Paylaş
Daily News’tan Belgin Akaltan sayesinde Pınar’ı buldum, konuştum.Pınar’ın yaşadıkları, tüyler ürpertici. Başına gelenleri, birebir ondan dinledim. Buyurun siz de dinleyin...
Seni uzun zamandır arıyordum, çünkü yaşadıklarının “şehir efsanesi” olduğunu sanıyordum. Başına gelenleri bizimle paylaşır mısın?
- Adım Pınar. Çocuk gelişimi ve pedagoji eğitimi aldım. Turizm sektöründe çalışıyorum. Gezi olayları sırasında, polis tarafından şiddete uğradım, feci şekilde dayak yedim, elle ve sözle taciz edildim, tecavüz tehdidi yaşadım ve tecavüzden şans eseri kurtuldum...
En başından anlatır mısın?
- Benim tek suçum, evime gitmeye çalışmaktı!
2 Haziran günü ne oldu?
- Beşiktaş’ta bir arkadaşıma uğramıştım. Saat 20.30’du. Minibüse binip, Tarabya’ya evime gidecektim. Beşiktaş ışıklara geldim, baktım ne minibüs var, ne taksi. Tam o sırada, birileri geldi, beni kolumdan çekiştirmeye başladı...
Gözaltı mı?
- Ben ne olduğunu anlamadım ki. Beni Barbaros Bulvarı’nın önünden aldılar. Ama daha sonra, Taksim Gümüşsuyu’ndan Dolmabahçe’ye doğru indiğimi, polise mukavemet gösterip, izinsiz yürüyüş sırasında, kamu malına zarar verdiğimi iddia ettiler. Alakası yok. Tanıklarım var. Kamera kayıtları var.
Seni aldılar, sonra...
- Ortada insan yok, yürüyüş yok, protesto yok. Başladılar beni küfrede küfrede bir yerlere sürüklemeye. Elden ayaktan kesildim. Ben onların polis olduğunu bile anlamadım. Başbakanlık ofisine doğru götürdüler. Baktım, orada polisler var, bir an rahatladım, “Beni kurtarııın!” diye bağırmaya başladım. Böyle de salağım, ne bileyim beni sürükleyenlerin de polis olduğunu...
Kendilerini tanıtmadılar mı? Polis kimliği göstermediler mi?
- Hayır. Ben “Siz kimsiniz?” diye sordukça, kafama bir tane geçiriyorlardı. Ağza alınmayacak küfürler eşliğinde. “Bilmem ne çocuğu!”, “Memleketi siz mi kurtaracaksınız?”, “Bir de kadın başına çıkmış sokağa!” Şoktaydım. Baktım beni götürdükleri yerde başka gençler de var, hepsini dövüyorlar, coplar havada uçuşuyor. Ağızlarından burunlarından kan geliyor, burnu kırılanlar bile vardı.
Gördüklerin karşısında senin yaşadığın ne?
- Korku. Tarif edilemeyecek kadar büyük bir korku. Tek kadın bendim. Beni arabaların arasına sürüklemeye çalıştılar. Biri kolumu kıvırıyor, biri belimi sıkıyor. “Yanlış yapıyorsunuz! Bırakın beni” diye bağırıyorum. Sonra beni bir belediye otobüsünün içine tıktılar. O sırada, biri yüksek sesle bağırdı, “Kimlikleri alın, üstlerini arayın!” “Amirim” dedi biri, “Bir tanesi bayan!” “Orospuya bak! Gece gece ne işi varmış sokakta!” dedi. Gece dediği, saat 20.30. Otobüsün içinde biri, “Çıkar üstündekileri” dedi, refleksle, “Çıkarmayacağım!” dedim. Dediğim anda bir tokat patladı suratımda. Çantamı kolumdan çekip aldılar, yere boşalttılar, üzerimdeki ince kazağı zorla çıkardılar, gömleği de. Tişörtle kaldım. Üstümü ararken, taciz ettiler. Sonra biri yapıştı gırtlağıma, bir polis, adı Süleyman’mış, kafamı, otobüsün camına vurmaya başladı. Beni otobüse bindirdiklerinde, önde otobüsün bıyıklı şoförü oturuyordu, ona, “A...na ko..uğumun çocuğu, ışıkları kapat, in aşağı!” dedi. Sonra bana dönüp, “Seni burada dom...tıp, si...rim, zaten karanlık kimsenin haberi olmaz!” dedi. Ben korkudan titreyerek, “Tamam abi” dedim. Belki biraz sakinleşir diye. Sonra bir başkası geldi, suratımı tuttu ve tükürdü. “Senin gibi kızım olacak, asarım keserim!” dedi. “Siz hiç dağa çıktınız mı?” dedi bir başkası. İşler iyice kontrolden çıktı...
