Erdoğan’ın ‘Muhafazakârım o halde müdahil olurum’ doktrini

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, 2001 yılında dava arkadaşlarıyla birlikte AK Parti’yi kurup yola koyulduğunda toplumun çok geniş kesimlerine önemli güvenceler verdi.

Haberin Devamı

Kız ve erkek üniversite öğrencilerinin aynı evde kalmalarını Türkiye’nin en önemli ahlaki sorunlarından biri olarak gördüğünü söylememişti merkeze doğru açılımını yaparken.
Başbakan Erdoğan, iktidara gelmesinden tam 11 yıl sonra Türkiye’yi böyle bir gündem maddesiyle tanıştırmış bulunmaktadır.
Kız ve erkek öğrencilerin aynı evde kalmalarını öncelikle el atılması gereken bir ahlak sorunu olarak gören, önlenmesi için valilere talimat veren, çözümü yönünde gerekirse yasal düzenleme yapılması çağrısında bulunan bir Başbakan Erdoğan var karşımızda.

* * *

Meselenin birinci yönü, demokrasinin şeffaflık ve öngörülebilirlik ilkeleriyle ilgilidir. AK Parti’nin hiçbir parti ve seçim platformunda böyle bir sorun telaffuz edilmemiştir. Bunun gibi topluma sözü edilmeyen, ama sonradan gündeme getirilen dosyaların sayısı son dönemde giderek artış gösteriyor. Örneğin, 4+4+4 eğitim modelinin içerdiği düzenlemelerin önemli bir bölümü hiçbir şekilde topluma taahhüt edilmiş hedefler değildi.
AK Parti’nin sandıkta oylarını arttırmasıyla birlikte Erdoğan’ın muhafazakâr dünya görüşünün uzantısı olarak zihninin bir köşesinde beklemekte olan bazı hedeflerin teker teker gündeme sokulduğunu görüyoruz. Bu yönde atılan her adım, giderek AK Parti’yi içinden çıktığı Milli Görüş soyağacının köklerine doğru yaklaştırıyor.
Aslında geride bıraktığımız yıllarda da Erdoğan cephesinde bu yönde arayışların zaman zaman uç verdiğinin pek çok örneğini yaşamıştık. Örneğin 2004 yılında zinayı yasayla yasaklama hamlesi, o dönemde Avrupa Birliği’nin “Yasaklarsanız tam üyelik müzakereleri başlamaz” şeklindeki kuvvetli bir müdahalesi üzerine geri çekilmişti.

Haberin Devamı

* * *

Başbakan’ın alkollü içki ile mücadelesi de bu çerçevede görülebilir. Ayrıca mesele yalnızca içki satışını sınırlayan bir yasanın çıkarılmasından ibaret değildir. Başvurduğu söylemle insanların içki içmesine sözle de müdahale ediyor Başbakan: “Bu işin sulusu da kurusu da zarar. Alkolü meyveden elde etmiyor musun. Onları ye...” (19/7/2010)
Özellikle son yurtlar meselesinde olduğu gibi karşı cinsten gençlerin ilişkileri Başbakan’ın hassasiyetle yaklaştığı bir konu olarak dikkat çekiyor. Hatırlanacaktır, Erdoğan 2 Haziran 2013 tarihinde Habertürk’te Fatih Altaylı’ya mülakatında “metroda ahlaklı davranılması” meselesine değinerek şöyle demişti:
“Şu anda ben Başbakanlık ofisine gittiğimde Dolmabahçe’de ofisimin önünden Kadıköy’den gelenlerin filan orada durumunu görüyorum. Bunlar benim aslında kendi değerlerimle uyuşan şeyler değil”.
Başbakan, bu tespitten sonra ölçüyü şöyle koymuştu:
“Biz de diyoruz ki ‘Kardeşim, bunu bu şekilde yapmayın, bu kurallara dikkat edin’. Birisiyle kalkarsın aynı bankta yan yana oturursun, sohbetini yaparsın, şudur budur vesaire, detayına girmeye gerek yok...”
Erdoğan
’ın getirdiği içtihat, karşı cinsten gençlerin parkta yan yana oturmaları ve daha ileriye gitmemeleridir.

Haberin Devamı

* * *

Buradaki temel sorun, Başbakan’ın kendi ahlak ölçülerini ve kurallarını herkese dikte etme yetkisini kendisinde görebilmesidir. Bu, bir ailenin kaç çocuk yapması gerektiğinden başlamakta, vatandaşlara “İçki içmeyin, üzüm yiyin” mesajının verilmesine gitmekte, karşı cinsten üniversiteli öğrencilerin aynı evde kalmalarını önlemek için kampanya açmaya kadar uzanabilmektedir.
Kendini toplumun üstünde gören, iktidar olmanın araçlarından istifade etmek suretiyle bireyleri ve toplumu kendi muhafazakârlık ölçüleri doğrultusunda formatlamayı hedefleyen pederşahi bir zihniyettir söz konusu olan.
Erdoğan’ın önceki günkü grup konuşması, bu zihniyetin formüle edildiği çarpıcı metinlerden biridir. Başbakan, karşı cinsten öğrencilerin aynı evde oturmaları konusunu açtıktan sonra şöyle diyor:
“Kusura bakmasınlar, bir muhafazakâr iktidar olarak müdahil olmak durumundayız. Bu yaşam tarzına müdahale değildir. Kimse bunu bu şekilde yorumlamasın”.
Erdoğan
’ın geldiği nokta “Muhafazakârım, müdahil olurum” şeklinde özetlenebilir Görüleceği gibi, müdahil olmasının meşruiyetini doğrudan muhafazakâr değerlerinden alarak, bu değerlere mutlak bir haklılık atfediyor Başbakan.
Bu zihniyetle yola çıktığınız zaman bunun bir sınırı yoktur. Konu yarın başka alanlara geldiğinde, bu anlayış, her zaman başkalarına müdahil olmayı haklı gören bir gerekçe bulacaktır.

Yazarın Tüm Yazıları