Paylaş
Değerli arkadaşlarıma...
*
16’şar sene yediler, ne kadar yatacaklarını bilmiyorlar. Suç tarihi denilen 2003’ün infaz kanununa göre hesaplanırsa 6 sene 4 ay yatacaklar, hayır efendim, bugünkü infaz kanununa göre hesaplanırsa, 12 sene yatacaklar. Ne zaman belli olacak bu mesele?
Onu da bilmiyorlar.
*
TSK’dan atılacaklar.
Kararnameyi Cumhurbaşkanı, Başbakan, Milli Savunma Bakanı imzalayacak.
Yani?
Atatürkçü subaylar, senelerdir şeriatçı subay-astsubayların atılmasına şerh koyan Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan tarafından atılacaklar. Peki ne zaman olacak bu iş?
Onu da bilmiyorlar.
*
Artık muvazzaf olmadıkları için, askeri cezaevinde kalamayacaklar, nakledilecekler. İyi de hangisine? L tipi mi, F tipi mi, Silivri mi mesela, koğuşlu mu, yoksa hücreli mi? Bilmiyorlar. Ne zaman belli olacak? Bilmiyorlar. Hiç olmazsa, ailelerinin yaşadığı şehirlerde olabilecekler mi? Bilmiyorlar.
*
Belirsizlik üstüne belirsizlik.
Manevi işkence yapılıyor.
*
Eşleri, adeta kiralık ev bakar gibi, internetten cezaevi bakıyor. Hangisinin koğuşları kaç kişilik, hangisinin havalandırması nasıl, saz kursu var mı, ahşap boyama filan... Bakıyorlar ama, cezaevini seçme şansları olacak mı?
Bilmiyorlar.
*
İyi günde, kötü günde derler ya, kelimenin tam manasıyla öyle kadınlar onlar... Herkese nasip olmaz. “Siz ne yapacaksınız?” diyorum. “Biz iyiyiz, sorun yok” diyorlar. Halbuki, çıkarılma muamelesine maruz kalmamak için lojmanları boşalttıklarını biliyorum. Çoğunun çalışmadığı için maaş geliri olmadığını biliyorum. Evin direği içerde... Artık hem ana, hem baba onlar... Hâlâ “biz iyiyiz, sorun yok” diyorlar. Sıfır şikâyet... Eşlerinin yanındayken, yüzlerindeki gülümsemeyi eksik etmiyorlar.
*
Yarın, Ender’in evlilik yıldönümü mesela... 19 senedir evliler, 3’üncü senedir hapiste kutluyorlar.
*
Bu arada başka kutlamalar da var tabii... 16 sene yedikleri gün, tam o gün, Tuzla’da Deniz Harp Okulu’ndaki subay eşleri çay partisi düzenlemiş, görenler anlatıyor, pek neşelilermiş... Ne güzel di mi? Malum, bi silah arkadaşlığı vardır, bi de kurabiye arkadaşlığı!
*
Şarap soslu mantarlı risotto arkadaşlığı ise, askıya alınmış vaziyette... Benim arkadaşlarımdan birinin eşi, hava kuvvetleri komutanının eşini aramış telefonla, hiç olmazsa biraz manevi destek verin diye... Kuvvet komutanının eşi, “üzüntümüzden dışarıda yemeğe çıkamıyoruz” demiş iyi mi!
*
Vah vah.
İçim parçalandı hakikaten.
*
“Yaptığınızı beğendiniz mi” diye çıkıştım arkadaşlarıma... “Siz içerde afiyetle 16 sene yiyorsunuz, kadıncağız sizin yüzünüzden dışarıda yemek yiyemiyor.”
*
Neyse... Yavuz’un oğlu Ege, 4 yaşına girdi, dün... Günlerdir “yaş günümde açık görüş var mı anne?” diye soruyordu. El kadar bebeler, cezaevi kavramıyla büyüyorlar. Belki merak ediyorsunuzdur, açık görüş yoktu maalesef... Benim canım Egeciğim, yaş gününde en çok istediği hediyeyi, babacığını göremedi.
*
Sadece çocukların değil, babaların doğum günleri de geçiyor demir parmaklıklar arkasında... İsmet’in doğum günüydü geçenlerde... Kızı Ece, mektup verdi hediye... “Lacivert üniformanla beni okuldan almaya geldiğini görünce nasıl gururlanırdım, bilemezdim o üniformayla verdiğin onurlu mücadelenin bizi bugünlere getireceğini” diye başlıyor... “İyiyim ama, eksiğim baba... Hep büyüsün istediğim yaşımın, küçülmesini istiyorum. Sensiz büyümek istemiyorum.”
*
Derya’nın kızı Rüya ise, şiirler yazıp gönderiyor babasına... Bir tanesinin adı, Karar... O günü anlatıyor.
*
Kemirilmiş dudaklarda, belli belirsiz gülümsemeler / karar bekliyor tutulmuş nefesler / ve, volta atıyor titreyen ayaklar / baksana! / sis değil bu baba / umut çökmüş Maltepe’ye / ne şiir yazılır ama bugüne / gülen yüzler doluşur mısralara / kahkaha atar her kıta / özgürce / ve, demir kapının bu tarafından sana salladığım el / ilk defa ellerinle buluşur işte tam bu şiirde / veda ettin mi sen hücrene? / kavuşmanın şiiri çünkü bu / topla eşyalarını hadi / geldi haber duydun mu? / tahliye mi? / bu ambulans niye geldi şimdi? / niye yere düştü şu kadın öyle? / sustursanıza ağlayan çocukları / duyamıyorum / tahliye mi?
*
Sonra bir şiir daha yazmış Rüya... Sonra’sını anlatıyor.
*
Dedi ki, ilk günü atlattın mı iyidir / değildir / ilk günden sonra yok olur hal hatır sormalar, tavsiyeler, iyi dilekler, dualar / ilk günden sonra unuturlar / sahte kalabalığın sonudur ilk gün / yalnızlığınsa başlangıcı.
*
Değerli okurlar...
Sahte kalabalık olmayalım.
*
Adres:
Maltepe Askeri Cezaevi, General Nurettin Baransel Kışlası, Maltepe, İstanbul.
*
Alıcı yerine “Balyoz mağduru kurmay albaylar” yazabilirsiniz.
*
Lütfen, küçücük bir kâğıda adınızı, adresinizi yazın, gönderin. Size mektup yazmak istiyorlar. Sizin oraya gidebilmeniz mümkün değil, onlar size gelecek. İzmir’den Trabzon’a, Antalya’dan Van’a, Edirne’den Gaziantep’e, her neredeyseniz, oraya... Türkiye’nin pırıl pırıl evlatları, hem kendi başlarına geleni, hem de memleketimizin başına geleni anlatmak istiyorlar.
*
Üniversite öğrencileri, özellikle hukuk fakülteleri öğrencileri, öğretmenler, doktor, eczacı, manav, bakkal, işçi, mühendis, ev kadını, terzi, taksici, yerel gazeteci arkadaşlar, her meslek, her yaş... Gerçekleri öğrenmek istiyorsanız, lütfen adınızı adresinizi gönderin, size tek tek mektup yazacaklar.
*
Anlatacaklar.
*
Eğer, olan biteni, bizzat onların ağzından dinlemek istiyorsanız... Adınızı adresinizi yozdil@hurriyet.com.tr adresime de gönderebilirsiniz, onlara iletirim.
*
Sahte delillerle asrın iftirasına uğradılar...
Sahte kalabalık olmayalım.
Paylaş