Orada tecavüze uğrarım diye korktun mu?
- Evet. (Ağlıyor...) Allah kurtardı beni. O gün, orada, bana bunu yapanlarla uğraşacağıma dair söz verdim kendime. Çünkü bana bunu yapanlar, beni bu kadar aşağılayanlar, kimse sesini çıkarmazsa, benim çocuğuma da aynı şeyi yapabilirler. Sizin çocuğunuzu da!
Peki sonra?
- Şiddete devam. Sonra birkaç kişi geldi, “Tamam Süleyman, yeter artık!” dedi. Adamın elinden beni aldılar...
Otobüste başka kimse yok muydu?
- Mustafa vardı, Bahçeşehir Üniversitesi’nde okuyormuş. Kız arkadaşları evde mahsur kalmış, yemek istemişler, o da onlara tost filan götürüyormuş, almışlar. O kadar dayak yemişti ki, kendinde değildi, karakolda, “Bizi dövdüler mi?” diye sordu, kafasından kanlar akıyordu, gözünün beyazı görünmüyordu, kan oturmuştu her tarafına. O da şikâyetçi oldu. Uğurcan diye bir çocuk vardı, onun da kolunu kırmışlardı, o da şikâyetçi oldu...
Bu yaşına kadar böyle insanlık dışı bir şey yaşamış mıydın?
- Hayır. Sosyal medyada okuduğumda, abarttıklarını düşünüyordum. Meğer az bile yazılmış. Ben bu kadar cinsel tacizi, aşağılamayı, dayağı, küfrü hak edecek bir şey yapmadım. Şehrin göbeğinde bir otobüste bana yapmadıklarını bırakmadılar.
Sonra peki?
- Yol kapalıydı, bizi tekneyle, ellerimiz kelepçeli bir şekilde önce Balat’a sonra İstinye Devlet Hastanesi’ne götürdüler. Oradaki doktor da feciydi. Yerinden bile kalkmadı bizi muayene etmek için. Dedim ki, “Mustafa’nın kafası kanıyor, gözünün akı kalmamış, kan oturmuş, önce Mustafa’yı alın, belki filmini çekersiniz.” “Sen kendi işine bak!” diye beni tersledi ve ekledi, “Ölürse daha iyi, işinize gelir!” O anda anladım, aslında bize ne olacağı kimsenin umurumda değildi...
Ne raporu verdi?
- Uyduruktan, “Darp edilmişlerdir” raporu. Sonra da, karakola götürdüler. Ne zamanki orada Baro’nun avukatlarını gördüm, mutluluktan havalara uçtum. Sağ olsunlar, onlar yardım etti. Orada bazı gençler, “Şikâyetçi olma, bir şey çıkmaz!” dedi ama ben kendim için olmasa bile Mustafa’ya tanıklık yapmak istedim. Sonra eve gittim, üç gün, kalkmadan, yattım. Sonra, “Bu nasıl bir ülke? Biz bunu hak ediyor muyuz? Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz?” dedim ve kendi adıma da davacı olmaya karar verdim.
Türkiye’de kadın olmak zor mu?
- Türkiye’de insan olmak zor, kadın olmak daha da zor!
Paylaş