Hakan Fidan üzerinden verilmek istenen mesaj

MİLLİ İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan Fidan’ın adı iki haftadır saygın ve önemli Amerikan gazetelerinde olumsuz anlamda geçiyor.

Haberin Devamı

Önce The Wall Street Journal’da Hakan Fidan üzerinden Türkiye’nin Suriye politikası ve Amerika ile Suriye’deki El Kaide uzantısı direnişçilere yapılan yardımla ilgili yaşadığı anlaşmazlık haber yapıldı.
Haberin merkezi Türkiye ile ABD’nin Suriye konusundaki anlaşmazlığıydı ama nedense mesele Hakan Fidan üzerinden anlatılıyordu ve Fidan’la ilgili can yakıcı bir iddia da dile getiriliyordu.
Sözde Fidan, Amerika ve İsrail’in İran’la ilgili bir istihbaratını İran’la paylaşmıştı. CIA bu paylaşımın ‘Güven oluşturmak için yapılmış olabilir’ sözleriyle değerlendiriyordu habere göre; sanki hata yapan bir çocuğu hoşgörürmüşçesine.
The Wall Street Journal’ın haberini yine saygın The Washington Post’ta istihbarat konularındaki yazılarıyla bilinen David Ignatius’un yazısı izledi. Bu yazıda, ‘İran’a verilen istihbarat’ konusu çok sarsıcı bir iddia ile duyuruluyordu: ABD ve İsrail’in istihbaratını MİT İran’a verince, İsrail adına çalışan 10 İranlı yakalanmıştı.
The Wall Street Journal’ın ucunu gösterdiği, David Ignatius’un ise tamamını açıkladığı olay, eğer olduysa, bundan 1.5 ila 2 yıl önce yaşanmış olmalı.
İsrail açısından İran’ın nükleer programının yavaşlatılması ve bu program hakkında bilgi edinilmesi olabilecek en önemli ‘ulusal güvenlik’ konusu. Böyle bir konuda 10 değerli ajanınızı birden kaybedeceksiniz ama buna tepkiniz konunun aradan epey zaman geçtikten sonra basına ucundan bucağından bilgi sızdırılmasından ibaret olacak, öyle mi?
İsrail açısından en zor şey, İran’dan ajan elde etmek olmalı. Bu kadar zor elde edilen ajanlardan 10’unu birden kaybetmek, İsrail istihbaratı açısından sahiden büyük bir kayıp olmalı. Bu denli büyük bir kaybın tepkisi bu kadar olamaz.
O yüzden de bu işin içinde bir iş var.
Biraz hatırlayalım: Türkiye, İran’ın batıyla nükleer müzakerelerinde arabulucu rolüne soyunup Brezilya’yla birlikte bir anlaşma ortaya çıkardığı ve sonra da bu anlaşma yüzünden BM’de ABD’ye rağmen yaptırım aleyhine oy kullandığından beri aslında İran konusunda devre dışı.
Bakın, şu an İran’ın nükleer programıyla ilgili görüşmeler başlıyor, Türkiye konuyu gazetelerden takip ediyor.
Türkiye ile İran’ın arasının Suriye meselesi yüzünden bir ölçüde bozulduğunu, daha önce de Irak konusunda iki ülkenin ciddi anlaşmazlık yaşadığını unutmamak gerek.
Fakat Türkiye Suriye konusunda sadece İran ve Rusya ile değil, Batıyla, özellikle de Amerika ile de anlaşmazlık yaşıyor.
Türkiye en hafif deyimle ABD ve Batıyı Suriye konusunda ayak sürümek ve yavaş davranmakla suçluyor; ABD ve Batı ise Suriye’de Esed sonrasını görememekten şikayetçi, Türkiye’yi de ‘Esed devrilsin de kim tarafından devrilirse devrilsin’ diye düşünmekle, Suriye muhalefetinden İhvan unsurları dışındaki unsurlara yardım etmemekle, El Kaide benzeri örgütlerin Suriye’de kök salmasına göz yummak, hatta onlara yardımcı olmakla suçluyorlar.
Suriye konusunda ağır Batı eleştirisi altındaki Türkiye’nin en azından son bir aydır savunma pozisyonuna girmek zorunda kaldığı unutulmamalı.
Bütün bu dış politika ilişkileri ve zorlukları içinde Hakan Fidan ismi üzerinden Türkiye ile ilgili verilmek istenen mesaj ne peki? Yani durduk yerde mi çıkıyor, sızıyor bu haberler, yoksa Türkiye’ye bir şey söylenmek isteniyor, bu haberler de o amaca mı hizmet ediyor?
İran konusunda seyirci konumuna düşen Türkiye’nin yeni Suriye’nin biçimlenmesinde de seyirci konumuna itilmesi, Irak’ta zaten iyice etkisizleşen Ankara’nın bir anlamda Güney ve Doğu komşularından yalıtılması mı arzulanıyor?
Kendisi Ortadoğu’daki rollerinin bazılarından vazgeçen veya rolünü rölantiye alan Batı, oluşan boşluğa hevesli Türkiye’nin girmesini engellemeye veya geciktirmeye mi çalışıyor?
Bu soruların cevaplarını yakında almaya başlayacağız.

Yazarın Tüm Yazıları