Paylaş
Hemen şunu söyleyeyim.
Pilotlarımızın serbest bırakılması hepimiz için sevindirici bir haber.
Ancak onların serbest kalışlarının hikâyesinin ortaya çıkardığı bazı gerçekler ürkütücü.
Bu olay, sınırımızın 6 kilometre ötesinde nasıl bir Ortadoğu bataklığının oluştuğunu bütün açıklığı ve sefaletiyle ortaya koydu.
Gelin size bu olayın ortaya çıkardığı ürkütücü tabloyu anlatayım.
-HACILAR NEDEN KAÇIRILDI Her şey, geçen yıl mayıs ayında 9 Lübnanlı hacının, Suriyeli muhaliflerce kaçırılması ile başlıyor.
Üstelik şöyle bir bilgi de var.
Kaçırılan Lübnanlı hacılar Türkiye’ye 6 kilometre uzaklıktaki Azaz’a getiriliyor ve orada tutuluyor.
Türkiye o sırada sınırının 6 kilometre ötesindeki bu olayla yeterince ilgilenmiyor.
Çünkü o günlerdeki ana politika şudur:
“Muhalefet ne yaparsa mubahtır...”
-ESİRLER SATILDI Ancak bir süre sonra Ortadoğu’nun en pis işlerinden biri başlıyor.
Lübnanlıları kaçıran örgüt,
elindeki 9 esiri bu defa başka bir örgüte “satıyor”.
Yanlış okumadınız. Satıyor.
Olay o andan itibaren herkesin denetiminden çıkıyor.
-RADİKAL İSLAMCILAR DEVREDE Esirleri satın alan
grup bir sure sonra Ahrar el Şam isimli radikal İslamcı bir grupla
savaşa girişiyor.
Bunun üzerine esirler, Türkiye sınırından daha içeride bir yere naklediliyor.
-KUZEY KASIRGASI’NA DEVİR Esirleri satın alan örgüt bu olaydan sonra elindeki hacıları Kuzey Kasırgası adlı bir başka örgüte devrediyor.
Muhtemelen o da satıyor ve böylece, süreç “hacı ticareti” diyebileceğimiz iğrenç bir oyuna dönüşüyor.
Ee burası Ortadoğu... Her şey mubah... Çocukları bile kullanan
bir siyaset, hacıları niye
kullanmayacak ki...
-BİNDEN FAZLA ÖRGÜT Bütün bunlar devam ederken, hacıların izini bulmak giderek güçleşiyor.
Muhalif saflardaki metastas var gücüyle devam ettiği için, savaşan örgüt sayısı bine ulaşmıştır.
Radikal İslamcılar gücünü giderek arttırmaktadır.
-NEDEN TÜRK PİLOT KAÇIRILDI Türk pilotlar işte böyle bir ortamda kaçırılıyor.
Dışarıdan baktığınız zaman, hacıları kurtarmak isteyen Lübnanlı örgütler için en etkili silah,
savaşan Suriyelileri değil, savaşmayan Türkleri kaçırmaktı.
Bütün dünyaya hâkim olan ve Türk Dışişleri’nin de övünerek yaydığı hava neydi?
Bölgenin yeni oyun kurucusu Türkiye, bölgede duruma hâkimdir.
O zaman adama derler ki, “Hâkimsen hac görevini yerine getirmeye çalışan masum hacıları kurtar”.
Adamlar sınırına 6 kilometre ötede esir tutuluyor.
Ancak iş işten çoktan geçmişti.
Ya radikal İslami örgütler artık Türkiye’yi de takmıyordu.
Veya Türkiye, radikal İslamcılar üzerinde etkisi varmış gibi görünmek istemiyordu.
Çünkü bütün dünyada işler tersine dönmüş ve Ortadoğu’da güçlenen El Kaide’nin arkasında Türkiye’nin bulunduğu görüşü yaygınlaşmıştı.
-İPLER NEDEN KATAR’IN ELİNE GEÇTİ Bu iki nedenden hangisi olursa olsun, o andan itibaren Türkiye devre dışı kaldı ve ipler Katar’ın eline geçti.
Öyle ki, MİT sessizce kenarda dururken, Türk pilotlarının kurtarılması şerefini bile Katar yüklendi.
