Paylaş
Ben de onun için duaya devam ediyorum zaten.
İki buçuk yıl önce şöyle yazmıştım:
“AKP’nin muhafazakârlığı beni rahatsız etmiyor, muhafazakâr değerleri kendimce paylaşıyorum da... Fakat iktidarın otoriterleşmesi ve siyasi kültürümüzdeki liberal felsefe eksikliği beni kaygılandırıyor. Otoriterleşmenin tetikleyebileceği tepkileri de kaygıyla tahmin ediyorum.” (Milliyet, 7 Haziran 2011)
Bu sürede kaygılarım azalmadı, arttı.
Dua sübjektif açıdan uhrevi bir bağdır; sonucunu da bilemeyiz. Dünyevi planda önemli olan, böyle durumlarda nasıl davranmak gerektiğidir.
ÖFKELER ÇATIŞMASI
Siyasi hayatımızda birçok kimse, hele böyle kutuplaşma ortamlarında, öfkeye misliyle mukabele etmek eğilimindedir. Hayır, öfke öfkeyi besler. İşte, çatışan taraflar karşılıklı öfkelerle bileniyorlar.
Benim tarzım bu değil. Öfkeleri itidalle eleştirmenin daha doğru olduğuna inanırım. Neyi eleştiriyorsak onun öfkesini artırıp büsbütün keskinleştirmek yerine, düşünmesini sağlamaya çalışmak daha doğru değil midir?
Bazen şu kadar yıl önce şöyle yazmıştım diye alıntılar yapmamın da sebebi, yaşamakta olduğumuz siyasi çatışmaların geçici öfke anları değil; maalesef bir eğilim, bir ‘gidişat’ olduğunu göstermektir.
İşte, “uzayan iktidarların otoriterleşmesi” şeklinde siyaset bilimi kitaplarında bahsedilen bir eğilimi hemen bütün tarihimizde ve bugün görüyoruz. Bu AK Parti için de ülke için de iyi değildir. “Muhalefetin tahammülsüzleşmesi” de böyle, hem muhalefet hem ülke için iyi değil. İktidar da muhalefet de bulundukları yerde bloke oluyorlar, diyalog kalkıyor. Siyasi mobilite kayboluyor. Bunun en ucuz maliyeti olan “toplumsal enerji” israfı bile büyük kayıptır.
AKP DÜN VE BUGÜN
Sayın Başbakan’ın ilk dönem üslubuyla, bu üçüncü dönem üslubunu mukayese ederek otoriterleşme olgusunu resmetmek mümkün; biliniyor zaten. Ben hukuki bir noktadan ortaya koymak istiyorum: “Zina”yı Ceza Kanunu’ndan çıkaran kim? İlk iktidar döneminde AK Parti...
Zina ya da cinsel sadakatsizlik benim de inandığım muhafazakâr ahlaka göre günahtır. Fakat evrensel hukuk artık bunu kanunla cezalandıracak bir eylem saymıyor. Zaten AB sürecinde bu iktidar tarafından TCK’dan çıkarıldı.
Aynı iktidar 9 yıl sonra ev kiralama konusunda cinsiyet ayrımına dayalı bir düzenlemeyi “gerekirse” yapabileceğini söylüyor.
Apartman dairesinde uyuşturucu, fuhuş, çevreyi rahatsız etmek,ya da illegal örgüt faaliyetleri gibi sebepler yoksa böyle bir düzenleme nasıl yapılabilir?
Hukukta bunun yolu yok! Çünkü AK Parti iktidarının yine birinci döneminde, 2004 yılında Anayasa’nın 90. maddesine eklenen bir fıkra buna engeldir: Uluslararası sözleşmeler ulusal yasaların üstündedir! Nokta...
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve ona dayalı AİHM içtihatlarına aykırı bir “düzenleme” yapılamaz. Bu içtihatları esas alan Anayasa Mahkemesi’nden döner, en son AİHM’den döner.
BU TABLO İYİ Mİ?
Hukuken böyle olduğu gibi, siyaseten de kutuplaşma tırmandıkça tırmanıyor. Kız ve erkek öğrencilerin birlikte ev kiralaması gibi çok marjinal bir konuyu, böyle ateşli taraftarları ve ateşli karşıtları olan koca bir siyasi kavgaya dönüştürmek “hikmet”e uygun bir davranış mıdır? Halbuki daha çok yurt yaparsınız, biter.
Hukuken tablo bu, siyaseten tablo bu!
Marmaray’ı üç günde böyle lüzumsuz kavgayla gündemden düşürenler ne faiz lobisi, ne dış güçler; onu yapanlar! Hayret doğrusu.
Paylaş