Paylaş
Nitekim Yargıtay kararı da “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yasal teşkilat ve hiyerarşik yapılanması dışında, amaç suçu işlemeye dönük ayrı bir yapılanma” tanımına dayanmaktadır.
Bu “Plan Semineri”, 5-7 Mart 2003 tarihlerinde İstanbul’da, Birinci Ordu Komutanı Org. Çetin Doğan tarafından yapılmıştır.
Yargıtay’a göre, seminer görüntüsü altında, burada “Balyoz Güvenlik Harekât Planı’nın değerlendirildiği maddi bir vakıadır.”
Onun için bütün hükmün temelinde bu seminer var, diyorum.
EMRE RAĞMEN
Genelkurmay ve Kara Kuvvetleri, “Plan Semineri” adı altında uygunsuz bir şeylerin yapılacağından şüphelenmiş olmalılar ki, bunun yapılmaması ya da yasal kapsamda yapılması için emir vermiştir.
Orduda emir demiri keser, değil mi?
Fakat yine Yargıtay kararına göre, “Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın 3 Ocak 2003 tarihli açık emrine rağmen”, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan bu plan seminerini gerçekleştirmiştir.
Söz konusu plan seminerinin Yargıtay’ca “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yasal teşkilat ve hiyerarşik yapılanması dışında” görülmesinin sebebi, bu şekilde “emre rağmen” yapılmış olmasıdır.
SEMİNER’İN NİTELİĞİ
Seminerde konuşulanların, soyut bir senaryo olmadığı, darbe senaryosu ve hazırlığı niteliğinde olduğu bellidir.
Seminere katılan herkes mahkûm edilmemiştir, Yargıtay kararında da bu altı çizilerek belirtilmiştir.
Buraya kadar “deliller” konusunda önemli bir tartışma yoktur.
Çok tartışılan CD’ler, bilhassa 11 ve 17 no’lu CD’ler “sahte” olsa bile, bu plan semineri ve devamındaki eylemler hukuken de siyaseten de görmezlikten gelinebilir mi?
Darbe çalışması yapıldığından şüphe yok; sorun bunun kapsamıdır, CD’ler bu açıdan önemli.
CD’LER SAHTE Mİ?
Zor bir soru, bilirkişilerin bile çelişkili raporları var. Yargıtay, CD’lerin ele geçirilmesinin ve ondan sonra izlenen soruşturma usulünün yasalara uygun olduğunu, bu süreçte CD’lerde bir manipülasyon yapılmadığını belirtiyor.
Fakat savunmaya göre, CD’ler, ele geçirilip soruşturma konusu olmadan önce maniple edilmişti!
CD’lerde 2003’ten sonraki isimlerin bulunması, 2007 tarihli “calibri font”un 2003 CD’lerinde kullanılmış olması, savunmanın temel gerekçeleridir.
Buna karşılık, savcılık ve mahkeme, CD’lerde görülen sonraki tarihli font ve isimlerin sanıklar tarafından yapılmış güncelleme olduğu görüşündedir. Sonradan yapılan font değişikliğinin, geçmişteki bir yazılımı değiştireceği yönünde raporlar da var.
Tartışmalı bir durum var ortada.
BUNDAN SONRA
Yargıtay kararında CD’lere ilişkin bu “sonraki tarihli girdiler” iddiasına değinilmemiş olması, önemli bir eksikliktir. Yargıtay bunları “güncelleme” mi sayıyor? 2007 tarihli fontun bu güncellemelerde kullanılmış olduğu görüşünü mü benimsiyor? Bilmiyoruz.
Yargıtay, genelde CD’lerin manipülasyona açık olduğunu belirtiyor fakat dosyadaki CD’lerin hem hukuka uygun olarak ele geçirildiğini, hem CD’lerin içeriğindeki bilgilerin olaylara uyduğunu, yani başka delillerle doğrulandığını kabul ederek bunları “geçerli delil” kabul etmiştir.
Savunma tarafı CD’lerin “maniple” olduğu konusunu bundan sonraki aşamalarda ispat ederse, diğer deliller sebebiyle “darbeye teşebbüs” suçunun değişmeyeceğini fakat sırf CD’lerden dolayı mahkûm edilenler hakkında hükmün değişeceğini düşünüyorum.
Paylaş