Paylaş
İsmet Paşa’nın kızı ve Vakıf Başkanı Özden Toker kısa bir açış konuşması yaptı, emeği geçenlere ve sempozyumu üstlenen Sabancı Üniversitesi’ne teşekkür etti. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “her zaman manevi desteğini gördüklerini” ifade ederek teşekkürlerini belirtti.
Gül’ün bu ilgisini ben de çok önemli ve olumlu buluyorum.
GÜL’ÜN LOZAN PERSPEKTİFİ
Gül, sempozyumda okunan mesajında, Lozan’ın “bilimsel metodoloji dahilinde tartışılması” gerektiğini belirterek şöyle diyordu:
“Lozan’ı doğru anlamak için siyasi ve ideolojik değer yargılarından uzak bir bakış açısı gerektiğine inanıyorum. Bunun için tarihin seyrini, dönemin şartlarını ve jeopolitik dinamikleri göz önünde bulundurmak gerekir”.
Şimdi, kendimize soralım, “Zafer mi, hezimet mi?” diye kavga edip durduğumuz Lozan hakkında bu açılardan bilgilerimiz nedir? Yoksa siyasi ve ideolojik önyargıyla mı tavır alıyoruz?!
Sayın Gül’ün, dışişleri tecrübesini yansıtan şu sözlerinin de altını çiziyorum:
“Kalıcı barışı temin ve tesis etmenin çoğu kez savaş yapmaktan daha zor olduğunu hatırdan çıkarmamalıyız. Zira barışın, ideal olanın üzerine değil, mümkün olanın üzerine kurulduğunun sayısız örnekleri vardır”.
‘DÖNEMİN ŞARTLARI’
Tarihçi Şükrü Hanioğlu Birinci Dünya Savaşı ve Sevr’de Avrupalı güçlerin temel politikalarını, gizli ve açık “paylaşım anlaşmaları”nı anlattı. Daha savaşın başında İngiliz Başbakanı Herbert Asquith’in sözlerini aktardı:
“Osmanlı hâkimiyetini sadece Avrupa’da değil, Asya’da sona erdirmek ve Türklerin ölüm fermanını kaleme almak için kararlıyız!”
Ve 1918 yılında Kafkasya dışında bütün cephelerde çözülen, dağılan Osmanlı orduları, işgaller...
1919’da yine İngiliz Başbakanı Lloyd George’un Türkleri İstanbul’dan atma ve Batı Anadolu’yu “Helenlerin Kralı”na verme politikası...
İşte “dönemin şartları” budur! Milli Mücadele ve Lozan’ı anlamak için bu yenilgileri, işgal ve çaresizlik şartlarını hiç gözden kaçırmamak gerekir.
‘BİRLEŞİK VE EGEMEN’
Tarihçi Erik Jan Zürcher, “dönemin şartları”ndan hareketle Lozan’ı anlattı. Kemalistlerin pek hoşlanmadığı Zürcher, İngiltere’nin Lozan’da da “çok sert tavır” (very hard line position) aldığını, Lozan’da “uzun ve zor müzakereler” yapıldığını belirtti.
Misakımilli’ye dahil olan Hatay, Musul, sahile yakın bazı Ege adalarının alınamadığını fakat “yeni, birleşik ve egemen bir devlet”in kurulmasının sağlandığını anlattı.
Yeni’yi anladık da birleşik ve egemen ne demek?
LOZAN’IN TEMEL BAŞARISI
Elbette Lozan’da “ideal olan değil, mümkün olan” sağlandı. Biraz daha fazlası mümkün olabilirdi diye elbette tartışılabilir. Fakat, bence, bu “birleşik ve egemen devlet” kavramını göz ardı ederek Lozan’ı doğru anlamak mümkün olmaz.
Osmanlı’da azınlıkların ve çeşitli kültürel cemaatlerin hukuki ve siyasi imtiyazları vardı, hukuki düzen “birleşik” değil, parçalıydı. Bunlar kapitülasyonlarla birleştiği için, devletin “egemenliği”ne de tabi değillerdi.
1856 yılında Sadrazam Âli Paşa’nın “hükümet içinde hükümetler” olarak tanımladığı konsolosluklar, azınlık cemaatleri, imtiyazlı şirketler, sonra Düyun-u Umumiye... Bunlar Lozan’da kaldırıldı, “hukuk birliği” ve bağımsızlığın gereği olan “egemenlik” yetkileri Lozan’da elde edildi. Sonra Tek Parti rejiminin kurulması ayrı bir olaydır.
Bu hukuk birliği ve egemenlik, Abdülhamid’in de özlemiydi.
Lozan’ı tartışalım fakat Lozan’ın bu başarısını hiçbir şekilde gözden kaçırmayalım.
Paylaş