Paylaş
Son yıllarda AK Parti’nin liberallerle ve cemaatle arasının açılması, artan otoriterleşme eleştirileri, parti hatiplerinin söyleminin çok daha sert ve daha ideolojik hale gelmesi, basın özgürlüğü ile ilgili sorunlar... Bütün bunlar topluca “AKP nereye?” tartışmasına yol açıyor.
Sadece aydınlar değil, toplumda da gerilim ve kutuplaşma tırmanıyor. AKP’nin tabanında da karşıtlarında da öfkeli davranışlar artıyor. Afyon’da ve İzmir Fuarı’nda kitlelerin çatışması zorlukla önlenebildi! “Toplumsal olaylar” kaygısının arttığını hükümetin beyanlarında da görüyoruz.
AKP’YE TEPKİLER
Kamuoyu araştırmacısı Adil Gür’le konuştum. “Ağzıyla kuş tutsa AKP’ye oy vermem” diyenlerin oranı 2007’de yüzde 23 olduğu halde, 2011’de yüzde 27’ye, 2013 Şubat’ında yüzde 34’e çıkmış!
İktidara karşı daha tepkili hale gelen bu kitleler de iktidarın yaptığı yollardan, köprülerden geçtiler, artan milli gelirden pay aldılar.
Fakat bu tabloya Sayın Başbakan’ın söylemiyle “neyiniz eksik?!” diye bakarak kitlelerin psikolojisini ve toplumdaki kutuplaşmayı anlamak mümkün olmaz.
Zor ve zayıf zamanlarında AKP’yi destekleyen aydınların bugün “otoriterleşme, radikalleşme, merkez sağdan uzaklaşma” gibi akademik kavramlarla eleştiriler yapmalarının sebepleri neyse, toplum psikolojisindeki bu tepki tırmanışının da sebepleri aynıdır.
Toplumsal gerilimin düşürülmesi de ancak iktidarın radikalleşme, otoriterleşme gibi eleştirilere yol açan tavırları bırakmasıyla, eski sakin ve kapsayıcı tavrına dönmesiyle mümkün olur.
DOST-DÜŞMAN SÖYLEMİ
AKP sözcüleri bu eleştirileri tabii reddediyorlar, öfkeyle tepki gösteriyorlar. Hatta “dostumuzu, düşmanımızı tanıyoruz” diyorlar! Bu bakış tarzı sorunu anlamayı engeller, kutuplaşmayı derinleştirir.
“Dış güçler, faiz lobisi” ve “onların maşaları” gibi sözlerle ifade edilen “düşman” teorileri, evet, taraftarları motive eder, öyle de oluyor zaten.
Belki de AKP, tabanını sürekli motive tutmak için “öfke sanattır” uygulaması yapıyor olabilir. Fakat işte bu politika “otoriterleşme, radikalleşme” gibi eleştirilere yol açıyor, toplumdaki tepkileri de keskinleştiriyor. Bunun bir sarmal olduğunu AKP’nin görmesi hayati derecede gereklidir, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde “yönetilebilir” bir toplum olabilmesi için...
Aksi halde, sokakları sakin tutmak daha da zorlaşır.
YÖNETİLEBİLİR TOPLUM
Adil Gür’e bir soru daha sordum: AK Parti’ye oy verenlerin ne kadarı “başka bir partiye de oy verebilirim” diyor? Cevap yüzde 21’dir. Diğer partiler için bu oran yüzde 8-10 civarında.
Demek ki, oy verebileceği “başka parti” bulsa, AK Parti seçmeni hayli fire verebilir! Bunlar sert politikalardan tedirgin olan “merkez sağ” geleneğinin refleksleri olsa gerek.
Erdoğan DP’den ve Has Parti’den bu partileri bitiren transferlerle “başka parti” seçeneğini ortadan kaldırdı. Önümüzdeki seçimlerde iktidarın oylarında ciddi bir düşüş olacağını sanmıyorum. Fakat iktidar, oy almak kadar toplumun “yönetilebilir” olmasının da önemli olduğunu görmelidir.
Etnik ve siyasal kutuplaşmalar yaşanan ülkemizde “yönetilemezlik” ciddi bir tehdittir.
İktidar “radikalleşme, otoriterleşme” gibi eleştirileri ciddiye almalı, toplumsal gerilimi düşürmek için hoşgörülü, ılımlı, kucaklayıcı olmalıdır.
Paylaş