Uçak, helikopter, insansız uçak yapmakla övünen, F-16’ları üreten, şu sıralar dünyanın en büyük ve en başarılı sivil hava şirketlerine sahip olan Türkiye’nin esir pilotlarını bile Katar bayrağı taşıyan özel bir uçak anavatana getirecekti.
Evet nereden bakarsanız bakın Türk pilotların kaçırılma olayı, Türkiye’nin Ortadoğu siyasetinin iflasının ilanı olmuştur...
Bölgenin en güçlü istihbarat örgütü, en güçlü ordusu, en “ileri demokrasisi” bu olayda maalesef yaya kalmıştır.
-HABER KAYNAĞIMI AÇIKLIYORUM Peki bunca istihbaratı nereden aldım?
Milliyet gazetesinin çok dikkatle izlediğim dış politika yazarı Aslı Aydıntaşbaş’ın dünkü yazısından.
Yani açık istihbarat.
Peki o bu istihbaratı nereden almıştır?
Batılı meslektaşları bölge ile ilgili haberleri nereden aldıysa.
Açık istihbarat...
Ve bölgedeki uçan kuştan haberi olduğunu söyleyen Ankara’daki kaynakların verdiği bilgiler...
Normal ve dikkatli bir uzman gazeteciliği yani...
Bayram tatilinde gelen en sevindirici haber
BİR süredir nostaljik bir “emperyal vizyonla” gırtlağına kadar gömüldüğümüz Ortadoğu bataklığı, etik anlayışı, siyaseti, hümanizmi işte yukarıda anlattığım gibi...
Sefil durumda...
Kaç yıldır yazıyorum.
Bizim coğrafyamız orası değil.
Demokrasinin gerçek değerlerinin yürürlükte olduğu, insan haklarının, hukukun, adaletin, sadece kanunlarla değil, insanların benimsediği bir kültürle, karakterle desteklendiği Avrupa Birliği coğrafyası...
İstikamet orasıdır.
Bayram tatilinin son günü Almanya’nın müzakerelerin yürümesi ve yeni başlıkların açılması için yeşil ışık yaktığı haberi geldi...
Evde sevinç çığlıkları attım.
Peki nasıl devam edeceğiz?
Çok basit...
Çoğulcu demokrasi, aşırı güç kullanmayan, kışlasında asker, kışlasında, kamusal denetim altındaki bir polis...
Kavgacı olmayan bir siyasi üslup...
Tarafsız bir Maliye...
Ve tabii ki, Adalet... Adalet... Adalet...
Gerçek bir adalet...
Şalgam suyu yazan şarap yazarı
BAYRAM tatilinde okuduğum güzel yazılardan biri, ilgiyle takip ettiğim Mehmet Yalçın’ın “Şalgam suyuna övgü” yazısıydı.
Şalgam suyunu ben de çok severim.
Mehmet Yalçın çok güzel yazmış.
Bu içeceğin, aşçı ve barmenler için de iyi bir malzeme olduğunu anlatıyor.
Yalçın, Türkiye’nin en iyi şarap yazarlarından biridir.
Yazısını okuyunca aklıma şu soru geldi.
“Artık şarap yazıları yazabilecek miyiz?”
Soruyu ciddi soruyorum, çünkü ben kendi payıma neyi ne kadar yazacağımı bilemiyorum.
Bence, 30 milyon turistin geldiği, halkının bir bölümünün şarap ve rakı içtiği bir ülkede bu konuya açıklık getirmeliyiz.
Artık şarap yazılarını nereye kadar yazabileceğiz?
Maldivler’in Tahrir’inde bu defa polis darbe yaptı
BAYRAM sırasında en ilginç haberlerden biri, Maldivler’de polisin darbe yaparak “seçilmiş” cumhurbaşkanını istifaya zorlaması oldu.
Ama siz Ankara’dan güçlü bir “darbeyi telin” açıklaması işittiniz mi?
Bayram rehaveti mi?
Yoksa darbeyi yapanların asker değil de polis oluşu mu?
Yoksa, darbeyi yapanlar için meydanlarda sevinç çığlıkları atıp dans edenler Müslüman olduğu için mi...
Yani “bizimkiler” darbe yapınca mubah mı oluyor...
Paylaş