belirttiğim Prof. Dr. Funda Elmacıoğlu Hoca telefonla arayıp “Karatay Hoca’nın beslenme alanında bilimsel olmayan yaklaşımları nedeniyle böyle bir açıklama yaptığını, ancak ifadelerinin maksadını aşmış olabileceğini” anlattı.
Anladığım kadarıyla beslenme uzmanlarının çoğu gibi hocalar da Karatay Hoca’nın fikirlerine pek katılmıyor, hatta bazılarını sağlığı tehdit edici ve tehlikeli buluyor.
Umarım iki taraf birbirleriyle anlaşır, umarım size en doğru bilgileri aktarabiliriz.
Bu arada Prof. Dr. Funda Elmacıoğlu Hoca benim “ayıplama” tabirimi de sert ve üzücü bulmuş.
Kimseyi üzmek istemem.
Üzdüğüm için de bu sözcüğü geri alırım. Funda Hoca hoş görsün.
Paylaş